ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek, oylamak, mesaj yazmak için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yaran olaylar
- yıl 2007, istanbul üniversitesi avcılar kampüsü' nde açıköğretim vize sınavına yetişmem gerekiyor, lakin sınava çok az bir süre kalmış ve yan yolda trafik felç. öğrenciler sınav telaşıyla otobüslerden, otomobillerden inip koşmaya başlıyorlar. baktım olacak gibi değil, ben de indim ve koşmaya başladım. kızlı erkekli birçok kişi kampüse doğru koşarken önümde bir çocuk görüyorum. koşan insanlara bakıyor, yavaş yavaş hızlanıyor ve o da koşmaya başlıyor. koşarken bana yaklaşıp soruyor: "abi kavga nerde?"
k2
- çok eski medeniyetlerin kesişiminde bulunmasına rağmen çevresinde bulunan çok yüksek dağlar sebebiyle yaklaşık olarak bir buçuk iki asır önce keşfedilmiş olan bu dağın zirvesine şimdiye dek kış mevsiminde hiç çıkan olmamıştır.
otobüslerde sigaranın içilebildiği yıllar
- dibine kadar yaşadığım yıllar.
sadece otobüsler değil, hastaneler, resmi daireler, uçaklar, okullar vs aklınıza gelebilecek her yerde içerdik (iyi bok yedik!).
-üniversitede ders aralarında sınıfta içerdik. mız mız edenolursa koridora çıkardık.
-uçaklarda en arkadaki 4-5 sıra sigara içenlere ayrılırdı. check-in sırasında "sigara içilen bölüm lütfen" derdik.
(önce iç hatlarda sonra dış hatlarda kaldırıldı)
-sınıflarda ders sırasında öğretmenlerin sigara yakması normaldi.
-muayene sırasında doktorlar içerdi. ağzında sigara ile muayene eden doktorları hatırlarım.
-üniversitede sınavlar sırasında (vize-final) sigara içmemize izin verilirdi. 2 saatlik sınavda yarım paket sigara bitirirdim!
-şehir içi minübüslerde içerdik.
-devlet dairelerinin her yerinde her odasında içilirdi.
-bankalarda işlem için beklerken sigara içerdik.
-sinemalarda içebiliyorduk.
-otobüslerde kek-meyva suyu ikramı modasından önce tepsi ile sigara ikramları vardı. muavin elde tepsi bütün koltuklara tutardı. hatta yanında ateşi olmayanlar için tepside çakmak da olurdu.
ve daha daha nerelerde içerdik..
her yerde sigara içilmesinin en vahim tarafı ise o yıllarda içilen sigaraların kalitesiydi. her ne kadar kaçak sigaralar olsa da sigara içenler ya maltepe sigarası ya da samsun sigarası içerlerdi. bunların kokuları çok ağır ve kötüydü. hele maltepe'nin kokusu (ki en yaygın içilen sigara maltepe markaydı) adamı bayıltacak kadar ağırdı.
bir de bu sigaralarda kullanılan tütünün yavaş yanmasından dolayı yakılan sigaralar en az 10-15 dakika yanık kalırdı. bunların uzun versiyonlarını ise (uzun samsun gibi) yarım saatten fazla içtiğimiz olurdu lan! iç iç bitmezdi.
***
atatürk'ün yaptığı devrimlerin ardından bu ülkede yapılmış en büyük devrim sigara'nın kapalı alanlarda içilmesinin yasaklanmasıdır.
squid game
arthur schopenhauer
- eğip bükmeye gerek yok, azılı bir kadın düşmanı olduğu doğrudur. "kadınlar üremekten başka bir işe yaramayan canlılardır" gibi önermelerle dolu bir makale kaleme alan adama ılımlı bir eleştirmen muamelesi yapmak, bacak ısırıp çene kilitlemiş bir pitbull'un oyun oynadığını iddia etmekle eşdeğerdir.
lakin düşünürleri, yaşadıkları hayattan bağımsız değerlendirmek gafletine düşmeyenler bilirler ki, schopenhauer'ın sadece kadınlarla sınırlı olmayan bu düşmanca tutumu, annesi başta olmak üzere çevresindekilerle etkileşiminin bir sonucudur ve daha önemlisi, bütün entelektüel üretiminin tetikleyicisidir. bu konuya ışık tutan en önemli kanıtlardan biri, kendisi on dokuz yaşında iken annesi joanna'nın kendisine yazdığı mektuptur. mektubun bir bölümü şöyledir:
"sinir bozucu ve dayanılmazsın, seninle yaşamak çok zor. bütün iyi niteliklerin, aşırı zekan karşısında karanlığa gömülüyor ve her şeyi başkalarından daha iyi bilmeye dair hırsın, bu iyi niteliklerini yararsız kılıyor. bu özelliğinle etrafındaki insanları gücendiriyorsun; hiç kimse, özellikle senin gibi önemsiz biri tarafından zorla geliştirilmeyi ve senin gibi birçok zayıflığı olan biri tarafından azarlanmayı, terslenmeyi anlayışla karşılamaz. senin yaptıklarının daha azını yapan biri, sadece komik olurdu ama sen bu halinle son derece rahatsız edicisin."
