hesabın var mı? giriş yap

  • sivil hayatında mandanın bokundan bile daha önemsiz görüldüklerinden, burada erkekçilik oynamışlar. 1 sene sonra o işkence ettikleri çocuk gibi birinin önünde süklüm püklüm iş isteyecek veya işinin görülmesi için yalvaracak. eminim ki bundan öte gidemeyecek zavallılar topluluğu.

  • neyse yüzleri görünmüyor
    iyi tarafı öyle veya böyle opustukleri için tüm ülkeye ifşa olmamış oldular

    kötü tarafı, küçükçekmece'de herkes bu aksam dedesine bi bakıp, ulaaan acaba mi der gibi

  • adam türkçede ki bütün hitap şekillerini yazmış lan. birine sesleneceğimiz zaman yerden taş alıp taş mı fırlatalım napalım ?

  • "günde 5 saat çalışıp 2.750 tl maaş alan imamın görevi; günde 10-12 saat çalışıp 1300tl alacak olan asgari ücretlilere şükretmesini ögretmek!"

    (bkz: yılmaz özdil)

  • fulbright bursları amerikan ve türk hükümetinin ortak para akıttığı bir havuzdan verilerek amerika'da yüksek lisans-doktora imkanı sağlar. hükümet kaynaklı bir burs olduğu için prestijlidir. her ne kadar amerika'ya gidiş için iyi bir destek olsa da* sizi amerikanın en iyi üniversitelerine göndermek için her şeyi karşılamaya yetecek bir burs değildir. o kadar çalışır hayvan gibi mezuniyet ortalaması ve toefl gre skorları elde edersiniz ama yine de yıllık 40000 50000 dolar tuition masrafı olan okulların kapısının önünden geçemezsiniz fulbrightlıyım diye**. bu nedenle okul tercihlerini yaparken çok yükseklerden uçamazsınız. bu durumda bile gittiğiniz eyalete göre aylık olarak verilecek olan para sizi krallar gibi yaşatacak bir meblağ değildir ve burs doktora-yüksek lisans farkı gözetmeksizin 2 yıl süreyle verilebilmektedir.

    iki hükümetin ortak çabasıyla insanların iyi bir eğitim alabilmesini sağlamak kulağa hoş gelir. ama bu denklemde de düdüklenen ülke türkiye olmaktadır. çünkü iki kaynaktan para gelmekte fakat bu paranın tamamına yakını * amerikaya gitmektedir. burs gidiş dönüş uçak biletinizi karşılayacaktır* ama türk hava yollarından almayacaksınız bileti. ancak delta airlines gibi amerikan bir hava yolundan alırsanız bursunuz dahilinde alınabilir biletiniz. onun dışındaki paranın çoğu zaten okul tarafından eğitim ücreti* olarak alınacaktır kalan kısım da sizin orada yaşamanız için gerekli masrafları teşkil edecektir. bu açıdan bakınca nasıl düdüklendiğimiz açıklık kazanır sanırım.

    ama bunlar fulbright bursunun amerikada yüksek lisans için iyi bir imkan olduğu gerçeğini değiştirmez ve amerikada bu bursun limiti dahilinde olup da türkiyedeki benzer bir yüksek-doktora programlarından daha çok şey bulabileceğiniz bir çok okul vardır. sonuçta nature'daki science'daki makalelerin tamamı harvard stanford yale çıkışlı değildir. önemli olan gittiğiniz yerde sizin çalışma kapasiteniz ve azminizdir. bu bilgiler ışığında alınan burs afiyetle yenmeli ama herşeyin pespembe olmadığının da farkında olunmalıdır.

  • sarıyer beşiktaş minibüsü, bundan 1-2 sene öncesi. ben en arkanın bir önünde yanımda bir teyze ile oturuyorum, en arka koltukta ise olayın kahramanı yaşlı bir amca var. (öğretmen emeklisi olduğunu sanıyorum)

    neyse, bir olay olmadan minibüs gidiyor, birisi parasını uzatıyor sonrasında:

    - 1. levent ne kadar?
    - 1400 abla

    o anda arka koltuktaki amca birden kabarıyor:

    - 1.levent ne kadar dediniz şoför bey?
    - 1400
    - e ben demin maslak için 1400 verdim?
    - ikisi de 1400 beyefendi
    - e olur mu canım öyle! onun yolu daha uzun!!!
    - öyle işte...

