ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek, oylamak, mesaj yazmak için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
türk kızı
- aşağıdaki hikayenin kahramanıdır. kuzenin başından geçmiştir.
kuzen, aynı firmada çalışan bir türk kızı ile tanışır. emailler ile muhabbet ilerler, iş aralarında görüşülür filan ve kuzen de adım atar ve bu arkadaşı bir kahve içmeye dışarı davet eder haklı olarak. neyse gel zaman git zaman kızdan ses seda kesilir. kuzen olayın üzerinde durmaz "demek ki, kız bu kahve olayına soğuk bakıyor ki cevap dönmedi" der ve olayı kapatır ( ki türk kızının aptal davranışı burda görülüyor. ulan en azından hayır diye bir cevap ver di mi? yok türk kızı buna tenezzül etmez tabi. )
aradan bir hafta on gün geçer ve kuzenin pek sevmediği ukala bir iş arkadaşı laf arasında şöyle der: " abdurrahman sen de sahipli kıza yazıyomuşsun. ayıp!" kuzen anlamaz. ne alaka sevgilisi olan kıza yazıyosun demek? hem de böyle yavşak bir herif bunu diyorsa...
sonradan olay anlaşılır: kuzen kahve teklifini yaptıktan sonra, türk kızımız bu durumu hemen sevgilisine yetiştirir. sevgili kişi de kuzenin iş arkadaşına söyleyerek kuzene bunu iletmesini söyler.
işte burdaki kıza türk kızı diyoruz. bir maille bu kahve teklifini reddetmek varken, olayı sevgilisine ordan da yavşak iş arkadaşına aktarma beceresini ancak bunlar gösterebilir.. ve işin daha ilgnci de tüm bunlar bittikten sonra kuzene hiçbişe olmamış gibi bir mail gelir "abdurrahman naber :)"
sevgilisi olmayan kızların sevgilim yok şirinliği
- süper bir şirinlemece.
"sarıldım yattık uyuduk. battaniyemle çok mutluyuz ^^"
"bana sevgi şarkısı söyledi, sonra sıcacık bir mutluluk verdi. yaşasın kettle! ^^"
hay ben senin o tatlılığına gömüyüm. şeker.
süper olay.
dedesi yaşındaki adamı döverek öldüren genç
- insanlık dramıdır.
daha 16 yaşında bir insan silahla geziyor ve bunu yapabilecek kadar vahşileşebiliyorsa, bunun değil ailesinin suçudur. ailesine de potansiyel katiller gözüyle bakılarak incelenmesi gerekir. bu insan müsveddesinin ise herhangi bir zamanda herhangi bir koşulda sokağa salınmaması gerekir.
14 ocak 2015 facebook ve twitter'ın engellenmesi
sözlükçülerin aslında demek istedikleri
- başlık: bütün entry'lerini silen yazarlar listesi
entry: hiçbir bok silmiyorum.
sizin bu başlığı açmanız, bu kampanyayı bile bu sözlükte yürütebilmeniz,
bu sözlüğün özgür bir ortam olduğunu gösteriyor.
meali: adam diktatör değil, diktatör olsa entry silemezdiniz!!!!!
madımak için katliam diyemem
- düzeltelim; "dönemin sivas belediye başkanı olan" temel karamollaoğlu'na ait görüş.
elbette katliam diyemez, zira kendisi de kanimca katliamın dolayli sorumlularındandır..
egypt'le mısır ne alaka
- cevabı şöyle olan bir sorudur:
* ülkenin ismi cumhûriyet masr'al arabiye diye geçer kendi dillerinde, mısır kelimesi de masr'al 'dan gelir. mısırlılar ülkelerine "mısr" diye hitap ederler. biz de bu ismi kullanırız.
* egypt ise mısır'ın müslüman olmadığı dönemlerden kalma bir kelimedir. yunanistanlı şehir devletleri bu diyara "aigyptos" diye hitap ettiği için (hwt-ka-ptah kelimesinin bir türevi, mısırlılar'ın o zaman kendi ülkelerine hitap şekli) günümüze "egypt" şeklinde ulaşmıştır.
