hesabın var mı? giriş yap

  • haklıyken haksız duruma düşürecek ifşadır.

    fotoğraflarda elini oturduğu yere koymuş uyuyan bir adam ve yanında kadın var. fotoğrafı çeken kişi adamın uyuyor numarası yaparak, parmaklarını hareket ettirmek vasıtasıyla kadını taciz ettiğini ileri sürüyor. fakat tekrar etmek gerekiyor ki biz yalnızca eline yere koymuş, uyuyan bir adam görüyoruz. o telefonda video yok muydu?

    şimdi çıkıp da salakça; tacizciyi mi savunuyorsun diyecekler olabilir. tamam da ben bu adamın tacizci olduğunu nereden bileceğim. ya fotoğrafı çeken kişi ile hasım ise, ya kestiği erkek karşılık vermedi diye manyakça işler yapan biriyse, ya şöyleyse, ya böyleyse...

    sırf kendisinin haklı olduğunu düşünüyor diye, sözüne güvenilir diye var olan kanunlar yerine kendi kanunlarını işleten birileri size de tanıdık gelmiyor mu? en çok eleştirdiğimiz şey bu değil mi?

    dahası adam gerçekten sapık olsa dahi, kanıt olmadığı için fotoğrafı çekip, internete veren kişiyi mahveder. tacize uğrayan kadın inmiş, sen ne halt etmeye kendi kendine iş çeviriyorsun. kadın oradayken bağırıp çağırsana, kadını şikayetçi olmaya zorlasana! yok en olmayacak şekilde çıkmak ve yanlışı yanlış ile çözmek adetten oldu.

  • önce eldeki 1 tl uygun bir yerde 75 adet 1 kuruş ve 1 adet 25 kuruşa bozdurulur. bu bir kuruşlar ateşte eritilir, uygun kalıpta soğutulup dövülerek ufak bir mızrak elde edilir. mızrak ile martı avlanır, iki adet dal sürtülerek ateş yakılır ve martının tüyleri yolunduktan sonra dala geçirilip ateşte pişirilir. 25 kuruşla ekmek alınır, ekmek arası martı yapılıp yenilir. afiyet olsun.

  • minibüste en ön sağdaki tekli koltukta oturmak.

    o anda ne bozuk para uzatma ritüeli,
    ne ineceğin yeri kaçırma korkusu.
    o anda ne düşmek dalgalara ne de hürriyet,
    şoför, yol ve ben...
    bahtiyarım.

  • bana biri msj attı.

    " oğlunuzu yarın saat 7.30 da alacağız "

    yanlış mesajdır diye düşünüp cevap yazmadan sildim.

    bir saat sonra geri mesaj geldi.

    " efe can ın babasısınız değil mi ? cevap yazmadınız. yarın servis 7.30 da"

    ben de yanlış numara falan olduğunu efe can diye bir oğlumun olmadığını söyledim.

    15 dk sonra.

    " pardon kusura bakmayın ege can olacaktı. yarın 7.30 da servis kapının önüne gelecek " diye msj geldi.

    bende ege can diye bir oğlum da olmadığını söyledim. sanırsam yanlış msj falan.

    15 dk sonra

    " grupta numaranız var adı her neyse oğlunuz veya kızınız yarın 7.30 da hazır olsun bir zahmet"

    diye msj geldi.

    bende " benim oğlum veya bir kızım yok yanlış msj " yazdım.

    sonra başka bir numaradan msj geldi. ( adam sinirlenmiş galiba)

    " siz 3 x sınıfında veli değil misiniz?" yazdı.

    ben de " 3 x sınıfında veli değilim " yazdım.

    aslında ben bekarım.
    niye mi böyle yaptım ? en başta söylemedim.

    bana yalnızlığın resmini çizebilir misin ? abidin.
    he çizebilir misin?

    mesaj sesine hasret kalmıştım.

  • dün gece başıma gelen hadise.

    rasyonel bir insan olduğum için soğukkanlılıkla ihtimalleri düşünmeye başladım.

