42787 entry daha
  • uganda'nın eli kanlı diktarörü idi amin, yargılanmadan ülkesinden kaçarak suudi arabistan'a sığınmıştı. 1982 yılında türk gazeteci leyla umar, idi amin'i suudi arabistan'da bulmuş ve kendisiyle röportaj yapmış. görsel

    idi amin aynı zamanda boksörmüş. birkaç eşi ve 20'den fazla çocuğu varmış. müslümanmış. 2003'te böbrek yetmezliğinden ölmüş. idi amin'in döneminde uganda'da 100 bin ila 500 bin arası insan öldürülmüş. ayrıca bu dev adam, elizabeth'e evlilik teklifinde bile bulunmuş.
  • kazuko higa’nın 2. dünya savaşı’nın bir sonucu olan hikâyesi 32 erkekle baş başa kaldığı adada geçiyor!

    2. dünya savaşı, pek çok insanın hayatını değiştirerek tarihe adını acı izlerle yazdırdı. çocukların babasız kaldığı, evlerin enkaz alanına dönüştüğü ve 8 ülkeden 80 milyona yakın kişinin hayatını kaybettiği 6 yıl süren savaşın izleri okyanuslarda gemi batıklarıyla, karada uçak enkazları ve askeri ve sivil mezarlıklarıyla hâlâ net şekilde görülüyor.

    ancak savaş sırasında yaşanan öyle bir olay var ki eşine benzerine pek de rastlanır cinsten değil. kazuko higa’nın sıradan bir kadınken, kraliçe olmasını sağlayan hikâyesi ise içinde bulunduğu japon gemisinin amerikan füzeleriyle vurulmasıyla başladı. higa artık 32 erkekle bir adada baş başa kalmıştı!

    28 yaşındaki kazuko higa, japon gemisi amerikan füzeleriyle vurulana kadar eşiyle anatahan adası’nda yaşayan bir kadındı.

    pasifik okyanusu'ndaki kuzey mariana adaları'nda bir ada olan anatahan, takımadaların en aktif yanardağlarından birine sahip olmasıyla öne çıkıyordu, çoğu zaman da terk edilen yerleşim yerleriyle dolu bir yer olarak biliniyordu. bugünlerde de yerleşim yeri olmasına rağmen, sürekli volkanik patlama tehlikesi nedeniyle ıssız durumda olan ada ii. dünya savaşı sırasında bambaşka bir hikâyeye ev sahipliği etmişti.

    2.dünya savaşı'nın sonlarına doğru, shoichi higa adında bir adam ve eşi kazuko, anatahan adası’nda yaşıyordu. adada yaşayan pek çok japon olsa da zamanla higa ailesinin çiftliğinde çalışan adalılar da orayı terk etti. artık higa çifti adada baş başa kalmıştı.

    ancak kazuko higa, eşi shoichi’nin saipan'da yaşayan kız kardeşi için endişelerini biliyordu. bu nedenle genç adamdan çiftliğin sorumluluğunu alarak, kız kardeşinin yanına gidebilmesi için ona yardım etmişti.

    o sıralarda savaşın harareti dinmiş değildi. shoichi higa kız kardeşini de bulamamış, eşinin yanına dönmek içinse tüm çabaları yetersiz kalmıştı.

    kazuko higa artık anatahan’da tek başına kalmıştı.

    bir gün, japon gemisi abd uçaklarından atılan füzelerle vuruldu. gemiden kaçarak hayatta kalan ve tamamı erkek olan 31 kişi anatahan adası’na ulaştı. yaşları 20-30 arasında değişen bu insanlar kazuko için bir tehdit olabilirdi. bu nedenle shoichi'nin çiftliğinde çalışan gensaburo yoshino, kendisinin ve kazuko'nun evli gibi davranmasını, böylece denizcilerin ona verebileceği zararın önlenebileceğini önermişti.

    bu bir süre bu şekilde devam etse de denizcilerden biri olan morio, yoshino'yu bıçaklayarak öldürene ve kazuko'nun hayatına zorla girene kadar sürmüştü. artık adadaki güç dengesi değişmiş ve tek kadın olan kazuko kraliçe gibi anılmaya başlamıştı.

    o kraliçe vasfıyla hep güvende olsa da kazuko ile birlikte olan erkekler daima tehlike altındaydı. çünkü adadaki diğer erkeklerle aralarında hep bir çekişme vardı.

    bir gün iki adamın düşen bir abd uçağına rastlamasıysa tüm dengeleri yeniden değiştirdi. içeride iki tabanca bulmaları, güç dengesini üçüncü kez değiştirdi.

    kazuko sonunda riichiro yanagibashi ile evlendi. adadaki tek kadın için yarışan 11 erkek öldükten sonra geri kalan erkekler artık mücadelenin bittiğine karar vermişti. artık onların hayattaki tek amaçları adadan kurtulmaktı.

