hesabın var mı? giriş yap

  • bir varil lagım suyunun icerisine bir kaşık şarap koyarsanız, lagım suyu elde edersiniz. bir varil şarap içine, bir kaşık lagım suyu koyarsanız, yine lagım suyu elde edersiniz.

  • einsteina "izafiyet teorisini kısaca nasıl anlatırsınız?" diye sorduklarında;

    "elinizi bir dakikalığına sıcak bir fırının içine sokun, sanki bir saatmiş gibi gelir. güzel bir kızla bir saat kadar zaman geçirin, bir dakikaymış gibi gelir. izafiyet budur." demiştir.

  • insanı sinema manyağı yapıcak kadar nufuzu olan bir filmdir herkeş gibi görselliğine, dehşetine ve içeriğine bayılmıştım. cümle alemin 90s film listesinde olmazsa olmaz filmidir. eski kıtalı kalander sinema otoritelerinin yorumu ise "90s da atlantiğin öbür yakasından gelen 3 iyi filmden biridir". sosyoloji kitabı gibidir yoksa tanrı bilim mi demelimiyim cinayetlerden ziyade ki-cinayetler gösterilmez john doe(adam sende)' nun idealizmin aldığı sanrı-yorum sarsıyor. mills e fırça kayarken teslim olmasaydım en ufak bir ipucu varmıydı eşşek herif die. bunlardan önce görselliğe dönersek şu saat itibarıyla film görsel değil gerçekçi o kadar ki en ufak bi numara (effect) yok 90s ın alan parker benzetmesi bölece yerini buluyor gerisi hep bir ışık gölge titizliği, açı, kadraj böle bakınca daha bi eşekten düşmüşe döndüm yani bahdesilen tüm o atmosfer yönetmenliğini ciddiye almış, çalışkan bir çocuğun ev ödevi çalışması. ayrıca seneryoya dönersek filmin senaryosu umberto eco nun gülün adı adlı roman ve filmine çok şey borçludur. genel olarak bakıldığında cinayetlerin 7 ölümcül günahla ilişkilendirilmeleri hatta doe nin ana teması olması ve doe nin iyi eğitimli yalayıp yutmuş kitap kurdu manyağı ve karşısındaki gün görmüş akl-ı selim somerseth karkateri ve onların ortak payadası olan kitap ve kütüphanenin sunulması ile atfedilen önemin hem hayranlık uyandırması hemde bilmenin derin dehlizlerine yapılan açılarla tambel ve cahil seyirciye aynı şekilde ışık tutarak gözleri alınır. bir göndermede blade runner filmine vardır ki ordada yaşanmaz, boktan ve lanet bir şehir vardır ve hep yağmur yağar ki taxi driver da ki de niro nun sölediği gibi yağmur, şehirdeki tüm bu ahlaki pislikleri bir nebze olsun temizlemekte ve bu yüzden yağmuru sevmektedir. halbuki se7en da yağmur hiç durmamakta şehri ahlaki açıdan bok götürmektedir. bu nedenle doe abimizin hakkaniyeti anlamlıdır. blade runner da romanda atılan nükleer bombalar nedeniyle yağmur hiç kesilmemekte ve hava hep kapalı olması ve güneşin terk eylemesi nedeniyle depresif bir ruh hali geleceği kuşatmıştır. filmde bu iç karartıcı hava, gelecekten ziyade günümüzde geçerek ilahi bir ceza olarak şehre inmiştir. filmin kırsal kesimde günluk güneşlik ortamda geçmesi bu anlamda manidardır. filmde ayrıca mills ın doe yi kovalarken yangın merdiveninden sarktığı sahne blade runner daki deckard ın binanın tepesinden salındığı sahne ile aynı açı yaparaktan selamlanmıştır. ve son olarak filmin pesimist bir söylemle bitmesi ki doe yakalansa yada öldürülmese bile mutlu sondan bahsedilemez zira doe manyak olabilir ama kötü biri midir. yada doe toplumu uyarma amacına ulaşırken buna iyi son diyebilir miyiz burda da film noir e bir depik vardır.