    - herhangi bir misafir beklemiyor olsam da ailemden biri gelmiş olabilirdi.
    - ışığı açık unutmuş olmama rağmen yeni açılmış gibi algılayabilirdim.
    - acemi bir hırsız girmiş olabilirdi.

    elime parfüm şişesini alıp hafifçe salona doğru yürüdüm. floresan titreyip duruyordu. baktım pencerenin önünde pelerinli 5-6 yaşlarında bi kız çocuğu. saçları hafiften yüzüne düşmüş. yüzü bembeyaz. kapkara gözlerini bana dikmiş. elinde gözleri oyulmuş bir oyuncak bebek var.

    korkudan titreyerek yaklaştım. karşısında çömeldim. usulca yaklaşarak "merhaba küçük kız, nasıl geldin buraya, annen nerde" diyecektim ki bi anda cesaret geldi, omuzlarından tutup kafayı gömdüm. burnunu tutup yerden doğrularak kalktı, üzerine doğru bi hışımla uçan tekmeyi salladım. ağzını yüzünü dağıttım. koydum kapının önüne.

    ne lan öyle asırlardır aynı yöntemle milleti korkutmalar. burdan ruhlar alemine sesleniyorum. tamam, iletişim kurmaya çalışıyorsunuz, bi derdiniz var belli ama biraz güncelleyin oğlum kendinizi. yeni yöntemler bulun. öyle tuvalet penceresinden bakmalar, koridor ışığını kapatınca oturma odasına kadar kovalamalar, üst katta misket oynamacalar, geceleri pencereden belirmeler, ahtapot gibi yatağın altından kolu uzatıp açıkta kalan ayağa dokunmalar, gecenin en sessiz anında kulağa isim fısıldamalar, gecenin üçünde kırmızı görmüş boğa gibi ayağı halıya sürtmeler.

    evet bunları yaptınız. ama modası geçti. yeni yöntemler bulmanız gerek.

  • adamlar istanbul liginde 6-7 takimin kendi arasinda oynadigi maclar iicin yildiz istiyorlar. birinin bu mallara ulusal ligler kurulmadan once turkiyenin her yerinde mahalli liglerin bulundugunu, farkli bolgelerin kendi aralarinda sampiyon cikardiklarini anlatmasi gerek. bu durumda mersin idman yurdunun mersin sampiyonluklari icin 30. yildizi falan takmasi gerekiyor.
    ama soz konusu en buyuk eglence ise, bu senede fenerbahce111!!!

  • tartışmasız şudur:

    bizim aile filminde yaşar usta rolündeki münir özkul, zengin fabrikatör saim beyin yanına gider.
    devamı aşağıda:

    yaşar usta: saim beyi görecektim.
    sekreter: randevunuz var mı?
    yaşar usta: yok ama yaşar usta derseniz beni kabul eder. çok önemli.
    sekreter: hiç sanmıyorum ama bir sorayım.

    (sekreter, saim bey'e telefon eder.)
    - saim bey, yaşar usta diye biri sizinle görüşmek istiyor. peki efendim.
    (sekreter, yaşar usta'ya döner ve şöyle der:) - - sizi bekliyorlar, buyrun.

    (yaşar usta içeri girer.)

    saim bey: söyle ne istiyorsun?

    yaşar usta: bak beyim, sana iki çift lafım var. koskoca adamsın. paran var, pulun var, her şeyin var. binlerce kişi çalışıyor emrinde. yakışır mı sana ekmekle oynamak? yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak?
    ama nasıl yakışmaz? sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören? anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor.ama ben boşuna konuşuyorum. sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. hıh. sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi saim bey.
    sen mi büyüksün?
    hayır ben büyüğüm, ben, yaşar usta.
    sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun? bir hiç. gözümde pul kadar bile değerin yok ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiçbir şey yapamayacaksın. yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. bizler birbirimizi seviyoruz.biz bir aileyiz.biz güzel bir aileyiz.bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? dokunma artık aileme.dokunma çocuklarıma.dokunma oğluma.dokunma gelinime. eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. anlıyor musun? vururum ve dönüp arkama bakmam bile!