    2.dünya savaşı sırasında adada hayatta kalma çabasının yanında, tek kadın olmasıyla kraliçe arı gibi görülen kazuko için olan mücadele de sona ermişti.

    abd gemilerinin gelip adadaki japonlara savaşın bittiğini söylese de bu güvenilir değildi. abd isterlerse japonya'ya dönebileceklerini ve bu konuda onlara destek olacaklarını söylüyordu. ancak ne yaptılarsa da kimse onlara inanmadı ve herkes adada kaldı

    kazuko içinse yeni bir savaş başlıyordu. artık adamlar onun için savaşmayı bırakmıştı ve bu da onun hayatının tehlikede olduğunu gösteriyordu.

    kazuko, bölgeden sık sık geçen bir abd gemisini durdurmayı umarak bir ay boyunca ormanda kaçak yaşadı.

    bir gün bu çabası sonuç verdi ve kazuko japonya'ya döndü.

    tıpkı 2.dünya savaşı gibi kazuko higa’nın savaşı da 6 yıl sürdü. onun da abd gemisiyle ülkesine dönmesinin ardından, adada sadece erkekler kalmıştı. abd gemileri bir süre sonra, ailelerinden mektuplar alarak adadaki erkekleri kurtarmayı bir kez daha teklif etti. mektuplarda artık savaşın gerçekten de bittiği yazıyordu. beyaz bayraklar sallandı ve erkekler amerikan tekneleriyle adadan ayrıldı.

    kazuko ise japonya'ya bir kahraman olarak döndü. bu cesur kadın, 32 erkekle bir adada mahsur kalmıştı. kocasının onun öldüğünü düşündüğünü ve yeniden evlenerek çocuk sahibi olduğunu öğrenen kazuko için de yeni bir hayata başlamanın zamanı geldi.

    para kazanmanın bir yolunu bulması gerektiğinin de farkındaydı. önce medyaya yöneldi; hikâyesini anlattı, bir kitap yazdı, oyunlarda ve filmlerde rol aldı. ancak kazuko’nun oyunculuğu o kadar kötüydü ki bu meslek onun için pek de uzun vadeli olmadı.

    japonya'ya dönen denizciler, adada kazuko'yu kazanmak için verdikleri mücadeleyi hiçe sayarak, onu kötü duruma düşüren bir kitap yazdılar.

    kazuko’nun itibarı büyük bir darbe almıştı. adamların anlattıklarının gerçek olduğu herkes tarafından kabul edildi ve kazuko kırsal bir bölgeye taşınmak zorunda kaldı.

    o günden sonrası ise tam bir muamma. kimilerine göre kazuko küçük bir kafe açıp yeniden evlenmişti. kimileri ise kazuko’nun eski kocası shoichi’ye tesadüfen rastladığını ve yeniden evlendiklerini söylüyordu.

    1953 yapımı siyah beyaz bir savaş draması olan 'anatahan' adlı japon filmi, 1944-1951 yılları arasında kazuko higa’nın yaşadıklarından esinlenilerek çekildi.

    higa’nın kendi oynadığı film ve yazdığı kitapların yanında pek çok yönetmen ve yayıncı da bu hikâyeyi ölümsüzleştiriyordu.

    japon yazar kaoru ohno tarafından pasifik okyanusu'ndaki anatahan adasında tutulan bir grup japon hakkında yazılan 1998 tarihli 'denizdeki kafes' adlı roman da onlardan biriydi.

    bu kitapta anlatılan kazuko’nun hikâyesiydi ve tıpkı yaşananlardan 50 yıl sonra bu kitaba ilham verdiği gibi, 1953 yapımı 'anatahan' filmine de ilham vermişti.
  • bu ülkeden hiçbir zaman bir b0k olmayacağı
  • vücudumuzun enerji kaynağı annemizden gelmektedir.

    evet bu bilgiyi ilk okuduğumda çok şaşırmıştım ama gerçekten öyleymiş.

