ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek, oylamak, mesaj yazmak için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ristretto
- sanılanın aksine en yüksek kafein oranına sahip olan kahve değildir. kahve tadı en yoğun olan kahvedir. decafden sonra en az kafeine sahip kahve de denilebilir. zira bir ölçek kahvedeki kafein miktarı sabittir ve ne kadar çok kafein isteniyorsa o kadar uzun çekilir.
ristretto bir ölçek kahvenin içinden 3-4 saniye süre ile geçen bir kahve olduğu için taze kahvenin en yoğun aromalarını alır. fakat ölçekteki kahvenin kafeininin hepsini alabilmesi için içinden daha uzun süre su geçmesi gerekir. bu uzun çekim kahvelere lungo denir.
eğer amacınız en yüksek kafein oranına sahip kahveye ulaşmaksa bunun için ilk tercih un gibi öğütülerek yüzey alanı arttırılıp kaynatılarak tüm kafeini çözülmüş bir türk kahvesidir. diğer seçenekler demlenme süresi 2-3 dakikayı bulan v60 gibi bir filtre kahve veya french press tercih etmelisiniz. zira kafein suda çözülür ve suya temas süresi kahvedeki kafein miktarını çoğaltacaktır.
lost
- --- spoiler ---
5x13 te kate bir ara ben'in babasını teselli etmek için parkta gitti yanına oturdu. başladılar bira içmeye. normalde şehirde çocuk parkında gündüz vakti bira içmeye kalksan vay efendim sapıklar diye linç edilebilirsin ayrı konu tabi ama bir şey dikkatimi çekti. kate kendine sunulan birayı açarken bugünkü kapaklarımız gibi açtı. halbusem 1970'li yıllarda kutu içeceklerin kapaklarını çekip koparıyordun. ben dizide böyle birşeyi buldum ya şimdi. öyle zeki ve öylesine bilge hissediyorum ki kendimi sormayın gitsin. şimdi yavaşça sandalyeden kalkıp aynanın karşısında kendimi okşamaya gideceğim.
ulan dawnspiper zaman yolculuğundan, yer değiştiren adaya, dharma gibi bir girişimden 4 8 15 16 23 42 ye kadar herşeye inanmış birinin gelip bira kutusunun kapağına takılması hakikaten denyoluktur.
--- spoiler ---
vakti zamanında (yüzüklerin efendisi yeni vizyona girmişti) kampüste yürüyorum, önümden de 8-9 kişilik bir kalabalık yürüyor. hafta sonu filme gitmişler belli. çocuğun biri "abi herşey tamam da kafama takılan bir şey var; o yüzük nasıl oluyor da herkesin parmağına oluyor?" demişti.
cenk & erdem
- beni bu adamların esprilerinden daha çok güldürebilecek tek şey mehmet ali erbil ile kıyaslanmalarıdır.
ibrahim tatlıses
- akp'den aday adayı olmuş. hem ünlü, hem mağdur ve hem de beyni hasarlı! cuk oturmuş ne diyeyim...
acun ılıcalı
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- ctrl+sayı yapınca sekmeler arasında direkt geçiş yapabiliyormuşuz lan !
mesela diyelim ki tarayıcıda 6 tane sekme açık. ctrl+tab yapa yapa keklik gibi sekmek zorunda değilmişiz. ctrl+4 yapıp direkt 4. sekmeye atlayabiliyormuşuz misal.
vay anasını ?!'^+%&/(
edit: ya bir de birisi bir zahmet, üzerinden günler ve sayfalar geçmiş olmasına rağmen nasıl görülüp de hala oylandığını söyleyebilir mi ?
edit 2: izah ettiler. sayfa başına entry sayısını artırınca görülebiliyormuş.
edit 3: ikinciden daha önemli sebebi varmış. bizim entry şükelaya düşmüş ya lağğn ! sözlüğü ilk açtığınızda karşınıza çıkan entryler var ya onlardan olmuş. bi bana denk gelmedi sanırım :/
edit 4: aslında elimin kayması sonucu ortaya çıkmış bir rastlantıyla keşfettiğim ve fekat ilk yazdığım günden beri şukulara doyamayan bu entry sözlük zamiamıza kutlu, mutlu ve mübarek olsun !
