hesabın var mı? giriş yap

  • amerikan çizgi romanının dönüm noktalarından biridir. engelez çizgi roman geleneğinin piri alan moore senaryosu ve pek bilinmeyen tony danza tipli ingiliz çizer dave gibbons işbirliğinin ürünü olan watchmen, belki de tüm amerikan çizgi romanının ruhunu özetlediği için özeldir, süper kahramanlar ve sadece "kahramanlar" hakkındadır, 80'lerin nükleer savaş paronayası döneminin doruklarında yazılmış olduğu için çok etkileyici bir arkaplanı vardır. o kadar kalabalık ve ayrıntılı bir hikayesi var ki, bir tek yakınokumayla bile çözülmesi çok zor, her karesi ayrı ilgi ister, fasikülleri ayrı ilgi, bütünü ayrı... amerikan ikon'larını, myth'lerini deconstruct ederek yeniden kurar, daireler çizer, 80'lerin gündemindeki her konuya, her sembole, her fenomene el atar.

    çizgi roman seviyorsun? avrupa-amerikan ayrımcısı değilsin? o zaman watchmen'i kaçırma, tabii hala bilmiyorsan.
    sormayı da unutmayalım, klişeyi atlamayalım: "who watches the watchmen?"

  • şöyle bir diyalogları da olan harika ikili...

    haber = tayland'da bir sirkte 15 metrelik ipte yürüyen fil, görenleri hayrete düşürdü..

    erdem = cenk bey burada bahsedilen ipin uzunluğumu yoksa ipin yerden yüksekliği mi?
    cenk = bence filin uzunluğu
    erdem = anlıyorum... uzun metrajlı fil diyorsunuz

  • loserlar toplanmış yine.oğlum biraz kendinize güvenin lan.sevgilimle 4 yıldır birlikteyiz iyi günde de kötü günde de.yalnız 2 yıl önce biraz batar gibi olduğumuzda benden ayrılma kararı almıştı ama onun benim maddi durumumla alakası yokmuş.ondan daha iyilerini hak ettiğimi düşündüğü için ayrılmak istemiş.işleri toparlayıp müreffeh hayatımıza geri döndüğümüz günlerden birinde tekrar konuşmak istediğini söyledi.bu süre zarfında beni çok özlediğini ve ne kadar çok sevdiğini fark etmiş.bu hayatta her şey para değil..

  • maalesef ama maalesef z kuşağı 'dır.

    empati sempati hiçbir şey yok bunlarda. robot gibi yetisiyorlar, çok üzücü.

    edit: sabah sabah mesaj kutum dolmuş, geneli de sistemi biz değiştireceğiz oy kullanacağız bla bla bla.

    tamam kardesim umarım öyle olur da bu sacma dönemden bizi siz kurtarirsiniz. lakin şunu da adım gibi biliyorum; bir ps5 e, bir iphone'a, bir starbucksa ruhunu satacak tipler, dolar kurunun 1.35 olduğu zamanlara denk gelseler çok rahat manipüle edileceklerini de kabul etsinler bari. ben o dönemlere ragmen oy vermedim sorguladım mesela. tanıdığım çoğu insanlarla küs oldum.

    ulan sizlerin de ciğerini biliyoruz sosyal medya ile en kolay yönlendirilen kusaksiniz işte. gidin aynanın karşısında gizli gizli tiktok dansı çalışın, yarın okulda kızlara şekil yaparsınız...

  • 27 temmuz 2002'de dolar kuru 1.67'ydi. 27 temmuz 2024 dolar kuru 32.98 . 1.67'den 32.98'e gelişine inanıyorsun da 32.98'den 40 olabileceğine mi inanmıyorsun ?

  • gerald edelman tarafından yazılmış bir kitap olup onun aynı isimdeki bir teorisini ele alır. bu teori yalnızca beyin fonksiyonlarını değil aynı zamanda beynin bilinci ortaya çıkarma prensiplerini de açıklamaya çalışır.

    edelman'a göre neural darwinism 3 ana ilkede temellenir:

    1) epigenetik gelişim süreci ilk ilkedir. edelman buna gelişimsel seçilim der. gelişim sürecinde farklı sinir devrelerinin oluşumunu dna değişimlerine değil selektif mekanokimyasal süreçlere bağlayarak açıklar. bu birincil repertuardır.

    2) doğum sonrasında dış dünyaya adaptasyon, sinaptik bağlantılardaki epigenetik modifikasyonlar için önem arz eder. artık dış dünyadan gelen stimuluslara göre bazı bağlantı kombinasyonlarının seçilimleri gerçekleşir. bu ikincil repertuardır.

    3) kategorizasyonun ortaya çıkışını sağlayan haritalanma başlar. haritaların oluşumları ikincil repertuarla bağlantılıdır.

    haritalanma dinamik bir süreçtir ve teker teker nöron etkileşimi olarak düşünülmekten ziyade, nöron grubu etkileşimi olarak düşünülmelidir.

    bu konu ile ilgili olabileceğini düşündüğüm, gödel escher bach'tan yapılabilecek bir alıntı var:

    " "ben"in ve bilincin ne olduğuna ilişkin bu büyüsel görüşün üstesinden gelmenin tek yolu, ne kadar sevimsiz görünürse görünsün, insanın kendisine, sürekli olarak kafatasının içine güvenle yerleşmiş olan "endişe ve düşün iki yana sallanan yumrusu"nun bütün hepsinin metin parçaları ya da cd rom'lar ya da bilgisayarlar gibi evrenin tüm geri kalanını yöneten tamamıyla aynı yasalara uyduğu bütünüyle steril ve cansız bileşenlerden meydana gelmiş bütünüyle fiziksel bir nesne olduğunu hatırlatmaktır. insan ancak bu rahatsız edici olguya şiddetle çarptığında bilincin gizeminden çıkış yolu bulma yönünde bir anlayış geliştirmeye başlar: anahtarın beyinlerin yapıldığı madde değil, ama bir beynin maddesi içinde varlığa gelebilen örüntüler olduğu hissine kapılır."