    şöyle ki; mitokondri bildiğiniz üzere hücrelerin enerji santralidir ve bu mitokondriler sayesinde hücreler için gerekli enerji üretilir. insanların hayatta kalması için mitokondri çok önemlidir. vücuttaki neredeyse her hücresel faaliyet (kas kasılması, sinir iletimi, hücre bölünmesi, protein sentezi vs., enerji ister. bu enerjiyi sağlayan birim atp'dir. atp'nin büyük çoğunluğu mitokondride üretilir. mitokondri yoksa, hücre çalışamaz. beyin ve kalp gibi organlar aşırı enerji tüketir. bu nedenle bu hücrelerde bol miktarda mitokondri bulunur. mitokondri bozulursa, beyin fonksiyonları, kas hareketleri, kalp atışı sekteye uğrar. mitokondri, zararlı ya da yaşlanmış hücreleri kendiliğinden yok etmeyi sağlar. bu, kanserden korunma gibi durumlarda hayati önemdedir. mitokondri düzgün çalışmazsa hücreler ya gereksiz yere ölür ya da ölmesi gereken hücreler yaşamaya devam eder (tümör oluşumu).

    bu kadar güzel, yararlı, olmazsa olmaz faydalarını okuduktan sonra geldik en çarpıcı yere. mitokondri içerisindeki dna (mtdna), yalnızca anneden gelir. çünkü döllenme sırasında yumurta hücresi (anneden gelen) büyük miktarda sitoplazma ve mitokondri içerir. sperm ise yumurtayı dölledikten sonra sitoplazması ve mitokondrisi çoğunlukla hücreye girmez ve genellikle yok edilir. bu yüzden mitokondriyal dna yalnızca anneden çocuğa geçer. yani vücudumuzda bulunan tüm mitokondriler annenin mitokondrilerinin kopyasıdır. onun annesinden gelir, onun da annesinin annesinden… bu böyle devam eder ve bu zincir annesel bir soy hattı oluşturur. bilim insanları bu sayede insanlığın annesel atasını izleyebilmiştir. genetik soy ve göç haritaları oluşturabilmiştir.

    özetlersek vücudumuzun enerji kaynağı, temel taşı mitokondriler annemizden gelmektedir. bize enerji veren sadece onların dna'larıdır. vücudumuzda annelerimizin dna'sını, mitokondrisini taşıyoruz. hayatımızın sonuna kadar da onların dna'sı bizim hayatımızı sürdürmemiz için tek miras olacaktır. onların mitokondrileri, onlar artık hayatta olmasalar da bizim hayatımızın sonuna kadar yaşamamızı sağlayan tek enerji kaynağı olacaktır. o yüzden sağ olsunlar var olsunlar canım annelerimiz.
  • öğrendiğimizde ufkumuzu iki katına çıkaran şey her ne ise öğrenmediğimizde ufkumuzun iki katına çıkamayacağı.
  • beyaz leblebinin nohuttan yapıldığını öğrendiğimde dün gece yaşındaydım. daha önce hiç üzerine düşünmemişim. o kadar leblebi cahiliymişim ki şaşkınlıktan kaju da bir çeşit fasulye falan mı diye saçmalamadan edemedim. sonra başımı kaldırıp üstümdeki ağaca baktım. palmiyeydi. ama avize gibi beyaz dalları vardı. hani dedim bunun hindistan cevizleri? e ben onun da cahiliymişim ya. o da öyle değilmiş meğer. yani işin çorumu; yüzeyselliğin bir nebze olsun hakkını verebildiğim bir gece oldu.
  • dünyanın en iyi avcısı, ne timsah, ne aslan, ne katil balina, ne de kartaldır. dünyanın en iyi avcısı sivri faredir. 100 gram kadar ağırlığı olan bu fare türünün boyu da 15 cm kadar uzar. onu en iyi avcı yapan özelliği doymak bilmeyen iştahıdır. bir timsah bir sene bir şey yemeden durabilir fakat bu canlı 15 dakikada bir avlanmak zorundadır. eğer av bulamazsa ölür. metabolizması öyle hızlı çalışır ki, bir fil öldüğünde 4 günde soğurken, bu canlı sadece 10 dakikada soğur.
    görsel
  • kerrat cetveli
  • fraktal geometrinin günlük hayattaki gizli varlığı

    akşam yemeğinde brokoliyi çatalınla ayırdığın o an, aslında evrenin en büyüleyici matematiksel sırlarından biriyle yüz yüze geliyorsun. ama tabii bunun farkında değilsin, çünkü kimse sana “bu yeşillik aslında mandelbrot setinin üç boyutlu bir tezahürü” diye açıklamamış.