    ekleme: yotube linki vardı ama link patlamış.
    o yüzden yeni link veriyorum.
    o sahneyi seyretmek isteyenler için tadımlık bir link.
    o sahne

  • ilk üreticisi avedis isimli türk-ermeni istanbullu bir insandır.zil yapımını farklı boyutlara getirmiştir.zira bir efsaneye göre zillerin malzemesi hazırlanırken, avedis atölye deki herkesi dışarı çıkarır malzemeyi kendi başına yapar ondan sonra üretimi yaparmış.avedis mehter takımı için ilk zilleri yaptığında (1618) sultan ii.osman 80 altın ve zildjian soyadını bu aileye vermiştir.1623'te samatya'da ilk atölyeleri sultan iv.murat tarafından kendilerine verilmiştir.1700 yılıyla birlikte bu ziller avrupa daki bandolara satılmaya başlanmış.bu sayede zildjian avrupayla ilk bağlantılarını kurmuştur.daha sonraları bu konuda sultan abdülaziz'in kendilerine çok fazla yardımı olmuş ve 1909 yılında ikinci fabrikaları bucharest'te kurulmuştur(aram zildjian).savaş nedeniyle amerika'ya göçen iii.avedis zildjian,aram zildjian'a istanbul'da bu aile işini (ki bu arada şirket 300 yıllık bir aile şirketi olmuştur) sürdüremeyeceğini bu nedenle bir daha istanbul'a dönmeyeceğini, zil yapımına devam etmek için amerika'da bir fabrika kurmak istediğini söylemiş ve aram zildjian'ın isteğe olumlu yanıt vermesiyle 1927'de amerika'da ki ilk fabrikayı kurulmuştur.bundan sonra zildjian'ın yükselişi başlar.1950'lerde jazz davulcuları için ilk kapı olmuşlar ve 15 çalışanla yıllık 70.000'er parça zil üretimi yapmışlardır.1964 yılında beatles grubunun ed sullivan şov'a çıkması ünlerine ün katmış ve 1964 yılını 90.000 parça zil üretimiyle kapatmışlardır.1981 yılında k serisi (kerope zildjian)zilleri üretmeye başlamışlardır.1986 yılında k/z serilerinin karışımından yeni hi-hat'leri üretmeye başlamışlardır.yine 1986 yılında ilk zildjian günü (zildjian day) (tüm endorserlar müzik camiasının toplandığı gün) yapılmıştır.1988 yılında hickory'nin (hickory-kuzey amerika'da yetişen,baget yapımında kullanılan sert yapılı bir tür ceviz ağacı) kalbinde,alabama'da açıktıkları atölye'de zildjian bagetlerinin üretimine başlamışlardır.1995 yılında ise müzisyenlerin zillerini seçebilmeleri için özel odalar açmışlar ve iso 9001 belgesini almışlardır.şu an şirket 384 yaşında ve 15.nesil tarafından yönetilmektedir.zillerin ve katologların üstüne hala daha turkish cymbals yazmakta ve arapça ne olduğunu anlayamadığım bir yazı bulunmaktadır.zildjian'ın açılımına gelince türkçe zilyapanoğlu manasına gelmektedir(zil-türkçe dj-ermenice/yapan ian-ermenice/oğlu).
    orjinal ingilizce versiyonu için; www.zildjian.com/en-us/about/timeline.ad2
    (bkz: copy-paste değil alınteri) *

  • şerefsizliğin daniskası! evde kal diye ayak yapacaksın, mesajlar atacaksın insanlara, uygulamamızdan işlem yapın diyeceksin, şirinlik yapacaksın. sonra kendi çalışanın, timsah gözyaşlarını yüzüne vurunca adamı kovacaksın. özür dilemek yetmez. vodafone bedel ödemeli!

  • çok az kaldı..
    swinger club, nude beach, solaryum vb. giremiyoruz diye mağdur olacaklar..
    bak birkaç yıl uzaklıktayız çok az kaldı bence..