ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek, oylamak, mesaj yazmak için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yer yarılsa da içine girsem denilen anlar
- karadeniz bölgesinde bir iş yemeği. masada genel müdürler, proje koordinatörleri, yöneticiler vs 20 kişilik bir ekip. sofrada da malesef çükündür var.
malesef diyorum çünkü bir gün öncesinde çok daha mütevazi başka bir sofrada yine vardı ve adının ne olduğunu o zaman öğrendim. belli ki iyi öğrenememişim.
karşı şirketin proje yöneticisi kadınla yan yanayız. ağzına bir parça çükündür attı. bana dönerek;
- hmm bu ne ki acaba?
+ sikindir.
bazen gürültülü bir ortamda yüksek sesle konuşurken herkes bir anda susar ya, işte öyle yankılandı bu söz. ama ben gerizekalı kendimden o kadar eminim ki sözlerime devam ettim;
+ evet bana da garip geldi, ama sikindir deniyor işte, insan yedikçe alışıyor, ehehe!
kadın hiçbir şey diyemedi, ortalık iyice gerildi. tam o anda diğer tarafımdam yediğim dirsek darbelerini fark ettim. baktığımda dün çükündürü kendisinden öğrendiğim arkadaş gülmekten kıpkırmızı olmuştu, kulağıma eğilerek;
- oğlum sikindir değil lan naptın, çükündür o!
işte o anda sikindir/çükündür her ne boksa onunla aynı renk olduğumu hissettim.
adil ışık
oto yıkamacıların benzin istasyonu isyanı
- aslında cevap haberin içinde saklı, 300-350 tl alıyoruz, biz de emek veriyoruz demiş.
kimse gelmiyorsa verdiğin emek demek 300-350 tl etmiyor insanların gözünde. bunu anlamak bu kadar zor olmamalı.
katar'da yaşıyorum, suv aracın iç dış yıkanması / temizliği için verdiğim ücretin tl karşılığı 306 tl. bu arada aracı 3 kişi falan yıkayıp kurulayıp 15-20 dk da teslim ediyorlar.
dünyanın en pahalı ülkelerinden biri ile aynı fiyata osmaniye'de hizmet vermeye çalışırsan tabi ki insanlar alternatif çözümler üretir.
edit: karşılaştırmayı katar ile yaptığım için bazı yazarlar arabayı kölelere yıkatıyorsunuz ondan ucuz şeklinde mesaj attı konuyu saptırdığımı düşünerek.
öncelikle neden katar ile karşılaştırdım? çünkü burada yaşıyorum ve bu ülkenin fiyatlarını biliyorum.
mevcut durumda;
carrefour'dan bir kilo yağsız kıymayı 300 tl ye,
nissan'dan xtrail 2.5 lt sıfır aracı 900 bin tl ye
starbuckstan latteyi 110 tl ye
carrefourdan muzu 45 tl ye, barbunu 270 tl ye,
sony den 55 inch uhd tv yi 14 bin tl ye alabiliyorum.
cep telefonu, play statiton'a vb girmiyorum.
hala arabayı kölelerin yıkadığını o nedenle saptırdığımı düşünüyorsanız yukarıdaki alanında dünya devi firmalar da köle olmalı ki türkiye'den daha ucuza satış yapabiliyorlar.
hatta ufak bir not daha ekleyeyim, türkiye'de üretilen vestel beyaz eşyayı katar'da türkiye'den daha ucuza alabiliyorsunuz.
mevcut durumda carrefour'da vestel 7kg 1000 devir çamaşır makinası 8500 tl civarı, üşenmeden vestel'in sitesine baktım benzer özellikteki cihaz 15 bin tl.