    benoit mandelbrot1980'de ibm'de çalışırken bilgisayar ekranında ilk kez gördü bu garip geometrik şekilleri. “fraktalların babası” denilir kendisine, ama aslında doğa milyonlarca yıldır bu işi yapıyor. mandelbrot sadece formüle döktü diyebiliriz.

    fraktal ne demek peki? kısaca: kendine benzeyen şekil. ne kadar yakınlaştırırsan yakınlaştır, aynı desen tekrar ediyor. tıpkı rus matruşkalarında olduğu gibi. karnabaharın her bir çıkıntısına bak mesela; ana yapıya benziyor değil mi? ya da denizin kıyıya vuruş şeklini izle. her dalga ana dalganın minyatürü.

    işin akıl karıştıran yanı şu: ilk bakışta tamamen rastgele, kaotik görünüyor ama aslında arkasında çok sıkı bir matematik var. sanki doğa gizli bir kod kullanıyor. fibonacci sayıları ayçiçeği tohumlarında, deniz kabuklarında, galaksi spirallerinde hep aynı düzen. 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13… her sayı bir önceki iki sayının toplamı. doğa bu kadar basit bir kuralı almış, evrenin her yerine serpiştirmiş.

    peki günlük hayatta nerelerde görüyoruz bu gizli matematiksel düzeni? etrafına bir bak: damarlı yaprak desenli duvar kağıdın, bilgisayar grafiklerindeki bulutlar, hatta borsa grafiklerinin çılgın iniş çıkışları bile fraktal. chaos theory der buna bilim. görünürde karmaşa, ama altında matematiksel bir düzen var.

    en büyüleyici yanı ise şu: beyniniz de fraktal yapıda. nöronlarının dallanma biçimi, akciğerlerinin bronş ağacı, böbreklerinin filtre sistemi… hepsi aynı matematiksel prensibi kullanıyor. sanki evren, kendini kopyalama konusunda çok yaratıcı bir yöntem bulmuş.

    eskiler “aşağıdaki yukarıdakine, yukarıdaki de aşağıdakine benzer” derlermiş. makro kozmosla mikro kozmos arasındaki bu benzerliği sezmiş olmalılar. işte bu da onların ne kadar haklı olduğunun kanıtı. atomdan galaksiye kadar her ölçekte aynı desenler tekrar ediyor. sadece görmesini bilmek lazım.

    o yüzden bir dahaki sefere brokoliyi çatalınla ayırırken, evrenin büyük sırrıyla yüz yüze olduğunu hatırla. ve belki biraz daha saygıyla ye. sonuçta mandelbrot'un yıllarca kafa patlattığı, bilgisayar ekranlarında görselleştirmeye çalıştığı o karmaşık formülleri, doğa milyonlarca yıldır hiç zorluk çekmeden her sabah brokolide, her deniz kabuğunda, her ağaç dalında yaratıp duruyor zaten.
  • stanley kubrick'in 2001: a space odyysey isimli 1968 tarihli filminde (ki senaryoyu ünlü bilimkurgu yazarı arthur c. clarke ile birlikte yazmışlar ve clarke hikayeyi filmden sonra romanlaştırarark aynı isimle yayınlamış, devam romanları da yazarak bir franchise şekline getirmiştir bu öyküyü) başroldeki hal 9000 isimli bilgisayarın isminin ibm (international business machines)'den esinlenilerek i , b ve m harflerinin bir önünde yer alan harfler olan h, a ve l ile oluşturulmuş olmasını, ufkunuzu iki katına çıkarmasa da vay anasını dedirtecek ve dantel ortamlarda kıskanç bakışlara neden olabilecek cinsten bir bilgi olarak dikkatinize sunarım.

    aradım, taradım bulamadım bu bilgiyi sözlükte. daha önce bahsedilmişse şimdiden affınıza sığınırım.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap