934 entry daha
  • lozan konferansı başlamadan evvel oraya gittim.
    kimse yok.
    ingilizleri bulamayınca, “yeniden bir oyun karşısındayız!” dedim.

    bu fasıladan istifade ederek fransızlar beni davet ettiler.
    eski reisicumhur mösyö poincaré başvekil olmuştu, o davet etti.
    gittim, konuştuk.
    “sulh olacak mı?” diyorum, “sulh olacak.” diyor.
    “çıkacaksınız memleketten!” dedim.
    o sordu: “sulh olacak, arazi meselesi var mı?”
    fransızlar’la ankara itilâfnamesini yapmıştık.
    “hayır, böyle bir niyetimiz yok, yaptığımız itilâfnameye riayet edeceğiz. madem ki araplar bizi istemediler, artık anavatanı muhafaza etmeğe, onun üzerinde çalışmağa kararlıyız.” dedim.
    “güzel.” dedi.
    “ama bizim istediklerimiz var. meselâ azınlıkların memleket içinde imtiyaz sahibi gibi muamele görmelerini kabul etmeyiz. başka memleketlerde azınlıklar ne muamele görüyorlarsa onu kabul ediyoruz, ederiz.” dedim.

    lord curzon gelmişti, onunla da konuştum.
    “kapitülasyonları kabul etmeyiz” dedim.
    “canım, edersiniz." dedi, "nesi var kapitülasyonların?”
    “nasıl nesi var? istiklâl savaşı yaptık biz!"
    “bir çare buluruz” dedi.
    “çaresi yok bunun!” dedim.

    lozan konferansı’nda arada (şubat’ta) kopma oldu, ayrılma oldu; kapitülasyonların kalkmasını kabul etmiyorlar.
    promajo isminde bir fransız hukukçusu var, hariciye hukuk müşaviri imiş.
    “yazın”, der, “kapitülasyonların ıslahı ve kaldırılması için zemine girmek üzere...”
    "kaldırılması zeminine girmek falan yok. kaldırılmıştır! niye bunu demiyorsunuz?” dedim.
    “canım, hukuk dili bu, olmaz ki böyle şey." dedi.
    hulâsa, dokuz ay, hukuk dilini öğrenemedim.
    sonra bir gün, kapitülasyonlar maddesini yazmak için promajo bana geldi:
    “nasıl istiyorsunuz?” dedi.
    “yazın!" dedim, "kapitülasyonlar kaldırılmıştır! lağvedilmiştir! bitti, yoktur böyle bir mesele!” dedim.
    “peki, böyle yazalım.” dedi.
    “ne oldu, hukuk diline uydu mu?” dedim.

    bu sayede, lozan muahedesi’nde başlıca [edindiğim] tecrübeyi, lord curzon’un bana verdiği bir dersi söyleyeyim: “memnun değiliz lozan muahedesi’nin müzakeresinden. hiçbir dediğimizi yaptıramadık. reddettiklerinizin hepsini cebimize atıyoruz. harap bir memleket alıyorsunuz, bunu kalkındırmak için mutlaka paraya ihtiyacınız var. bu parayı almak için gelip diz çökeceksiniz. cebime attıklarımın hepsini çıkaracağım size!” diyordu lord curzon.

    bu, benim kafamda daimî bir yer etmişti.
    bundan sonra biz cumhuriyeti elli sene tatbik ettik, bu müddet esnasında yatırım yaptık, demiryolları yaptık, demiryolları satın aldık, endüstriler kurabildik.
    bu endüstrileri kurmak için, demiryollarını satın almak için, yeni demiryolları yapmak için istikraz mı ettik?
    istikraz etmedik, hiç birini istikraz etmedik.
    kendi paramızla yaptık.
    gayet basit bir usulüm vardı benim.
    benim usulüm: her bütçenin mutlaka yatırım payı olmalıdır.
    ne kadar gelir var? yüz milyon gelir var.
    yüz milyon gelir, memleketin ihtiyacına yetmiyor bile.
    ne yapacağız?
    doksan milyon gelir olsaydı, onunla da gelir ihtiyacı tamamıyla karşılanıyor mu? karşılanmıyor.
    bu, on milyon daha eksik olsaydı, ihtiyacı nasıl karşılarsak, bu on milyonu yatırım olarak yeni işe ayırmak lâzımdır.
    memleket, malî işini intizama koyabilir, kalkınma için para bulabilir.
    fakir olduğu nispette, kalkınma için içinden bulacağı para az olur, ama kalkınır.
    fakir olduğu için, zenginin on senede yapacağını, bu elli senede yapar.
    ama yapar!
    ama hiçbir yatırım yapmayan bir bütçe ile memleket idare olunursa, sadece yer ve ilânihaye o halde kalır.
    basit bir şey gibi görünür; bunu yaptığın zaman, plân fikri buradan doğuyor, yatırım fikri buradan doğuyor.

