ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek, oylamak, mesaj yazmak için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
aşkımızın meyvesi aytek
- sıralı tam liste:
http://i.imgur.com/zk7knpp.jpg
http://i.imgur.com/7zglzjp.jpg
http://i.imgur.com/ydi4n3w.jpg
http://i.imgur.com/0aas6dk.jpg
http://i.imgur.com/k9kkufa.jpg
http://i.imgur.com/i9rxphe.jpg
http://i.imgur.com/lyvybb4.jpg
http://i.imgur.com/5eoh0ti.jpg
http://i.imgur.com/yzt8e2w.jpg
http://i.imgur.com/m1dyqgmh.jpg
http://i.imgur.com/apedbqc.jpg
http://i.imgur.com/aiwtgtk.jpg
http://i.imgur.com/h0fa1vw.jpg
http://i.imgur.com/u3xq1ah.jpg
http://i.imgur.com/nur6tfy.jpg
http://i.imgur.com/a1hfe4c.jpg
http://i.imgur.com/hczvxhj.jpg
http://i.imgur.com/tlklc2t.jpg
http://i.imgur.com/bxc67br.jpg
http://i.imgur.com/ga4vq6q.jpg
imgur'a giremeyenler için: https://www.flickr.com/gp/152604308@n06/t4g350
aslan burcu'nun 2014'te coşması
- yürü be burcu kim tutar seni, aslansın, kaplansın
aids virüsü taşıyan kan emdirilmiş sivrisinek
- hıv, bağışıklık hücrelerinin yüzeyindeki reseptörlere tutunur. daha sonra bu hücreleri etkileyebilir, çoğalabilir ve yayılabilir. sivrisinekler (ve diğer böcekler), hıv'in bağışıklık hücrelerini tanımak için kullandığı reseptörden yoksundur. bu, sivrisineklerin hıv enfeksiyonu kapamayacağı anlamına gelir. bunun yerine virüs sivrisineğin midesinde parçalanıp sindirilir, çoğunlukla da sivrisinekler beyaz kan hücrelerini de midelerinde yer açmak için hemen dışkılarlar: gif. hıv enfeksiyonu kapmadıkları için de sivrisinekler hıv'i insanlara bulaştıramazlar.
tipik bir sivrisinek ısırığı, dişi sivrisineğin konması ve etiketini kullanarak mükemmel bir nokta bulması ile başlar. ısırmak için doğru yeri bulduğunda, hipofarenks tükürüğü dışarı pompalarken fasikülünü deriye batırır. labrum bir kan damarı aramaya başlar. bir kan damarı bulunduğunda, hipofarenks labrumun üzerine yerleşerek kan çeken ve sivrisineğin karnını dolduran bir tüp oluşturur. kan sivrisineğin içinde filtrelenir ve su kırmızı kan hücrelerinden ayrılır; daha sonra su, kandan maksimum miktarda besin alabilmesi için arka uçtan dışarı atılır. bu adım, sivrisineğin filtrelenmemiş kanla alacağından beş ila on kat daha fazla besin almasına olanak tanır. sivrisineği hareket halindeyken izlemeye hazırsanız, pbs'nin bu ağız parçalarının birlikte nasıl çalıştığını açıklayan harika bir videosunu burada bulabilirsiniz: link.
özetle, sivrisineğin hortumu (yani, insanları ısırmak için kullandığı ağzının uzun kısmı) iki tüpe sahiptir. bir tüp insanlardan kan emmek için kullanılır. diğeri ise ısırığın içine tükürük enjekte eder. bu, bir sivrisinek ısırığı aldığınızda vücudunuza kanın (sivrisinek veya başka bir kişiden gelen) değil, yalnızca tükürüğün girdiği anlamına gelir. hıv tükürük yoluyla bulaşamadığı için sivrisinek ısırığı yoluyla da bulaşamaz. genellikle sivrisineklerle taşınan virüsler ise bu tükürük içerisinde bulunur ve bu şekilde vücuda zerk olurlar.
hıv aslında çok kolay bulaşabilen bir şey değil. birinin bu hastalığa yakalanması için büyük miktarda virüsün bulaşması gerekir. sizi ısırdığında sivrisineğin vücudunda bir miktar hıv bulunsa bile (henüz tamamen sindirilmemiş olsaydı), size bulaşmaya yetecek kadar hıv olmazdı.
aynı şekilde sars cov-2 virüsü gibi virüslerin de sivrisinekler ile taşınıp yayılmamasının nedeni de budur.