  • curiosity projesinin (tasarım-üretim-fırlatma) bütçesi yaklaşık $2,5 milyar. yani tülay lale para birimi üzerinden hesaplarsak 4,5 milyar tl ediyor yaklaşık olarak. bu bir yıllık falan değil, bütün projenin maliyeti.

    semih cumhuriyeti diyanet işleri başkanlığı'nın 1 (yazıyla bir) yıllık bütçesi ise 3,9 milyar tülay lale pardon tl yapıyor.*

    evet yanlış okumadınız. diyanet işleri başkanlığı'nın bir yıllık bütçesi, neredeyse elin amerikalısının mars'a yolladığı über gelişmiş uzay sondasının toplam proje maliyetine denk.

    adamın mars'a gittiği paraylan biz imamın müezzinin 1 yıllık maaşını ödüyoruz ya, artık ölsem de gam yemem hacı. yemin ediyorum bu salaklar 3 sene tasarruf yapsalar, en geç 2023'te argyre planitia krateri merkez camii'ni dikmezlerse bana da don toblerone demesinler.

    yukarıda bir yerlerde tanrı varsa, bizimle çok feci taşak geçiyor arkadaş.

  • "sıra bekleme" psikolojisine ilişkin yazılmış şahane bir yazıdan kesit:

    bir havalimanı yönetimi, yolculardan sürekli bavul bekleme süresine ilişkin şikayet alıyormuş. bunun önünü kesmek için de bavulları idare eden ve o carousel'e atan personel sayısını artırmaya karar vermişler. bu strateji gerçekten de işe yaramış, ortalama bekleme süresi sekiz dakikaya inmiş. ancak şikayetler azalmamış.

    konuyu detaylıca inceleyen yönetim, bekleme süresini azaltmak için personel almak yerine, zaman kazanmak için uçaktan bavul alma platformuna kadar olan mesafeyi artırmaya karar vermiş. yolcular eskisine kıyasla altı kat daha fazla mesafe yürüyorlarmış, ancak platforma geldiklerinde çok az bekliyorlarmış. uçaktan bavul almaya kadar geçen süre artmış ancak "bekleme" süresi azalmış. şikayetler neredeyse sıfırlanmış. insanın bir şeyle (yürümek) meşgul olduğu süre, boş boş durduğu (bavul bekleme) süreye kıyasla çok daha kısa geliyor hakikaten.

    başka örnekler:

    - asansör bekleme --> gökdelenlerde asansörlerin yanında boy aynaları bulunması

    - marketler --> dergi, sakız ve şeker gibi ürünlerin kasa yanına koyulması

    - disneyland gibi eğlence merkezlerinde genelde bekleme süresinin olduğundan fazla yazılması ki belirtilen süreden önce roller coaster'a binince mutlu olalım, şen olalım

    - yine böyle eğlence merkezlerinde sıradan tırsmamamız için genelde sıranın dümdüz değil yılan formatında olması, göze daha çekilir gelmesi

  • benim iki tane kedim var, birisi golge birisi lucy.
    golge tekir, neredeyse onu askin yildir beraber yasiyoruz, tek gozu yok oglumun, biraz haseredir mahallenin korsani.
    bu bayram gununde evden herkes akraba ziyaretine gitti, ben hasta oldugum icin evdeydim, tam uyurken golgenin cigligiyla yankilandi apartman.
    biz golge disari kolay cikip gelsin diye dis sokak kapisinin altindan kucuk bi karecik actirtmistik, kosarak asagi indim, golge o acikligin onunde, bi serefsiz oradan boru sokmus hala vurmaya calisiyor. actim kapiyi kucuk bi kiz cocugu, bagirdim cagirdim, golge arkama gecti hemen.
    sakinlesince kizi kucagima oturtup sordum, ablacim bu boruyla seni dovseler ne hissedersin? diye.
    beni bununla dovuyorlar abla, ama bi daha ben kedileri bununla dovmem soz dedi, gitti.

    ne bileyim be, ben hasta halimle yataktan kedimin miyavlamasina kosarken nasil insanlar ana baba oluyor. allah belalarini versin.

    hayatımda hiç daha çok ağladığımı anımsamıyorum..
    gölge
    2006 - 2015
    (bkz: #49968495)

  • kariyeri boyunca türk solunda bir turnusol görevi görmüş efsane dilbilimcidir.

    bu adamın yazdığı amerikan müdahaleciliği diye bir kitap vardır. abd'nin işgalci politikalarını merkezine alan güzel bir tarih, siyaset ve gazetecilik çalışmasıdır.

    yalnız bu kitabın türk solcusu için bir sorunu vardır; türkiye'yi abd ile aynı safta, işgalci ve emperyalist bir devlet olarak konumlamaktadır.