* tahıl olan mısır ise, tüm bunlardan bağımsız olarak dilimizde "mısır buğdayı" olarak anıldığı için bu isme sahiptir. zaten yeni bir tahıl olduğundan (eski dünyaya 16. yy'dan sonra getirilmiştir, amerika'dan) değişik dillerde birbirinden alakasız isimlere sahiptir.
(bkz: google sizin dostunuzdur, arkadaşınızdır)
für elise
- evet bugün geldiğimiz nokta kapı zili ve ömer üründül’ün cep telefonu melodisi ancak eserin tarihçesi enteresan bilgilerle dolu.
en ilginci 1827 yılında, beethoven daha hayatta ve ağır hastayken, bagatellerinin toplamasını yapacak olan yayımcı carl friedrich peters’in*, für elise’yi sinirle baskıdan çıkartmasıdır. önüne konan notalara sinirlenen peters, eserin beethoven’in saygınlığını zedeleyecek kadar ”basit ve zevksiz” olduğunu, hatta besteciye ait olamayacağını söyler.
tamam bugün bakınca biraz garip ama adamı da anlamamız lazım. 1820'lerdeki beethoven müziği algısı, özellikle son dönem piyano sonatları ve kuartetlerinin çalanı ve dinleyeni zorlayıcı yapıları nedeniyle, sanat çevrelerinde oldukça ”entelektüel ve deneysel” bir noktaya kaymış durumdaydı. bu durumun en güzel örneği muhtemelen şu eserdir! bu açıdan bakınca für elise’nin yavan bir basitlikte görülmesi çok da mantıksız değil. ama eser beethoven’e aittir çünkü elimizde 1810 yılında kendi eliyle yazılmış bir kopyası mevcut.
peters’den ayarı yiyip kenara atılan für elise, ilk defa bestecisi öldükten 38 yıl sonra basılabiliyor. araştırmacı ludwig nohl, eseri beethoven'in daha önceden bilinmeyen eski bir mektubuyla beraber basıyor ve açıklamalarında elise'nin kim olduğunu bilmediğini, umrunda da olmadığını ekliyor. bu kısım benim de umrumda olmadığından atlıyorum. gerisi daha enteresan çünkü.
bu ilk basım, muazzam bir zamanlamayla, avrupa'da piyano üretiminin hızlanıp, sayıca patladığı yıllara denk geliyor. fransa'ya karşı 1870 savaşını kazanıp, birleşme yoluna girip zenginleşen almanya'da çoğu eve piyano girmeye başlıyor. bu yeni piyanolarla beraber piyano öğrenenlere yönelik kolay bagateller de basılmaya başlanıyor ve bizim für elise, diğerlerinin arasında ideal ortamını bularak patlıyor: 'komşu veledin piyanoda her gün 5 saat çaldığı, insanı delirten parça' olarak!
minik eserimizin konser salonlarında olmasa da mahalle içlerinde roket hızıyla yükselen şöhreti 1. dünya savaşı'nda duran piyano yapımı nedeniyle gerileme dönemine giriyor. uzun süren dünya savaşları ve ekonomik buhran nedeniyle komşu gürültüsünden daha büyük dertlerle boğuşan avrupalı jenerasyonlar, für elise'yi unutmaya başlıyorlar.
türlü aşağılanmalara rağmen pes etmeyen 'basit ve zevksiz' für elise, 1979'da bambaşka bir formatta geri gelip yine delicesine ünlenmeyi başarıyor. dönemin beyaz atlı, pudralı saçlı pirensi richard clayderman satışlar açısından en başarılı albümü olan rêveries'de, für elise'yi böyle huşu içinde çalıyor ve dönem kuşağının beynine beynine plesenk ediyor. artık pop camiasına adım atan für elise'yi bundan kelli durdurmak mümkün olmuyor. pop, rock, rap, kapı zili, tenefüs zili derken popescu'nun attığı penaltıda arka plandaki telefon melodisi olarak yine hayatımıza damga vuruyor.
klasik müzikle haşır neşir olmayanlar belki de şaşıracaklardır. für elise ciddi ortamlarda pek karşılığı olmayan bir küçük, bir garip piyano eseridir. konserlerde piyanistler tarafından neredeyse hiç çalınmaz. nedenini şuradaki dinleyici tepkisinde görebiliriz. seul'deki bir konser sonu bisinde bile komik kabul edilip kahkahalarla karşılanan für elise'yi, lisitsa gibi kariyerli bir piyanistin berlin'de çaldığını düşünelim. elitist berlin dinleyicisinin tavrının şakaysa hiç komik değil ciddiyse hiç komik değil olması kuvvetle muhtemel. evet, malesef durum bu kadar vahim.
