ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek, oylamak, mesaj yazmak için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
akit'in atv'ye savaş açması
- muhalif medya diye bir şey kalmayınca adamlar birbirlerini linç etmeye başladılar. bağımlılık olmuş, birilerini linç edip hedef göstermeyince elleri titriyor adamların.
500 bin euro primi beğenmeyen a milli futbolcular
- adamlardır. en has adam onlardır. adamlığın kitabını yazmışlardır. adamlık kanlarında vardır. adam olarak doğmuşlardır. adam olarak öleceklerdir. bu arada çok adamlardır.
yonja
- populasyonu baya artmis site. uskudar amerikan piyasasinin buyuk bolumu burda. tanidik gordukce sasiriyo insan niyeyse. bi bug'i var yalniz, kendimi baskasinin mesaj kutusunda buluverdim bikac kere.
zincir marketlere sigara satış yasağı
- sözde küçük esnafı kurtarmak için getirilmesi planlanan bir kararmış. haber
yanına elektroniği ve daha başka şeyleri de koymuşlar ki tam olsun.
her hafta, bim ve a101 aktüel ürün kataloğunu bekleyen(kovalayan) milyonlara bakalım nasıl açıklayacaksınız bunları.
bizi tekrar esnafın kucağına atmak istiyorsanız avucunuzu yalarsınız. artık ekmek bile almayı keserim. bu şekilde mi kurtaracaksınız küçük esnafı? bu mudur çözüm? halkı zor duruma ve zarara sokarak mı kurtaracaksınız? poşet yüzünden ankara istanbul’u kaybettik diyordunuz, bunun yüzünden de iktidarı kaybedersiniz uyandırim.
nası bi devre denk geldik ya hedef ben miyim tayfun diye haykırasım geliyor. iktidar yalvarıyor ki istanbul ve ankara yetmez ülkeyi de vereceğim. muhalefet ise teşekkür ederek geri çeviriyor teklifi. noluyo yav?
edit: bakın ister sigara için ister içmeyin. elektroniğe ister ihtiyacınız olsun ister olmasın. şimdi buna karşı sesimizi yükseltmezsek yarın çok pişman olacağız. yasaktapar kitleye bişi demiyorum. diğer insanlara sesleniyorum. bu yasaklar korkunç boyutlara gelecek yakında, o zaman çok pişman olacaksınız.
ulusal kan stoklarımız azaldı
- normaldir.
insanlar o kadar nefret etti ki kızılaydan, kan vermeyi bile güvenli bulmuyorlar.
ben düzenli kan bağışçısıyım, hala gidip kan veriyorum. vermek istemeyen arkadaşları ikna etmeye çalıştığımda bana "ben kan versem o kadar ihtiyaç sahibinden önce akp'li bir kalantorun akrabasına gider, daha kötüsü, katar'a satmayacaklarını nereden bileceğim" cevabı aldım.
hak veriyor muyum? evet... kan ihtiyacının öneminin de farkındayım. ama kurumu rezil rüsva etmeseydiniz, kurumu birilerinin para kaçakçılığına alet etmeseydiniz bunlar olmazdı.
beter olun diyeceğim de, size bir şey olmuyor. olan ihtiyaç sahibine oluyor. kızılay'ı bari temiz bıraksaydınız. orayı da kirletip lekelediniz. elinizin değdiği ve pislenmeyen tek bir şey yok.
edit: bir yazar şunu attı.
(bkz: kızılay'ın topladığı kanların yurtdışına satılması)
kaynak
yazıklar olsun.
cosmic latte
- debe'ye girdiği gibi "uzay boşluğunun rengi" falan değildir. tüm galaksilerin renk ortalamasıdır. yani renge uzay boşluğu dahil bile değil. ufkunuzu iki katına açana kadar okuduğunuzu anlamaya iki kat zaman ayıraydınız da doğru idrak edeydiniz.
biz bu rejimi yıkıp hilafeti ilan edeceğiz
- tck madde 309- (1)
cebir ve şiddet kullanarak, türkiye cumhuriyeti anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.
(bkz: türkiye cumhuriyeti'nin 100. yılı kutlu olsun)
sakat kalan eşi aldatmak
- benim teyzemin kızı omurilik sıvısı, kesesi vb. ile alakalı bir sebepten ötürü tam felçlilik hali yaşadı, bildiğiniz yatağa bağlı kaldı. daha evliliğinin ilk senesi yeni dolmuştu olay yaşandığında, yaşları 30 civarındaydı her ikisinin de.
damadımız, kız iyileşene kadar altını temizlemekten tutun mamasının yedirilmesine, fizik tedavi sürecindeki egzersizlerine değin her ihtiyacını fiilen kendisi karşıladı. sevgisini, merhametini esirgemedi kızdan.
yaklaşık 4 yıllık zorlu bir sürecin sonunda teyze kızım sağlığına kavuştu, felcin çok büyük bir kısmı geçti, kız normal hayatına, mesleğine geri dönebildi.
sonra noldu?