    2001 yayın tarihli kitabın türkçe basımındaki önsözü hangi yetersizin yazdığını hatırlamıyorum maalesef. tam metin de aklımda değil, bulursam eklerim ama özetle şöyle yazar önsözde: "çok takdir ettiğimiz bu düşünce ve eylem adamının türkiye ve kürtler konusunda biraz daha araştırma yapması gerektiğini düşünüyoruz."

    evet, türkiye'de solun durumu ne yazık ki budur. dünyanın en önemli araştırmacılarından biri, söz konusu olan türkiye olduğunda "biraz daha" fazla araştırma yapmalıdır. zira kendisi kitabında türkiye'nin abd'nin en büyük silah alıcıları arasında olduğunu, kürtlere sistematik şiddet uyguladığını, türkiye'nin doğu ve güneydoğu vilayetlerinde 1990'larda yapmış olduğu müdahalelerin, nato müdahalesi ile sonuçlanan kosova savaşından daha büyük insani felaketler doğurduğunu söylemiştir.

    yani bu mevzu yeni değil. chomsky ne zaman acı söylese türkiye'de sınıf ve ideoloji fark etmeksizin çoğu cenah kudurur. çünkü biz olağanüstü objektiflikle yazılmış tarih kitaplarımızda, olağanüstü bağımsız basınımızda ve olağanüstü doğrucu kültürümüzde çok daha farklı bir türkiye ile büyüdük.

    biz işgal etmeyiz, biz fethederiz. biz katliam yapmayız, biz isyan bastırırız. biz haksızlık yapmayız, biz hep haklıyız. solcusu için de böyle, sağcısı için de. zaten konu ne zaman kürt meselesi, israil'in emelleri ya da ucu öyle ya da böyle "devlet bekası"na dokunan herhangi bir gündem maddesi olsa bu iki kitlenin aynı hizaya geldiğini görürüz. sol biraz daha çekingen atımlar atar safta o kadar.

    chomsky'nin daha fazla araştırmasını, zizek'in ibrahim kalın'ın üstünlüğünü kabul etmesini gerektiren budur. türkiye filmin iyi adamıdır bize göre. bu değişmez.

  • geçen sene bir paket alıp soğuk sütle deneyip, beğenmeyip kalanı öylece çöpe atmıştık.
    ancak bugün itibariyle gayet beğendiğim, faydalı gidadır kendisi.

    meğer ben nasıl yenileceğini bilmiyormuşum. internette araştırmamla şöyle bir tarif yaptım ve cidden damak tadıma uydu:

    yulaf lapası
    1 çay bardağı yulaf ezmesi, 2 çay bardağı süt, 1 yemek kaşığı damla çikolataya karıştırıp, ocakta 10 15 dk kısık ateşte pişirdim. puding kıvamına gelince aldım üzerine birkaç dilim muz 2 ceviz ekledim. azcık buzdolabında soğuttum.

    (ben tadına bakayım diye ölçüleri yarımşar kullandım)

    edit: gelen mesajlara şaşırdım, bazılarına bu kadar problem olacağını düşünmemiştim. ben bu şekilde yaptım ve sevdim. yulafı böyle yiyerek 10 kilodan fazla veren insanları da tanıyorum. sabah akşam muzlu yulaf yemiyorlar tabiki. sağlıklı beslenerek ara ara da yulaf lapası yiyerek. bu doğru tüketim şeklidir yazmış mıyım? hayır. ben böyle sevdim. isteyen istediğini gibi tüketsin.

    yıllar sonra bir edit daha: artık yulafı omlet olarak da seviyorum. 1 yumurta çırpıp 1-2 kaşık yulafla karıştırıyorum. 1-2 kaşık da süt. 10-15 dk bekletip omlet yapıyorum. peynir de eklenebilir.
    bir başka sevdiğim versiyonu da yulafı süte koyup, kuru meyve, chia tohumu, kuruyemiş ekleyerek tüketmek, sağlıklı müsli.

  • musclewiki diye bir site var. hangi kası çalıştırmak istiyorsanız o kası çalıştıran hareketleri gösteriyor.

    edit: sevgili sözlük gelen mesajlardan ötürü bi açıklama yapma gereği hissettim. bilgi için teşekkür eden de var, çok cahilsin keşke ölsen diyen de :) gym'e yeni başladığımı çok şey öğrenceğimi söyleyen falan oldu. allah kahretmesin sizi emi :) kpss sonucu bekleyen, günde 256 defa memurlar.net sayfasını yenileyen bi garibanım ben la. bu işi bilenleriniz var ama çoğumuz spor salonuna girip ne bok yiyeceğimizi bilmeyen insanız. site sizi tatmin etmemiş olabilir ama vay amk çok iyiymiş diyenler de var. bu siteyi görüp daha iyisine zıplayacak belki adamlar. çok da şey yapmayın yani. bu arada bolca omuz çalışın. hadi eyvallah.

  • artık güneş doğmadan mesai başlamasın!!!