sivrisinekler farklı hastalıkları bulaştırabiliyor. bu sebeple de en ölümcül hayvan olarak sivrisinekler tanımlanmaktadır. hatta birçok taşıdıkları hastalık var. bunun nedeni farklı patojenlerin farklı ortamlarda gelişmesidir. ayrıca sivrisinek türlene göre de farklı hastalıkları bulaştırmaktadırlar. işte sivrisinekler ile bulaşan kimi hastalıklar:
sıtma
batı nil virüsü
zika virüsü
sarıhumma
dang humması
doğu at ensefaliti
fil hastalığı olarak da bilinen lymphatic filariasis
chikungunya
japon ensefaliti (jev)
eastern equine encephalitis
la crosse ensefaliti
st. louis ensefaliti
venezuela ensefaliti
recep tayyip erdoğan'ın kraliçe olmak istemesi
- (bkz: seni kraliçe yaptırmayacağız)
timur'un yıldırım bayezit'i esir alışının resmi
chicago
- amerika'nin 3. en buyuk sehri olan chicago ayni zamanda yapisi itibariyle amerika'nin sosyo-kulturel durumu hakkinda uzucu bir tablo ortaya koyar. sehir hem cografi olarak hem yerlesim yapisi olarak kuzey ve guney olarka ikiye ayrilmistir. kuzey kesiminde varlikli aileler yasar, suc orani oldukca dusuktur ve iyi hastaneler , okullar, stadlar ve bunun gibi hizmet veren bircok kurum burda bulunur.kuzeyde ikamet edenlerin yuzde doksan dokuzunu beyaz amerikalilar olusturur. ote yandan guney kesiminde yoksul aileler yasar, okullardaki egitim yetersiz, hastanelerin sayisi azdir. burda ki mahalleler amerika'nin en yuksek suc oranini teskil eder. guney kisminda ikamet edenler ise yuzde doksan dokuz siyahi amerikalilardir. chicago'da ayni zamanda dusuk maasli hic bir is alaninda ogrenci olamdigi takdirde beyaz bi amerikaliyi goremezsiniz, dilencilerin cogu siyahilerdir ve su siralar kapatilan siginaklariyla sehir disina tesadufen(!) guneye dogru itilmektedirler. maasli kolelik dikkatle bakildiginda ap acik ortadadir. malesef etnik bir bolunmeye zemin tutmus bir sehirdir ama bunlara ragmen ayni zaman da renkli gece hayati, eski amerikan filmlerini andiran mimarisi ve muhtesem jazz ve blues barlariyla gorulmeye deger sehirdir de.
iskoçya'da türklüğü dünyaya tanıtan duyarlı kız
- bedelli kezbanlık yapıyor olsa gerek gurbet ellerinde.
akp'nin can dündar'ın tahliyesine sevinmesi
- "anayasa mahkemesi'nin kararını sevinçle karşılıyoruz."
(error 0620) vekil.dll geçersiz bir işlem yürüttü ve kapatılacak.
bir tufa basın.
hasarlı dosyalar onarılıyor...
biat.rte dosya konumuna taşınıyor...
bülentturan.exe yeniden başlatılıyor...
“yetki gaspı.”
(error 0320) omurga.dll bulunamadı.
yine de devam et.
sadece kira geliriyle geçinen insan
- 19. yy. rus edebiyatında bir karakter.
yusuf dikeç
- geyigi birakip 2 dakika roportajini izleseydiniz.
5 kere olimpiyata katilmis, bu yaziyi okuyanlarin cogu 5 kere olimpiyat bile gormemistir.
adam bu isin universitesini okumus, yine bu isin yuksek lisansini yapmis.
20 yildir bu sporu yapiyormus, kendi ekolunu olusturmus.
ulkenin en buyuk, dunyanin sayili poligonlarindan birinde calisiyormus, yuzlerce ogrencisi varmis.
adamin ekipmana gucu yetmemis gibi tribe girmis insanlar.
ulan gozluk dedigin kac para, 20 senede alamamis olabilir mi amk.
15 sene onceki videosunda optik gozluk bile yok, yine 2 goz acik yarisiyor.
her insanin rahat ettigi ekipman ve stil vardir. adam belki gozluk taksa daglara taslara sikacak.
koreli okcular da sapka takmiyor, parasi mi yetmiyor adamlarin.
hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları
- 2001 senesinin kasım sonu ya da aralık başı, buz gibi bir hava. annem büyükdere caddesinde tam şişli camii’nin olduğu yerde bir mali müşavirlik ofisinde çay-yemek işlerine bakıyor, ben de 12 yaşında bir ortaokul öğrencisiyim.