    1-2 dakika amca söylenir. sonra yine sesini yükseltir:

    - ne saçma şey! benim gideceğim yoldan çok daha uzun. o niye 1400 veriyor? niye benle aynı? daha fazla vermesi lazım?
    - amca tarifeler öyle
    - ne demek canım! öyle saçmalık mı olur? neden fiyatlar böyle?
    - fiyatları ben koymuyorum beyefendi.
    - sen koydun demiyorum. neden böyle diyorum. neden?

    1-2 dakika durur, tekrar başlar

    - böyle saçma şey mi olur... ikisi de aynı. ne acayip.
    - ...
    - o uzuuuuuuun gitsin, 1400... benimki daha yakın. az vermem lazımdı. fazla para aldınız.
    - ...

    1-2 dakika sonra tekrar başlar ama bu sefer ben dayanamam arkama dönüp cevap veririm:

    - benden fazla para aldınız bence. ikisi de aynı para olm....
    - amca, tarifeler böyleymiş. tutup şimdi otobüse binsen benim yolum daha kısa diye yarım bilet mi vereceksin? illa ki gittiğin yol kadar ödemek istiyosan taksiye bin, onda haksızlık yok bak
    - senlen konuşmuyorum delikanlı!!!!

    bir anda yanımdaki teyze gaza gelip arkasını döner ve:

    - onlan konuşmuyorsun ama hepimizin kafasını belliyorsun! bir sus be adam! bir sus!
    (akabinde bana doğru dönüp sessizce "bunamış..." der)

    amca susar...

  • ara ara oluyor bu. hayali bir sesin bana yönelttiği sorulara karşılık veriyorum. kendimle ilgili bazı yanlış bilinen şeylere açıklık getirmeye çalışıyorum. kendimle ilgili merak ettiğim bazı gerçekleri, kendimi de incitmeden yanıtlamaya çalışıyorum. yanıtlamaktan kaçındığım, bazı hassas kitleleri kıracağını düşündüğüm sorulardan espriler yaparak kaçıyorum. karşılıklı gülüyoruz. röportajın sonunda teşekkür ediyorum. havlumu alıp çıkıyorum. ayna karşısında saç kuruturken verdiğim yanıtlardan bazılarını beğenmiyorum. şöyle ya da böyle diyebilirdim, daha şık olurdu diyorum. ama yine de güzel bir röportaj oldu diyerek banyoyu terk ediyorum.

  • hakkinda yazilan entrylerin cogunu okuduktan sonra yapilan yorumlarin ozetinin su sekilde gerceklestigini gordum.

    - ortalama bir romantik komediden cok farkli.
    - jennifer lawrence cok guzel, bradley cooper cok yakisikli.
    - basrol ve yan rollerdeki oyuncular harika oynamis.
    - kitaptaki tadi bulamadim, bazi olaylar cok havada kalmis.
    - karakterlerin ici tam doldurulamamis.
    - ilk 10 dakikasini izleyerek sonunu tahmin edebiliyoruz.

    film hakkinda yapilan bu genel yorumlara katilmakla beraber, filmde ustune basa basa kac kez yapilmasina ragmen bir kisinin bile yazmadigi olay var. bu da yonetmenin gozumuze sokarak yaptigi amerikan hayati elestirisi. surekli isini kaybeden insanlardan, bu nedenle psikolojisi bozulanlara, birbirinin yuzune gulen insanlarin arkadan soyledigi sozlere, morali cok bozuk olan birinin ipod alinca moralinin birden duzelmesine, insanlarin dunyada olan bitenden haber olmayip hayatlarini amerikan futbolunu izlemeye adamalarina, barda sarhos olan insanlarin sevgililerini unutup farkli bir kimlige burunmelerine, ciftlerin cogunun mutsuz evlilik yasamalari ya da bosanmalarina kadar en ince detaylara kadar amerikan insanin yasadigi hayat abartisiz ve eksiksiz gosterilmis. sirf bu durum bile filmin farkli oldugunu, sonu basindan tahmin edilse bile izlenebilirligini hic kaybetmemesini sagliyor.