    "bunun konuyla ilgisi nedir?" derseniz, şudur:

    mesele, henüz keşfedilmemiş olan bir maddesel mucizeden ziyade haritalanmış, büyük nöral grupların birbiri ile örüntüler hâlinde etkileşimidir ve burada dikkat edilmesi gereken önemli bir ayrıntı mevcuttur:

    farklı yapılardaki nöral gruplar, aynı işlevleri farklı zaman dilimlerinde yerine getirebilmektedir. brodmann alanlarına bakan birisi de bunun yanlış olmadığını anlayabilir. pek çok bilişsel fonksiyon, tek bir bölgede farklılaşmış nöronlarla açıklanmaktan ziyade daha bütüncül bir aktivitenin outputudur.

    bunun ifade ettiği bir anlam daha vardır:

    x bir stimulus diyelim. x stimulusu t zamanında y nöronunu aktive ederken, aynı x stimulusu t+1 zamanında y nöronunu aktive etmeyebilir. bu da insan beyninin günümüzdeki klasik bir bilgisayar gibi çalışmadığı anlamına gelir.

    eğer devasa data yüklemeleri üzerinden istatistiksel yorumlar yapmanın ötesine geçip "fenomen üretebilecek" bir yapay zekâ geliştirilmek isteniyorsa bu belki de birim odaklı değil, ince işlenmiş bir senkron ile çalışan örüntü odaklı bir prensip izlendiği takdirde yapılabilecektir. zaten bu prensip sindirilse, etrafta insan beyninin 2.5 milyon gb hafızasının olması gibi absürd, reel bir karşılığı olmayan söylemlerden de vazgeçilir.

  • göbeklitepe 12 bin yıl önce inşa edilmiş ama 9 bin yıl önce de terk edilmiş. fakat burayı terk edenler, bırakıp gitmekle kalmamışlar, önce gömüp ondan sonra gitmişler. birçok tapınak ve alanın terk edilmeden önce gömülmüş olması, zira bu sayede göbeklitepe kalıntıları çok iyi derecede korunmuş. 3.000 yıl kullanılan bu büyüklükte bir inanç alanının neden terk edildiği sorusunun yanıtı ise henüz bilinmiyor.

    göbeklitepe, ingiltere’deki stonehenge’den 6.000 yıl, sümerler’den 5.500, mısır piramitleri’nden 7.400 ve yazıdan 6.800 yıl daha eski. biraz yuvarlayacak olursak; göbeklitepe’nin inşaasıyla bu önemli tarihi olayların arasındaki süre, tüm bu olaylardan günümüze kadar geçen zaman kadar.

    göbeklitepe’nin gizemleri aydınlatılmaya başlamadan önce, kimse o dönemde yaşayan insanların taşa ve toprağa bu kadar etkileyici ve işlevsel biçimde şekil verebileceğini düşünmüyordu. birçok ibadet alanından oluşan bu büyük ve kompleks yapı, hangi antik çağda olursa olsun mimari açıdan hayranlık uyandıracak seviyede. hayvan figürleri, işlemeler, sütunlar… neresine bakılırsa bakılsın böyle bir “projenin” hayata geçmesi için gereken taş işçiliği, mühendislik ve planlama, zamanının binlerce yıl ötesinde. bu da bilim insanlarını medeniyete dair tüm bildiklerini gözden geçirmeye itiyor.

    tapınakların merkezlerinde yer alan sütunların ağırlıkları 20 ile 60 ton arasında değişiyor; bunların üstüne yerleştirilen işlenmiş taş bloklardan bahsetmiyoruz bile. bu blokların inşası ve taşımasının gerektirdiği teknik bilginin miktarı kadar önemli olan bir nokta daha var: iş gücü,sosyal düzen ve birlikte çalışmak.

    yıllarca, göbeklitepe’yi inşaa eden insanların ve çağdaşlarının tarım yapamayan, küçük gruplar halinde göç ederek yaşayan, ilkel avlayıcı toplayıcı insanlar olduklarına inanılıyordu. göbeklitepe’yi bölüm bölüm inşa ederken yüzlerce insanın birlikte çalışması gerektiği bu eski kabulü sarsıyor. yani bu insanlar sadece bir araya gelmediler, uzun bir süre bir arada kalmak ve çalışmak zorundaydılar; bir sosyal düzene sahip olmadan ve ileri seviyede organizasyonel yeteneklerini kullanmadan bunun olması imkansız görünüyor.

  • arkadaşlar, insanlar sizin kadar sosyal olmayabilir. evlenmiş boşanmış ve kötü bir psikolojide olmuş olabilir. yeni insanlarla tanışmak için yeni ortamlara girme enerjisi kalmamış olabilir. olabilir de olabilir.

    adamlar ciddi ciddi evlenmek istiyor ve ciddi ciddi evlenmek isteyen kadınlar da vardır mutlaka. konuşurlar, tanışırlar içlerine sinerse bir süre de birlikte geçirdikten sonra evlenebilirler.

    ha buradan tanışmış ha ingilizce kursundaki aynı sınıftan.

    yok kritik vakaymış yok geçmiş olsunmuş. umalım ki kalplerine göre birileri denk gelsin!

    not: evliyim.