öğretmen öğrenci diyalogları
- quantum kimyası final sınavı öncesi tanık olunmuş diyalogdur.
+bitirim öğrenci: hocam istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz ekieğ ehueh
- profesor: herhangi bir sorudan başlayabileceğinizi düşünmüyorum.
18 mayıs 2022 ticaretin durması
- açık söyleyim stokçu oldum.
gittim bir uğur derin dondurucu aldım.
bakliyat depolamak için sert plastik kutular aldım.
bakliyat böceklenmesin diye ortam nemini çeken aparatlar aldım.
ve yaklaşık 30 kilo eti ve balığı, aileme en az 1 yıl yetecek bakliyatı, 10 larca kilo vakumlu peyniri, kaşar peynirini, sucuğu, dayanıklı günlük kullanım ürünlerini, yıllarca yetecek traş bıçağını, pişirme kağıdını, buzdolabı poşetini, a4 kağıtları, tuvalet kağıtlarını ve rulo kağıt havluları
sonra onlarca litre ayçiçek ve zeytin yağını stokladım.
hanımın telefonu ya da kendi telefonum bozulursa diye yedek telefon bile aldım.
geçen yıl tanesi 19 bin liraya iki adet bilgisayar aldım. şimdi ikisi toplam 108 bin lira ediyor. makinelerin biri yedek olsun diye. ilerde bilgisayar almak zorlaşırsa ya da ekran kartı vs bozulursa yedeğime geçeceğim.
eskiyen elektronik eşyaların tamamını yeniledim.
sonra bir yıl yetecek kadar mutfak tüpünü stokladım.
bunların çoğunu da ucuz banka kredilerini çekip çekip yaptım. millet kredi çekip ev araba aldı ben ilerde evi ve arabayı yiyemem diye mala girdim. dağ gibi borcum var ama kimin umrunda... tl değer kaybettikçe tl borç devede kulak kalır.
eşim ve babam bir paranoyak olduğumu düşünerek benimle dalga geçtiler aylarca...
şimdi 5 ay önce aldığım 100 liralık somon 430 lira oldu. 30 liraya aldığım kıymalar 120 lirada 130 liraya aldığım tüpler 300 lirada geziyor. eşim ve babam dalga geçmeyi kesiverdi her nedense...
tabi bunların hiçbiri bir işe yaramaz. eninde sonunda stok mutok tükenir ama...
işte bir umut fırtına belki 1 yıl sürmez diye ihtiyati tedbir diyelim.
lakin çok umutsuzum sözlük. gelecekten inanılmaz korkuyorum. türkiye'nin gelecek yıllarda ne kadar güvenli bir ülke olacağını bilmiyorum. en çok da 5 yaşındaki kızım için korkuyorum.
samimi söylüyorum 37 yıllık hayatımda kafayı işte bu sene yedim ben.
türk yıldızlarının kezbana verdiği efsane ayar
- oğlunun çükünü kestirirken tüm gün davul zurna çaldıran, askere gidecek oğlu için kornayla kafa beyin patlatan, düğününde dakikalarca havai fişek attıran densizlere verilen şahane bir ayar.
midyeci ahmet'i tehdit eden midyeciler
- hayatımda midyeci ahmet'ten bir şey yememiş biri olarak, rekabetten ve serbest piyasa koşullarından korkup, aba altından sopa gösterip, ültimatom veren bu güruha inat sen orada aç o midyeciyi eğer ben de gidip orada yiyip, burada fotosunu ve fişini paylaşmazsam ne olayım?