    lozan muahedesi hemen tasdik olunmadı.
    biz tasdik ettik.
    diğer âkitlerin, imza sahiplerinin meclislerinde tasdik olunması için hemen bir seneye yakın sürüklediler.
    niye sürüklediler?
    kabul olunan maddeler, iç karışıklıklardan dolayı tatbik olunmayacak, yeniden karışıklıklar çıkacak, yeniden ihtiyaçlar çıkacak.
    bu ihtiyaçlar karşısında bunlardan, aldıklarından, pazarlık eder, gelir alırız.
    bununla ellinci seneyi bulduk.
    mutlaka cumhuriyet’i korumaya mecburuz.
    sağlam bir cumhuriyet kurulmuştur.
    vatandaşlarımız bunu şerefle muhafaza edeceklerdir.

    (bu metin, türk tarih kurumu tarafından cumhuriyet’in 50. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen seminerde, ismet inönü’nün “istiklâl savaşı ve lozan” konulu söylevinden yapılan alıntılardan derlenmiştir.)

    ismet inönü, “istiklal savaşı ve lozan” konulu konferans söylevi, 23 ekim 1973
  • lozan barış masasında ele alınan meseleler yalnız üç dört yıllık yeni devreye ait ve onunla sınırlı kalmıyordu.
    yüzyılların hesabı görülüyordu.
    bu kadar eski, bu kadar karışık ve bu kadar kirli hesapların içinden çıkmak, elbette, o kadar basit ve kolay olmayacaktı.

    efendiler, yeni türk devleti'nin yerini aldığı osmanlı devleti, eski antlaşmalar adı altında birtakım kapitülasyonların esiri idi.
    osmanlı devleti, osmanlı ülkesinde oturan yabancılara karşı yargı hakkını uygulayamazdı; osmanlı vatandaşlarından aldığı vergiyi, yabancılardan alması engellenmiş bulunuyordu.
    osmanlı devleti, kendisini kuran temel unsurun, türk milletinin, insanca yaşamasını sağlayacak tedbirleri alma bakımından da engellenmişti; memleketi imar edemez, demiryolu yaptıramazdı.
    hattâ okul yaptırmakta bile serbest değildi.

    ben, (lozan konferansı'ndan) mutlaka olumlu bir sonuç alınacağından emindim.
    türk milletinin varlığı için, istiklâli için, hâkimiyeti için ne pahasına olursa olsun elde etmeye ve sağlamaya mecbur olduğu hakların dünyaca tanınacağından asla şüphem yoktu.
    çünkü, gerçekte bu haklar, kuvvetle, liyakatle fiilî ve maddî olarak elde edilmişti.
    konferans masasında istediğimiz, zaten elde edilmiş olan bu hakların usulünce ifade ve onaylanmasından başka bir şey değildi.
    isteklerimiz, açık ve tabiî haklarımızdı.
    bundan başka, haklarımızı kazanmak ve korumak için kudretimiz de vardı; kuvvetimiz de yeterliydi.
    en büyük kuvvetimiz, en güvenilir dayanağımız millî hâkimiyetimizi kavramış, onu fiilî olarak halkın eline vermiş ve halkın elinde tutabileceğimizi fiilen ispatlamış olmamızdı.

    24 temmuz 1923'te lozan'da imza edilen antlaşma, 24 ağustos 1923'te meclis'te onaylandı.
    bu antlaşma, türk milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve sevres antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir.
    osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir!
    (bu metin, nutuk'un lozan antlaşması'yla ilgili bölümlerinden alıntılar yapılarak derlenmiştir.)
    atatürk, nutuk, yayına hazırlayan: zeynep korkmaz, atatürk araştırma merkezi yayınları, 5. baskı: 2024
  • (bkz: hayim nahum) isimli hahambaşının türkiye adına görüşmelerine katıldığı anlaşma.

    kimsede lan sen hayırdır dememiş.
  • lozan antlaşmasının önemini anlamak için ondan önceki beş anlaşmayı bilmek gerekir. birinci dünya savaşı'nda ateşkes imzalandıktan sonra 32 ülkenin katıldığı paris barış konferansı yapılmıştır. üç imparatorluğun sona erdiği bu konferansta mağlup devletlerle şu anlaşmalar yapılmıştır:

    versay antlaşması , 28 haziran 1919 ( almanya )
    saint-germain antlaşması , 10 eylül 1919 ( avusturya )
    neuilly antlaşması , 27 kasım 1919 ( bulgaristan )
    trianon antlaşması , 4 haziran 1920 ( macaristan )
    sevr anlaşması, 10 ağustos 1920 (osmanlı)

    bu antlaşmalarla mağlup devletler sömürge düzeyinde işgal edilmiş, ağır savaş tazminatlarına mahkum edilmiştir. bu antlaşma hükümlerini kabul etmeyen sadece türklerdir. padişahın kendi hayatını korumak için türk yurdunun işgaline onay vermesine türk halkı izin vermemiş ve işgalcilere karşı bir vatan savunması başlatmıştır. topraklarından ellerinden geldiği kadarını kurtarmış, işgalci devletleri vatandan atmış ve paris konferansındaki devletleri 4 yıl sonra tekrar masada toplamış, yeni bir antlaşma imzalatmıştır.