9 kiloluk olanı 11 bin tl civarı, vestelin sitesinde en ucuz 9 kg makine 18 bin tl.
türkiye'den gelen levrek kilosu 250 tl civarı, migrosa baktım 290 tl.
bak o balık 3000 km frigo konteynerla yol geldi haftalarca soğuk zincir için yakıt tüketerek, 2 gümrük geçti. arada bir kısmı yolda zayi oldu vb ama türkiye'de üretilen balık katar'da halen daha ucuz.
tek tek link ile uğraşmayacağım, merak eden qatar carrefour'un veya qatar nissan'ın sayfalarından teyit edebilir yukarıdaki rakamları.
bu yazdıklarımı katar güzellemesi olarak algılayan da olacaktır eminim, bakış açısı sonuçta...
ama sizce de ortada garip bir durum yok mu gerçekten?
rte'nin ışid'e deaş demesi
- itiraf edelim, ters köşe olduk.
kendimizi eşed'e hazırlamıştık.
lionel messi
- bugünlerdeki gibi izlemek istediğiniz maçın bir tık uzağınızda olmadığı, futbolun fiziksel gücü, gegenpress’i ya da katı takım savunmasını övmediği günlerde ortaya çıktı bu adam. messi’nin aklıma kazınan ilk görüntüsü şu apaçi yeşili reklamsız barça formasıyla ara sıra oyuna giren 30 numaralı çekingen halidir.
o günlerde benzersiz tekniği ve oyun görüşü ile geleceğin en iyisi olabileceği mesajını herkese vermişti lakin futbol o sahneye çıktığı günden itibaren çok hızlı değişmeye başladı. bu değişimin ilk adımı onun başrolünde olduğu guardiola barçası ve her ne kadar guardiola bu isimlendirmeden hoşlanmasa da tiki taka idi. pep onu figo, rui costa, aimar, ronaldinho, rivaldo gibi büyücülerden evirip değişim çağına adapte etti. bu adaptasyonla messi hem geleneksel futbolun güzelliklerini bizlere sunarken hem de takım oyununa zarar vermek bir yana takımın beyni oldu.
amma velakin futbolun değişimi burada duracak değildi. futbol değişim geçirirken messi ilk tokatı onu dünyanın en iyisi yapan ve bugüne kadar çalıştığı tek elit hoca olan guardiola’nın gidişiyle yedi. sonrasında makyözleri xavi ve iniesta’nın yaşlanması ve bu tandemin bozulmasıyla ikincisi geldi. bu dönemin sonunda uğruna çok daha başarılı olabileceği ispanya milli takımını reddettiği mavi beyazlı formayla 2014 dünya kupası finali'nde almanya'ya mağlup olarak yenilikçi futbola karşı tüm gücüyle dirense de başarısız oluyordu.
neyse ki apaçi kankası neymar ve adam ısıran luis suarez ile ölümcül bir üçlü oluşturup*yeniden kafa tutu messi ve pep ile elde ettiği başarılarını tekrar edebildi. o 169 cm'lik zayıf fiziğiyle sanatını icra etmeye devam ederken tüm rakipleri topa daha sert vurmaya, sahada ayak basmadık yer bırakmamaya, ikili mücadelelerde devrilmeyecek kas gücüne ulaşmaya çalıştı.
günümüzde futbol leon goretzka'ya şu dönüşümü yaşatan, messi ile aynı fizikteki futbolcuları ancak sahanın kenarlarına bek olarak hapseden, çalım atmak yerine pas üçgenleri kurarak rakibi geçmenin tercih edildiği bir oyun ama ben messi'yi izlerken hala 2000'lerin sonlarında gibi hissediyorum. premier lig'in sistematik takımlarını ve nba'e benzeyişini, geleceğin en büyük yıldızları olarak görülen haaland ve mbappe'nin saman alevi gibi parlayıp sönen ve ağzımıza bir parmak bal çalan kaka leite'nin tekniğinin onda birine sahip olmadıklarını gördüğümde messi'ye daha da sarılıyorum.
işte bugün benim 2000'lerim son kez bir dünya kupası maçına çıkacak ve final oynayacak. karşısında da modern futbola dört dörtlük uyan ve bu çağın ilk temsilcisi ronaldo'nun büyük hayranı olan mbappe olacak. bırakalım futbolun messi'ye bir dünya kupası borcu var martavallarını. messi bugün yıllarca karşısında mücadelesini verdiği futboldan söke söke aldığı onca kupa ve ödülün ardından koleksiyonunda eksik olan son parçayı da koparmak için oynayacak.
futbolun messi'ye bir dünya kupası borcu yok, messi'nin geleneksel futbolu hatırlayan ve bu oyuna aşık olan biz futbol anarşistlerine bir dünya kupası borcu var.