    #saatleridüzelttürkiye

    bildiğiniz gibi türkiye iki zaman alanının (gmt meridyen alanı) arasında yer almaktadır: gmt+2 ve gmt+3

    gmt: greenwich ortalama zaman alanı (g. mean time zone)

    gmt+2 'nin ortası kocaeli'den geçer ve nüfusumuzun %75'i bu civarda yaşamaktadır. doğu avrupa hatta suriye bile bu saati kullanmaktadır

    gmt+3 'ün ortası ise ığdır'ın bile doğusundan!!! geçer ve moskova zamanı olarak da bilinir (kimin uydusuna girdiysek). ırak, katar gibi araplar da bu zamanı kullanmakta

    eskiden türkiye 2 saat sistemi arasında değişiklik yapıyordu. bu sayede güneşi ışığını daha çok kullanıp vatandaşların uyanık olduğu saatlere denk getirmeye çalışılıyordu.

    sonra dendi ki “saat diliminin değişmesi karışıklık yapıyor, biz bunu sabitleyeceğiz”. tamam sabitle...

    (bkz: çokomel berat) bu saati her ne sebepten olduğu bilinmeyen bir şekilde ığdır'a sabitledi!!!

    saat 8:00'de mesai'lerin başladığı bir ülkede hele bir de kar yağınca... ben neden güneş daha doğmadan arabamdaki buzları temizletiliyorum
    (bu sene pandemi sebebiyle mesailer 10:00'da ama birgün pandemi bitecek, o zaman hepberaber 7:30'da kar kazırız, karanlıkta yol ararız)

    insan vücudu güneşle beraber kalkmaya alışıktır. hormon salgıları bile bu şekilde ayarlanır. her gün güneş doğmadan uyanmak hem vücudu hem beyni yıpratır. bu hem bizi mutsuz eder hem de dikkatimizi ve verimliliğimizi düşürür. devletin görevi ise bizim mutluluğumuzu, güvenliğimizi ve verimimizi yüksek tutmak değil midir!

    türkiye ticaretinin büyük kısmını avrupayla yapmaktadır. avrupayla hem ekonomik hem de kültürel yakınlık açısından onlarla aynı saati kullanmamız mantıklı değil midir?

    (bkz: osmanlılık) olayını dilinden düşürmeyenlere bonus:
    osmanlı'da saatleri, ayasofya'nın kubbesinden geçtiği varsayılan ve arz-ı halife veya arz-ı istanbul olarak adlandırdıkları meridyene göre ayarlarlardı.
    1925'te gmt sistemine geçilmiştir, ve istanbulun biraz doğusundan geçen izmit meridyenine entegrasyon yapılmıştır. şimdi yerel saati ığdıra almak ne iştir.
    kültürel olarak da halkımız gmt+2'ye alışıktır.

    (bkz: çokomelli)'nin arap merakı yüzünden
    araplarla aynı saate geçmenin herhangi bir mantığı var mıdır.

    adam ekonomiyi batırdı. sadece görevden alınmasıyla bile ekonomi düzelmekte. allah rızası için şu saatleri de düzeltin, hayatımızı mahvetmeyin!!!

    her sabah bedduasını aldığınız milyonlarca insanı düşünün...

    edit: imla

    ekleme:
    bir yazar bana “ya işe giderken ya da dönerken karanlıkta kalmak zorunda olduğumuzu, seçim yapmamız gerektiğini” yazdı. bu yanlış bir önerme.
    coğrafi/hakiki saatlere göre aydınlık 7:00-17:40
    mesai saatleri: 8:00-16:00
    şu anki uygulamada biz hakiki saate göre saat 7:00'de mesai'ye başlatılıyoruz.
    eğer saatler düzeltilse hava aydınlıkken işe gidip hava aydınlıkken geri döneceğiz

    bu trafik kazalarını bile azaltır...

  • mühendis iş görüşmesine gider, görüşmeyi yapan kişi mühendise sorar
    "ofisinize doğru gidiyorsunuz ve çok önemli bir toplantıya geç kalıyorsunuz. insanların yardım çığlıklarıyla yanmakta olan bir binayı gördünüz. ne yaparsınız?"
    mühendis bir süre düşünür ve cevap verir: "insanların hayatı bir toplantıdan daha önemlidir. derhal itfaiye çağırır ve mahsur kalanlara elimden geldiğince yardım ederim."

    işveren, mühendisin cevabından etkilenir. "peki ya bina yanmıyorsa ne yaparsınız?" diye sorar.

    bir an düşündükten sonra mühendis kendinden emin bir şekilde cevap verir:

    "binayı ateşe veririm. böylece problemi daha önce çözdüğüm bir probleme dönüştürürüm."