    işte paris barış konferansını 4 yıl sonra tekrar toplayıp imzalattığımız anlaşma bağımsızlığımızın sembolü lozan antlaşmasıdır. almanya, avusturya, macaristan ve bulgaristan için birinci dünya savaşı paris barış konferansında bitmiştir. türkler içinse birinci dünya savaşı lozan antlaşması ile bitmiş, üstelik türkiye cumhuriyeti olarak tanınmıştır.

    almanya'nın ise aklı sonradan başına gelmiş, 1931 yılında ben bu ağır savaş tazminatlarını artık ödemeyeceğim demiştir. olurdu olamazdı derken almanya 1939'da yeni bir savaş başlatmış, intikam alırcasına bütün avrupa'yı yakmıştır ama yine yenilmiştir. bu sefer etkisi günümüzde hala devam eden daha ağır şartlarla antlaşma imzalamışlardır.

    sakın ola lozan antlaşması'nı küçümsemeyin. bir avuç türkün becerdiğini almanlar becerememiştir.

    ek bilgi: avrupa almanya ile uğraşırken atatürk siyasi dehasını tekrar göstererek yine aynı devletlere 1936 yılında montrö boğazlar sözleşmesini imzalatmıştır. bu sözleşme ile uluslararası boğazlar komisyonu sona erdirilmiş ve türkiye boğazlar üzerinde mutlak hakimiyetini tescil ettirmiştir. atatürk yine tek kurşun atmadan istanbul ve çanakkale boğazları ve marmara denizi üzerindeki mutlak hakimiyetimizi elde etmiştir.
  • lozan(lausanne) hezimet diyenlere itibar etmeyiniz,102.yili kutlu olsun .
  • başkomutan gazi mustafa kemal atatürk'ün;
    "türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve sevr antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir yok etme girişiminin yıkılışını bildirir bir belgedir." dediği lozan barış antlaşması 102 yaşında.
  • türkiye’nin ulusal bağımsızlığının tüm dünya tarafından
    kabul edilip özgür bir ülke haline gelişimizin 102. yılı!

    şu an bu topraklar üzerinde özgürce yaşamamızı
    sağlayan mustafa kemal atatürk ile lozan kahramanı
    ismet inönü’yü sevgi ve saygıyla anıyorum.
  • " lozan, bir halkın esaretten egemenliğe yürüyüşünün hukukudur, bu topraklarda halk iradesinin emperyalizme karşı kazandığı en somut siyasal zaferdir.

    gazi mustafa kemal atatürk’ün “milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” sözü, lozan’da somut bir devlete, bir haritaya, bir hukuka dönüşmüştür. "
  • son 300 yıldır istedikleri yerde istedikleri gibi cirit atan emperyalist kapital sahibi orospu çocuklarının tarihte aldıkları en net yenilgidir. öyle bir yenilgidir ki o günden beri lozan'ın acısını çıkarmak için bu ülkeyle uğraşmakta, maşaları aracılığı ile sevr'den de beter hale getirmeye çalışmakta.

    lozan'da ağızlarına diz atarak bu gariban ülkenin üstündeki planlarını sona erdirdiğimiz için yaşadıkları öfke ve nefret 100 yıl sonra bile hissedilebiliyor. yedikleri tekmeden ders de almadıkları için uğraşmaya da devam ediyorlar.

    lozan dünya tarihinde bu komplocu piç kurularının anasını en net siken anlaşmadır. öyle bir yenilgidir ki onlar adına o kibirli burunlarından kıl aldırmaz duruşları yerlere çalınmıştır. bu yenilgiyi tattıran ulusun bir ferdi olmaktan gurur duyuyorum.

    nice yıl dönümlerini hep beraber kutlamaya. lozan'ı eleştirenlerin içinde yeliz gibiler olduğunu düşünürseniz lozan'ın nasıl faydalı ve günümüzde hala insan turnusolu olduğunu anlayabilirsiniz.
  • süryanilerin ve keldanilerin unutulduğu antlaşma. sadece rumlar ve ermeniler resmi azınlık olarak tanınmıştır.

    bu mesele bir yana, orta doğu'daki en uzun süren barış antlaşması galiba. eğer hatalıysam düzeltin.

    edit: hatalı bilgiler entry'den imha edildi.
21 entry daha
hesabın var mı? giriş yap