dileğim messi bu kupayı kazanacak ve bizlere "benden bu kadar, yaşım geldi de geçiyor. bu sizin için kazandığım son zaferdi. bugünden sonra saf yeteneğin yok sayıldığı gol beklentisi gibi istatistikleri, half space'lere yapılan koşuları, 180 cm'den kısa oyuncuların hor görüldüğü amerikan futbolundan hallice oyunu izleyeceksiniz. benim ve öncüllerimin büyüsünü bir daha görebilmek için canlı yayınları değil 480p'lik youtube videolarını açın, adios." diyecek.
maç sonu edit: tebrikler goat. kitabının son sayfasında entryde de bahsettiğim mbappe’ye büyük bir yer ayırdın. bugünden sonra hem çeyrek finalde hüsrana uğrayan eski dostun neymar’a hem de bugün canını dişine takan mbappe’ye bir şampiyonlar ligi kazandırmak da sen borcun olsun. mayısta bu yüce insanlarla aynı amaç uğruna seni izlemek dileğiyle…
istanbul'un en iyi turşucusu
- kurtuluştaki pelit turşucusudur.
volkswagen jetta
- sert virajlara yüksek hızda altınızda ferrari bile olsa girmeyin. malmısınız olm
gökhan zan'ın ayı zannettiği kuğu
- gökhan zan hayvanlar hakkında hiçbirşey bilmiyor.
kuğu dediğin yanında kuru fasülyesi, soğanı olmadan ekmeğe tamah etmez.
counter-strike global offensive
- 400 dolara molotof aldığınız oyun. pahalı fransız şarabı mı yakıyoruz?
edit: radiohead'in creep'ten sıkıldığı gibi sıkıldım bu entry'den.
yaran diyaloglar
- oğuz adında yeni tanıştığım bir arkadaşımla galatasaray-fenerbahçe derbisini izlemek üzere maçı yayınlayan bir mekana gitmiştik. maç başlamadan bir fotoğraf çekip, derbiyi unutmadığımızı facebook'ta ilan edelim dedik.
neyse çektim fotoğrafı yükleyeceğim, oğuz "ne yazacaksın?" dedi, ben de şöyle bir etrafa baktım, kimse bağırmıyor etmiyor diye, "bağırmayan taraftar gelsin" yazdım yükledim.
akabinde maç başladı, 10-15 dakika geçti.
oğuz; abi bir arkadaşın yorum yaptı galiba.
ben; yapsın?
oğuz; pek hoşuma gitmedi ama.
ben; ne yazmış?
oğuz; ben söylemeyeyim sen bak. ben pek sevmem bu tarz konuşanları.
dipnot arası; yorum yapan annem. gurbetteyiz falan diye annemin facebook profil fotoğrafında, benim şimdiki halime hiç benzemeyen eski bir fotoğrafım var. arkadaşımda fotoğrafa bakıp, ismi okumadığı için gördüğü erkeği* benim arkadaşlarımdan biri sanıyor.
gelelim annemin kısa süreli bir gerilim yaşatan yorumuna;
"annen de gelsin mi?"
8 haziran 2015 erdoğan'ın yazılı açıklaması
- tanımasak finlandiya, isviçre cumhurbaşkanının seçimlere dair tarafsız açıklaması derim. o derece objektif. evet.
meb seminer covid vakaları
- seminerler başlayalı henüz 3 gün olduğuna göre (kuluçka süresi ortalama 7 gün malum) muhtemelen herkes çalışırken sürttükleri sahillerden kaptıkları virüs nedeniyle kaydedilen vakalardır.
zeynep bastık'ın sertab erener'in yerini alması
- bence sadece sertab değil, bülent ersoy, mustafa keser, orhan gencebay, türkan şoray, ankaralı namık, ferdi tayfur, huysuz virgin ve adını sayamayacağım bir çok kişinin yerini aldı zeynep bastık. hatta siz zeynep bastık'ın herkesin yerini alması diye toplu olarak bir başlık açın. ordan yürüyün. yürüyün, yürüyün, az daha yürüyün, hooop dünyanın sonundan pıt diye aşağı düşün. amin.
edit: lütfen ajdar da olsun diye mesaj atanlar oldu. olsun mk sizi mi kırıcam.