kız iyileşince, oğlan ayrılmak istediğini söyledi kıza. ve boşandılar. hastalığın ilk başında ne kadar sürede düzeleceği belli değildi, lakin bundan sonrası için hamile kalamayacağı belliydi. kızı ayağa kaldırana kadar bekledi oğlan.
belki baba olamayacağı için belki de o yükün altında bozulan psikolojisinden, belki kendi ailesinden kaynaklı bilemiyoruz. aldattığını düşünmüyorum. ayrılalı bir yılı aştı, ancak ailede kimse damat hakkında hala bir kelime kötü konuşmuş değil.
imtihan dünyası işte.
eş engelli olunca, diğer eş de bedenen de olmasa da ruhen engelli oluyor. ama hayat bir şekilde yolunu bulup akmaya devam ediyor.
aleyna tilki'nin fizik sınavından 100 puan alması
- çocuğun üstüne niye bu kadar gidiyosunuz lan. herhangi bi sınava girip sonucunu internetten yazan milyon tane çocuktan ne farkı var şimdi bunun, illa ülkedeki en önemli gelişmeleri mi paylaşması gerekiyodu twitterdan yani.
yaran facebook durum güncellemeleri
- "yeni tanıştığım kızdan telefon numarasını istedim. 0 900 esprisi yaptı, iş değil cep istiyorum dedim.. bir daha espri yapamaz sanırım."
radio days (film)
- amerikan orta sınıf bir ailenin gündelik yaşantısından izleyiciye temsiller sunan woody allen filmi. woody allen, filmde, radyonun 1940'lı yılların toplumsal yaşantısında ne denli önemli bir rol oynadığının altını çiziyor esas olarak. allen, savaş sırası ve öncesi dönemden tutup çıkarıyor filmini; 1950'lerde televizyonun amerikan toplumunda yaygınlaşması, yine bu dönemde hissedilen ikinci dünya savaşı sonrası etkileri ve toplumsal dönüşümün hemen öncesine denk geliyor filmin vurguladığı zaman dilimi: radyonun altın çağı - ve esasında son çağı olan 40'lar. "radyo günlerinde", radyodan gelen sesler ile gündelik hayatın nasıl etkileştiğini görüyoruz: radyo hayaller kurduruyor, şarkılar söyletiyor, üzüyor, acılara ortak ediyor, yasa boğuyor, savaş haberleri veriyor, heyecanlandırıyor, çocuklara masallar anlatıyor. radyo, orta sınıfın hayatındaki boşlukları dolduruyor adeta. farklı bir deyiş ile, orta sınıfın gündelik yaşantısına eşlik ediyor; bünyesinden çıkan türlü ses ile, toplumsal bir dönemin sonuna tanıklık etmekte olan insanların hayatlarına "fon müziği" oluyor.
radio days ile woody allen, kimi zaman otobiyografik, kimi zaman belgeselvari bir tutumla, bundan 60 sene önceki hayatların ışığını günümüze taşıyor...
19 aralık 2018 istanbul havalimanını su basması
- o kadar su topluyorsa baraj yapalım.
a haber'in bacakları kesilen köpek haberi
- adamlar, iyi güzel saf masum olan her şeye düşman.
kötülüğün neferi olmaya yemin etmişler.
yanılır şaşar da masum bir varlığın hakkını savunuruz diye ödleri kopuyor.
öykü'nün macbook'unu yenilemesine yardım ediyoruz
- (bkz: sosyal medya dilenciliği)
children of men
- abartılı ifadeler kullanmak istemem ama çok başarılı, hakkının yıllar sonra daha da ziyadesiyle teslim edileceğine inandığım, kendi alanında henüz daha iyisini izlemediğim bir film.
adeta aksiyon böyle çekilir dersi veren tek plan çekimleri, genel anlamda görüntüleri, dini göndermeleri, büyük ülkelerin günümüzde uyguladığı mülteci politikalarının neredeyse aynısının ustalıkla aktarılması, senaryosu, kurduğu distopik ama gerçekçi dünya, verdiği siyasi-politik mesajlar, müzikleri ve michael caine'i ile çok özel bir yerde duran bir film children of men.
zizek tabii daha iyi anlatacaktır, ona göre kabaca filmi bu kadar unutulmaz yapan; insanlığı kurtaran bir anti-kahraman hikayesini başarılı bir şekilde anlatması değil, ana hikaye akarken, arkaplanda aynısını bugün yaşadığımız ve dolayısıyla rahatlıkla özdeşlik kurabileceğimiz muazzam bir günümüz kapitalizmi tablosu sunmasıdır. filmde olay örgüsü ilerlerken; göç, savaş, aşırı akımlar, terör, baskı gibi neredeyse gündelik hayatımızın bir parçası haline gelen olgulara dair sahneler izleriz arkaplanda. bir distopya izlediğimizi varsayarız ama gördüklerimiz hep yaşadığımız dünyaya dairdir. işte filmi bu kadar başarılı yapan tam da bu arkaplandır.
children of men bir aksiyon filmi değil, 2020'lerde yaşayacağımız günlerin 2006'da çekilmiş, usta işi bir habercisidir.