hesabın var mı? giriş yap

  • yüzümü yıkarken banyoda elektirikler kesildi. elim ve yüzüm köpükler içinde gözümü açamıyorum el yordamıyla kapıyı bulmaya çalışırken sırtıma bir şey üç kez ard arda vurdu, arkamı dönüp bakmamı isteyen bana söyleyecekleri olan bi elin anlatmak istediği tonda.. banyodan nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. olayı hiç bi şeklide kendime izah edemiyordum. saatler sonra banyoya girdiğimde uzun saplı banyoda suyu almak için kullanılan viledamsı şeye bastığımı onun sapının da rtimik bi şeklide sırtıma vurduğunu anladım. doğaüstü sayarsınız de mi, tek anım bu, hadi hadi 4.5 tan doğaüstü..

  • bir başlığa entry yazasım geldiğinde aklımdan geçen kelimeleri mutlaka "başlık içinde ara" tır önceden yazan olmuşsa şukelamı veririm. bazen bir de bakıyorum ki aklımdan geçenler teee 2005'te yazılmış ve üstelik ben yazmışım. 3000'e yakın entry'mi tek tek hatırlayamayacak kadar yaşlandığıma mı üzülsem bilemedim. bunca yıl içinde fikirlerimin hiç değişmemiş olmasına üzülsem mi sevinsem mi onu da bilemedim. bilmiş bi insan değilimdir zaten.

  • yakın zamanda babam vefat etti.cenaze oldu,akrabalar geldi ,yasinler, dualar okundu,akrabalar gitti.
    artık üzerinden zaman geçti yani. normal hayatımıza dönme zamanı geldi. yada dönmüşüz gibi yapma zamanı.

    neyse benim de aklıma geldi, artık babamın facebookunu kapatmam gerektiğini düşündüm.
    şifresini bildiğim için kolayca halledicektim. adresi şifreyi girdim.
    mesaj kutusunda 6 mesaj vardı. baktım.
    "allah rahmet eylesin abi" veya "abicim seni hiç unutmicaz" tarzı mesajlar vardı ve bunların hepsi 40-50
    yaşında insanlardan gelmiş.

    hayatımda böyle trajikomik bi olay daha görmedim. bilgisayarın karşısında dondum kaldım salak gibi.

  • kötü insandan, kinci insandan daha tehlikeli ve itici benim için. kendi kusurlarını senin hatan gibi gösterebilir. sen onu ezmesen de ezilmesine bir sebep olarak seni görüp sana bir düşmanıymış gibi bakabilir. kendi haline bırakılması gerekir. çünkü ne kadar anlatırsan anlat çapı kadar anlayacaktır. anlattığın kadar değil.

  • kondüktörler için inceledikleri çaylaklık entryleri "sözlük'te bu ayarda bir yazar olacağım" türünde bir taahhüt. yazar olduktan sonra çaylaklık entrylerindeki özeni bir kenara bırakıp canavara dönüşen yazarlar kondüktörlerin zamanlarını çaldıkları gibi, sözlük'e de zarar veriyorlar.

    artık çaylaklık entryleri uygun bulunarak yazar yapılmış yeni yazarların sonraki entrylerinde aynı özen görülmediği takdirde kondüktörler bu yazarları uçurabilecekler.

    çaylaklık ile sözlük yazarlığı arasındaki geçiş sürecinin ya yazarsın, ya değilsin keskinliğinde olması ileride değişecek şeylerden, bu aynı zamanda hepimiz için ileride olacaklara bir alıştırma da olmuş olur.

    not: halihazırda entry silme ve yazar uçurma yetkisi olanların bu yetkileri aynen devam ediyor olacak.