1999’da babamın yaptıkları artık canımıza tak deyince annemle birlikte, annemin yıllarca çalışıp didinip pırlanta gibi dizdiği evi tek bir iğne almadan bırakıp, memlekete ölen dedemin evine, dayımların yanına kaçmıştık. boşanma davası, velayet vs. kesinleştikten sonra 2001 yılının yaz aylarında tekrar istanbul’a döndük. sıfırdan başlamıştık yani. çok güçlü bir kadın annem, hayatında tek gün okula gitmemiş ama yıllarca fabrikalarda, ofislerde çalışarak hem evine baktı, hem de beni okutmaya çalıştı.
döndüğümüzde 1 odası, 1 küçük mutfağı ve büyükçe bir balkonu olan annemin teyzesinin çatı katını tuttuk. bizim hiç eşyamız yok, sadece kıyafetlerimiz ile döndük ama evde bir insanın asgari düzeyde hayatını sürdürebileceği, teyzemin ve çocuklarının eski eşyaları var. bir tek televizyonumuz yoktu. annem ben sıkılmayayım diye bir akrabamızdan ikinci el bir televizyon almış, alırken de dolandırılmıştı, o başka bir enrtynin konusu. bu şekilde kendi ayaklarımız üzerinde durana kadar idare edecektik artık.
o zamanlar gültepe’de doğalgaz yok, hani olsa da bizim oturduğumuz ev doğalgaz tesisatına uygun mudur orası şüpheli. çok eski bir yapı çünkü. çatı katı olduğu ve yapı çok eski tahta bir çatıya sahip olduğundan, rüzgar estiğinde evde hissedilirdi. kış ayları bizim için ciddi sıkıntıydı. kış yaklaşınca sobayı, o zamanlar her yerde bulunan bir sobacıdan ikinci el almıştık. böyle içi tuğla, hayvan gibi döküm bir soba. sağolsun belediyede çalışan bir akrabamız da annemin adını ‘meşhur’ kömür yardımlarına yazdırmış, kış öncesi 30-40 torba kadar bir kömür gelmişti ama soba tek başına kömürle yanmıyor, tutuşturacak odun lazım.
şimdilerde yerinde devasa şişli marriott otelin olduğu yerde o yıllarda pazar yeri vardı. yanı başı o zaman da şimdi de minibüs durakları. haftada birkaç akşam okul sonrasında annemle iş çıkışında buluşur, o pazar yerinde pazarcılardan depozitosu olmayan meyve-sebze kasalarını isterdik. olan da verirdi allah razı olsun. kasaları hemen kaldırımda toplar, oracıkta insanların ayaklarının altında kırıp, yanımızdaki çamaşır ipi ile bir deste haline getirirdik. bunu yağmur altında sırılsıklam olarak yapmak zorunda olduğumuz da olurdu. sonra hemen oradan elimizde tahta destesi ile gültepe minibüsüne biner eve gelirdik. iş çıkış saatlerinde gültepe minibüsleri tıklım tıklım. kimi zaman minibüsteki yolcular, kimi zaman minibüs şöförleri bu durumdan hiç hoşnut olmaz, kendi kendine söyleneni de olurdu. anneme bakardım, bir şey demezdi, ne desin ? soba odunsuz yanmıyor ve hava soğuk.
o yıllarda çocuk yaşımda bu yaptığımız bana çok normal gelirdi. insanların ayaklarının altında kasa kırmaktan, o tahta destesi ile tıklım tıklım minibüse binmekten, sonra onu sırtımızda eve taşımaktan hiç gocunmazdım.. çocukluk işte, kısa süre içerisinde başkalarının eşyalarıyla, devletten gelen kömürle, pazardanan taşınan odunla yaşamaya alışmıştım, normalim olmuştu hemen. ama annem için hiç öyle değildi. yüzünde sürekli o hüznü, nasıl olmayacak bir şeyi olur yaptığımızın zorluğunu görürdüm.
enrtyi nasıl bağlayacağımı bilemedim dostlar.. ne zaman kombiyi açsam o günler geliyor aklıma. az önce uyandım ve üşümüştüm, gittim kombiyi ateşledim, yine aklıma geldi. odasına girdim annemin üstü açık, aklımda bunlar, üstünü örttüm, oturdum yazdım..
rtük'ün spotify'a 72 saat süre vermesi
- vergiler sanki bizim işimize yarıyor
yapılmış en aptalca dalgınlık
- arabayla feribota binmek, güneşe aldanıp güverteye çıkmak, limana gelince yaya olarak inmek.
tcdd'nin bastırdığı 15 temmuz zaferi afişi
- türkiye'deki memuriyet kavramını harika özetleyen afiş.
şu adamların işlettiği trene biniyor olmamız da aslında büyük cesaret.