burada joanna’nın yakındığı şey temel olarak, oğlu arthur’un çağdaşı erkekler gibi olmamasıdır. dönemin aristokratları arasındaki sosyal normlar; bir erkeğin genel olarak kibar, cana yakın bir mizaca sahip olmasını, centilmenlik adı altında kadınlara hürmet göstermesini ve belirli kurallar dahilinde kur yapmasını buyurduğu için, arthur'un da bu doğrultuda olması beklenmektedir. özellikle, döneme ait romanlarda da görülebileceği üzere, yıllarca yapılagelip sıradanlaşan bu kadın-erkek ilişkilerine ilişkin kurallar, artık herkesin uyduğu bir çiftleşme ritüeli haline gelmiştir. fakat mesele şudur ki, arthur sıradan bir adam değildir. ergenlik yıllarını seyahatlerde ve kadın peşinde koşup para ezerek geçirdikten sonra, bu çevreden ve çevrenin temsil ettiklerinden tiksinmiş ve kendini toplumdan soyutlayarak felsefeye vermiştir. annesinin çevresinde birçok üyesi olan alman entelijansiyasındaki şarlatanlığa ve felsefi bilgiyi çözülemez şifreler halinde sunmaya çalışan obskürantizme karşı yoğun bir nefret duymuş ve bunu her fırsatta dile getirmiştir. bunun bir sonucu olarak eserlerini, entelektüel derinlikten hiçbir şey kaybetmeksizin, mutlak bir berraklıkla kaleme almış ve keskin bir zekâya sahip olduğunun birinci dereceden göstergesi olarak, felsefenin anlaşılması zor konuları ve olgularını anlaşılabilir hale getirecek şekilde filtreleyip basitleştirme konusunda olağanüstü bir yetenek sergilemiştir.
bu fiiliyatın iyi huylu, adab-ı muaşeret adına kasılan sıradan bir adamda bulunması çok zordur. joanna’nın istediği gibi yumuşak başlı, sünepe, annesi düşüncelerini beğenmediği için düşüncelerinden vazgeçen bir ana kuzusunun bu mertebeye erişmesi, bu kadar üst perdeye çıkması ise mümkün değildir. nitekim schopenhauer’ı schopenhauer yapan şey, kendisine dayatılan gerek sosyal, gerekse entelektüel norma karşı çıkmanın getirdiği aykırılık ve hegel gibi büyük felsefe üstadlarının karşısında yer aldığı bu aykırı pozisyonda kendini kanıtlama hırsının, içinde kopan fırtınaların getirdiği mental kıvraklıktır.
annesine duyduğu öfke, birkaç başarısız romantik ilişki girişimi ile birleşince, çevreye karşı genel tavrı zaten kötümser ve düşmanca olan bu adamın kadın düşmanı olup çıkması şaşırtıcı değildir. bu nedenle kendisi, weimar sosyetesinin popüler isimlerinden olan ve sağlam bir party girl olduğu bilinen joanna'nın biricik oğlu olarak, annesinin yanında ortamlara akmak ve "siz de mi mutlak idealizmden sıkıldınız hanfendi tsısısısı" gibi sohbet başlatıcılarla bu çevreden hatun kaldırmak varken, bu yolu seçmemiş; annesini ve annesinin temsil ettiği bu dejenere hayata karşı çıkıp bugün tanıdığımız schopenhauer haline gelmiştir.
kadınlara dair yazdıkları veya karakterinin yanında eşantiyon olarak gelen diğer bir takım borderline fikirleri, diğer düşüncelerinin itibarına gölge düşürmez. bunlar yok sayılır, kalanı okumaya devam edilir. zira kendisi estetik, metafizik ve etik gibi birçok alanda ufuk açıcı beyanatta bulunmuş olmakla birlikte, kanaatimce kant’ı en iyi şekilde yorumlamış olan düşünürdür.
kimsenin aklına gelmeyen icatlar
- (bkz: tuvalete girildiğinde su sesi çıkartan makine)
sıçtığımızı gizlemek için tonlarca su harcıyoruz çünkü. tonlarca..
japon tuvaletlerinde kullanılan müzik sisteminden bahsetmiyorum. o bir nevi; sıçarken youtube'dan "su sesi" videosu açmak. benim bahsettiğim şey başka..
içinde 200 ml kadar su olan bir düzenek yeterli. sürekli devir daim yaparak çeşme sesi çıkaracak ve rahat rahat sıçacaksınız. hem sudan tasarruf, hem daha hesaplı..
ismi de hazır. (bkz: sıçırgaç)
havalimanında aldatıldığını öğrenen adam
- insanları aldatmayın be. cinsiyeti yok bu acının.. adam gibi kadın gibi dürüst olun ayrılın..
kendinizi şu rezil durumlara düşürüp durmayın. bitirin ilişkinizi sonra ne halt karıştırırsanız karıştırın.
boş yapma atatürk
- peçeteden kendi imkanlarıyla doğmuş olan düşman artıklarının işidir.
sıla ve hazer amani ilişkisi
- benim esas kafama takılan soru şu: sıla neden habire kendi beline gelen adamlarla birlikte oluyor?
regl olmadan önce göğüslerin büyümesi
- kadin o sirada keyfini surecek durumda olmadigindan erkek icin de pek bir sey ifade etmez. hani indiana jones'ta tapinak yikilmaya baslayinca yanindan kosularak kacilan hazineler gibi.