  • kedilerin bazen duvara belirli bir noktaya manyak manyak dakikalarca bakmasına şahit olmuşsunuzdur herhalde. ben bu durumu kedilerin duyularının çılgın hassasiyetine verdim hep. minik bir sineğin sesi ve hareketini bile yakalayabilen psikopat canlılar ne de olsa. ancak bundan 2 yıl önce tecrübe ettiğim bir olay yüzünden hala duvara bakan bir kedi gördüğümde asabım bozuluyor.

    ankara'da abidinpaşa kurucu sokakta dedemin evinde dedem ve anneannemin vefatı sonrası teyzem yaşıyor. yalnız bir kadın ve bir kedisi var. bundan yaklaşık 2 yıl önce ankara'daki bir işim dolayısıyla kendisinde kaldım. şansıma o akşam da apartmandan bir komşu bebeği ile teyzeme laklaka gelmiş durumda. hoş geldin beş gittin sonrası misafirliğe gelen kadın bir ara "abla ya valla size gelince bizim emir dut yemiş bülbüle dönüyor ne ağlıyor ne de huysuzluk yapıyor senden hiç çıkmayalım biz hahahahia" şeklinde bir serzenişte bulundu. benim de dikkatimi çekti 1 yaşında sayılırdı heralde çocuk emekliyor filan ama bayaa biblo gibi acayip sakin, teyzemin kedisi de sakin bi canlı ve onun çevresinde dolanıyor filan... önemsemedim, göz ucuyla baktım hakkat dedim ve konudan koptum...

    neyse efendim uzatmayayım, kadın bir ara teyzeme yaptığı yeni örgülerden filan bahsetti göstercem sana filan dedi. tam getireyim ben abla da bir bak dedikten sonra, teyzem "yok getirmekle uğraşma birlikte gidip bir bakalım" dedi. yok olmaz molmaz derken bu ikisi kalktı arkadaşlar. emir veletini almadılar 2 dakikaya geleceğiz deyip.

    çocuklardan pek hazzetmeyen ben kaldım bir kedi ve çocukla yapayalnız. ben televizyona bakarken kediden çok sakin ve kısa miyav sesi gelmesiyle birlikte yerde oyuncakları ile oynayan velet ve kedi bir anda senkron bir şekilde hareket haline geçtiler. hareket hali dediysem velet emeklemeye başladı kedi de onun yanında ve bu ikisi salonun koridora açılan kapsının önüne gelip durdular. abi durdular diyorum ama ikisi de aynı anda durup aynı açı ile duvarın tavanla birleştiği yere bakmaya başladılar. bak hala asabım bozuluyor. noluyor lan diyerek yerimden kalktım ve ben de salak gibi aynı noktaya bakmaya başladım ama hiç bir şey yok... içten içe bir tırsma geldi bana hisediyorum ama bayaa durumla dalga geçiyorum... ben aldım çocuğu oyuncaklarının önüne bıraktım... bu neyse oynuyor filan... kedi tekrar geldi yanına veletin tekrar aynı sesi çıkardı ve bunlar yine senkron halde bu sefer teyzemin yatak odasına açılan kapıya hareketlendiler ve kapı girişinde durup içeride yatağın üst tarafına bakmaya başladılar.

    ben o esnada olanlara anlam vermeye çalışırken flashback etkisi nedir onu ciddi anlamda yaşadım. dedem kapı girişindeki holde kalp krizi geçirerek 1982 yılında vefat etti. anneannem de 1992'de o yatak odasında vefat etti. ben bu iki olayı ve az önce yaşadığım garip durumu birleştirip yok ya uyduruyorum ben mantık çerçevesinde düşün düşün derken, o suskun sakin velet yatak odasına bakarken bir anda gülmeye başladı. o an benim sıçtığım andır işte... çünkü anneannem son yıllarında yürüyemiyordu ve yattağından komik yüz hareketleri yaparak hep beni güldürürdü. nur içinde yatsın... tam telefonla teyzemi arayacakken teyzemle komşusu hahahihi dış kapıyı açıp içeri girdiler, onlar içeri giriş yaparken velet salonun ortasına gelmişti kedi de saçma salak yalanıyordu...

    tüm bu olaylar 5 dakika içinde oldu. ben ne teyzeme ne kadına yaşadıklarımı anlatabildim. o gece uyuyabildim mi? nah uyudum...

  • coen kardeslerin cormac mccarthy'nin aynı adlı romanını beyaz perdeye ustalikla uyarladigi filmdir. ilginc bir adaptasyon ve oykuleme örneğidir, asagida nacizane nedenlerine deginecegim.

    --- spoiler ---

    kitabın anlatıcısı şerif ed tom bell'ken filmde ise bell giris monologu haric bir anlaticilik misyonuna sahip degildir.

    film, şerif tom bell'in kitabın girişinden neredeyse kelimesi kelimesine alıntılanmış bir voice-over monolog ile başlıyor. kitabın her bölümü* bell'in benzer monologlarıyla başlıyor olsa da, coen kardeşler filmin başına tek bir voice-over monolog koyup sonuna da karakterin karısına rüyasını anlatmasına yer veriyor.

    voice-over, yani filmdeki bir karakterin filmi yer yer sesiyle anlatması tekniği beyaz perdede sık sık kullanılan bir yöntem. fight club, forrest gump ve the shawshank redemption gibi kitap uyarlaması filmler bu tekniğe örnek. coen kardeslerin boylesi geleneksel bir anlatma yöntemini reddetmesi, asagida bahsedecegim 2+2 teorisiyle baglantili olacak.

    mccarthy'nin kitabındaki iç-monologlar yerine filmdeki şerif bell'in iç dünyasının yansımalarını, diğer karakterlerle yaptığı diyaloglarda görüyoruz. mesela chigurh'un cinayetlerinde kullandığı silahı tahmin etmesini, llewelyn moss'un karısı carla jean moss'a anlatmasıyla anlıyoruz. veya genel anlamda, etrafında olup bitenin kendisini aştığını, hatta kendisini bir nebze korktuğunu, departmandaki memurlarla yaptığı dry humor ile anlayabiliyoruz. bu espri anlayışı korkuyla bezenmiş, sorumluluktan kaçan bir yerde.

    ayrıca bell, içinde bulunduğu modern dünyanın kendi zamanına göre ne kadar acımasız ve vahşi olduğundan söz ediyor. bundan söz ederken insanların eskiden birbirine karşı daha nazik olduğunu da belirtmeden geçmiyor. bu davranışları ve açıklamalarıyla, filmin veya kitabın adının örtüştüğünü görmek için pek bir altmetin okuması yapmaya gerek yok diye düşünüyorum.

    bu kitabın/filmin türü neo-westerndir. western türünde filmleri hatırlayacak olursak, bu filmlerde iyi ve kötü karakterlerin er ya da geç yüzleşmelerini görürüz. ethan coen de filminden bahsederken bu duruma değinir.

    bu filmde ise moss çiftinin cinayet anları kadraja girmiyor. moss'un filmin protagonisti, carla'nın da onun suçsuz eşi olduğunu hatırlatalım. özellikle chigurh'un carla'yı öldürdüğünü, katilin verandada ayakkabılarına kan bulaşmış mı bulaşmamış mı diye bakmasından anlıyor olmamız, buna rağmen kitapta bile carla'nın cinayetinin apaçık tasvir ediliyor olması, coen kardeşlerin hikaye anlatımında çıtayı ne kadar yükselttiğinin bir kanıtı. özetle seyirciye 2+2=4 demiyorlar, 2+2'yi veriyorlar ki biz seyirci olarak boşlukları dolduralım.

    2+2 teorisini açacak olursak andrew stanton'dan söz etmemiz gerekir. kendisi bir ted konuşmasında, seyirciye 2+2=4 demek yerine, onları olay örgüsüne dahil etmenin ve karakterlere dair ipuçları vermenin karakterler arasında basit diyaloglar kurmaktan daha interaktif olduğundan bahsediyor.

    karakterlere göz attığımız zaman, llwelyn moss'un bir metodunun olduğunu, yani kafasını çalıştırarak çıkarımlara varıp öyle hareket ettiğini daha uyuşturucu çatışmasının hemen ardından anlarız. hikaye ilerlediğinde moss'un vietnam'da askerlik yaptığını da öğrenmemiz, onun maharetli silah kullanımını ve çatışmalardaki stratejik hareket etmesini açıklayabilir.

    bell'e dönelim: yukarıda söz ettiğim üzere, bell film boyunca olan bitenle hep arasına görünmez bir bariyer kurar. bir yere girilecekse önce genç polis girer, kaçamak, esprili cevaplar vererek yüzleşmekten kaçar. bunun sebebi, zamane insanlarının nasıl bu kadar vahşi ve acımasız olduklarını anlayamıyor olması. insan anlamadığı şeyden korkar, korkmasa da en azından endişe duyar.

    antagonist anton chigurh hakkında bir backstory verilmemesine rağmen onun katillikte ne kadar tecrübeli olduğunu seyirci olarak hemen anlarız.

    2+2 teorisine döndüğümüzde, motel sahnelerinde llwelyn, odasının perdelerini sonuna kadar çekip odasından çıkar. akşam olduğunda taksiyle odasının önünden geçtiğinde perdenin hafif aralandığını görür. böylece odasına birinin girmiş olduğunu anlar ve taksiciye onu başka bir motele götürmesini söyler. seyirci bunu gözlemler, 2+2'yi toplar, 4'ü bulur. ayrıca moss'un film boyunca bir av olduğunu, ancak metodolojisi lan zeki bir av olduğunu hatırlamakta fayda var.

    chigurh ise woody harrelson'ın canlandırdığı carson wells'i öldürdükten sonra ayakkabılarını yatağın üstüne koyar, çünkü ayakkabılarının kana bulanmasını istememektedir. bu bilgi seyirciye verildikten sonra carla'nın ölümünden sonra verandada chigurh'un ayakkabılarını kontrol ediyor olması da bir 2+2 anı olmaktadır. seyirci tekrar 4'ü bulur.

    kitabın/filmin teması şerifle ilgilidir. filmin açılışında bell, eskiden şeriflerin silah dahi kuşanmadıklarını anlatır. şimdi ise 14 yaşındaki bir kızı öylesine öldüren adamlar tanımaktadır şerif. bu vahşetin altındaki motivasyonu anlayamaz. içinde bulunduğu dünyaya yabancılaşmıştır. bu acımasız zamanlarda eski şeriflerin ne hale düşeceklerini sorgular giriş monologunda. arkadaşı bell’in emekli olmasından bahsettiğinde bell, “i feel overmatched,” yani “benden geçti, artık tüm bu olanlar beni aşıyor,” alt metinli bir cümle kurar.

    film, bell’in babasını gördüğü bir rüyasını karısına anlatmasıyla sona erer. babası kendi yaşından erken öldüğünden kendisinden 20 yaş gençtir, yani rüyada da ed tom bell yaşlı adamdır. baba oğul atları üstünde dağların arasından geçerlerken babası elinde bir boynuz, boynuzun içinde ateş vardır. bir süre sonra babası ed’in önüne geçer. ed ise, onun bu zifiri ayazda bir yerlerde ateş yakmaya çalıştığını, oraya vardığında babasının orada olacağını düşünmektedir. sonra rüyasından uyanır.

    yazıyı yazarken faydalandığım kaynaklar:

    https://www.youtube.com/…l=lessonsfromthescreenplay

    https://www.cinemablend.com/…een-the-book-and-movie

    --- spoiler ---

  • serengeti düzlüklerinde sırtlanlar yeni bir av stratejisi bulmuşlardı. karantinadan sıkılmış, kısıtlı su kaynaklarına ulaşmaya çalışan hello kittyli pijama giyen ceylanları gözlerine kestirdiler.

    bu sırtlanlar çoğu zaman tek başına avlanmayı severken, bazı durumlarda ise müşterek hareket edebilirler. bakalım ceylanlar bu stratejiye ne kadar karşı koyabilecekler.