edit 5: adam yazmış beyler >>> (bkz: #44980033)
buse terim helin avşar seren serengil
- (bkz: kezban-ı cedid)
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- ufkunuzu belki ikiye katlamaz ama size gülümsetecek bir bilgi:
bir karınca ölürse diğer karıncalar onun öldüğünü farketmezler. sanki o karınca yaşıyormuş gibi yada hiç yokmuş gibi yanından geçip giderler. ta ki üçüncü güne kadar. eğer karınca yuvada ölmüşse üçüncü gün bir başka karınca onu yuvanın hemen dışındaki çöplüğe kadar yuvarlar.(bu çöplüğe bir nevi mezarlık da denebilir. şöyle bir şey gibi. peki neden hemen değil de üç gün sonra?çünkü karıncalar öldükten üç gün sonra oleik asit adlı bir kimyasal salgılarlar. bu kimyasalın kokusu çürüyen karıncanın kokusudur ve diğer karıncalar bu kokuyu tanırlar. böylelikle ölen karınca yuvadan atılır.
eğlence bundan sonra. karıncalar oleik asit kokusuna o kadar hassastırlar ki onlar için bu kokuyu taşıyan herşey ölü bir karıncadır. karınca uzmanı e. o. wilson da "lan ömrümüzü şu karıncalara verdik şunları bir trolleyeyim" deyip karıncaların yuvalarına oleik asite bandırılmış kağıt parçaları atar. karıncalar da bu kağıt parçalarını dışarı atar. sonra bu wilson'ın aklına başka bir piçlik gelir. bu sefer canlı bir karıncanın üstüne oleik asit damlatır. karınca yuvaya girdiğinde bir başka karınca oleik asitin kokusunu aldığı gibi arkadaşını kaldırıp "ölmüşsün ama gömenin yok " diyerek yuvanın dışındaki çöplüğe atar. bu sırada diğer karınca adeta eve geç gelen sarhoş bir koca gibi hiç itiraz etmez. nasıl itiraz etsin ki? resmen leş gibi oleik asit kokuyordur. talihsiz karınca için tek çözüm yolu vardır: temizlenip yuvaya tekrar girmek. üstünde eğer bir miktar oleik asit kalmışsa bunu da arkadaşlarına "yok be oolum bizim rıza yok mu vefat etmiş ben de onu dışarı attım bu sabah. onun kokusudur ya" diyerek yutturmak. eğer ki gençler bu kokunun sabah vefat eden rıza'dan geldiğine ikna olmazlarsa "ne konuşuyo la bu amk ölüsü?" diyerek yine yakaladıkları gibi talihsiz karıncamızı dışarı atacaklardır.
fahriye evcen
- fahriye ismiyle artiz olmayı başarmış insan. benim adım fahriye olsa bi köşede oturup sessizce patik örerdim.
cüneyt özdemir
- az önceki konuşmasının sebebi ve özeti şuydu:
yaklaşık iki bin kişilik bir grup iki saat boyunca hilafet istiyoruz diye yürüyüş yapmışlar ve kendilerine hiçbir müdahale olmamış. cüneyt özdemir de; "öğretmenler, öğrenciler, madenciler, doktorlar vb. yürüyüş yaptığında değil iki saat, iki dakika bile izin verilmiyor. düşünce özgürlüğü gereği hilafet isteyenlere de saygı duyulabilir. ama hilafetin hiçbir zaman gelmeyeceği bu güzel ülkede, bu davranış demokrasinin ruhuna fatiha okumaktır." dedi.
murat başoğlu
- o değil de bu arkadaş bir sene önce çıkıp: " beni öz yeğenimle yazıyorlar, böyle bir şey olabilir mi" diye sormuş. adamın sorusu retorik değilmiş. baya baya cevap bekliyormuş anlaşılan.
tanzim satış mağazaları
- mağaza şeklinde olmayan mağazalardır. daha çok tezgah diyebiliriz.
ayrıca (bkz: #86519688)
burada yazar tarafından, chp döneminde satış kotası (karne) uygulamasının sebebinin yokluk olduğu, şimdi ise ticari suistimali önlemek olduğu yazılmış.
işte bu zihniyet bu ülkeyi soğan almak için kuyruk beklemeye muhtaç eden zihniyettir.
şu an bolluk olduğu için mi fiyatlar ebesinin şeyini görmüş durumda?
ekonomide çok basit bir temel kural vardır. bir ürünün talebi sabitken, arzı düşerse o ürünün fiyatı artar. soğan fiyatları neden artmıştır? soğan talebi değişmemişken, soğan üretimi düşmüştür de ondan. yani yokluktan soğanın fiyatı artıyor. her yer soğandan dolup taşsa, soğan fiyatları patır patır düşer zaten. demek ki şu anda da yokluk var ki, fiyatlar artmış.
gelelim ticari suistimal iddiasına. öncelikle şu açık ki, tanzim satışlar zaten fahiş bir indirim sunmuyor. markette 4 tl olan ürün, tanzimde 3 tl. e zaten halden de 3 tl'ye çıkarıyor marketçi o ürünü. tanzimdeki fiyatlar, haldeki fiyatlardan ucuz değil yani.
ürün________tanzim_______hal
patates_______2 tl_________2 tl
domates______3 tl_________3 tl
salatalık______4 tl_________3 tl
patlıcan______ 4 tl_________4 tl
ıspanak______ 4 tl_________3 tl
tanzim fiyatları
hal fiyatları
görüleceği üzere tanzimler, hal fiyatına satıyor. hiçbir market için tanzimden ürün alıp satmanın bir karı yok. o nedenle ticari suistimali önleme bahanesi de gerçek dışı kalıyor.
basbaya kıtlıktan, yokluktan karneyle ucuza patates satıyorlar ve bunu da savunuyorlar.
ali koç
- inanılmaz bir adamdır, ömrü hayatımda kendisi kadar bulunduğu kuruma zarar vereni görmedim..
geçmişteki saçma sapan megafonları falan saymıyorum artık, ama sadece bu sene yaptıkları dahi akıllara ziyandır..
takım dolu dizgin ilerleyip ligde de liderken, durup dururken çıktı bu sene sonunda başkanlığı bırakacağım dedi..
aradan 3-5 hafta geçti, takımdaki en iyi oyunculardan başta ferdi olmak üzere birkaç tanesinin sene sonunda takımdan ayrılacağını söyledi..
onca olayın ardından trabzon karşısında efsanevi bir galibiyet almışken, o galibiyetin gazıyla taraftarı arkasına alıp kenetleneceğine gitti birden bire ligden çekilebiliriz dedi. tamam o zaman ligden çekilelim diyen taraftarı stada toplayıp, ardından da alay eder gibi hayır çekilmiyoruz dedi..
gs karşısında alacağı bir galibiyetle rakip üstüne baskı kurma şansı varken, tarihin en anlamsız kararıyla gs karşısına u19'la çıktı. maçtan çekilmeye fırsat bulamadan gol yiyerek görülmemiş bir kepazeliğin daha altına imzasını koydu..
federasyon, iki olimpiyakos maçının arasındaki lig maçını erteleyim dedi. siz kovamazsınız ben istifa ederim kafasıyla bunu da reddetti. aradaki lig maçını ya kaybedersem korkusuna giren ismail'in dahiyane hamleleriyle 10'da 1 bütçesine sahip olimpiyakos'a elenmeyi başararak takımın 10 gün içinde iki büyük yara almasıyla çökmesine neden oldu..
ve son olarak öğreniyoruz ki; gs deplasmanındaki bütün sezonu en azından psikolojik olarak kurtaran galibiyete de takımı sahadan çekerek engel olmaya çalışmış, ancak futbolcular kendisini reddederek sahaya çıkmış. zaten kimse fenerbahçe'nin sahaya 10 dakika geç çıkmasının sebebini anlamamıştı..
sözün özü; tarih boyunca kendisinden daha beceriksiz bir başkan görüldü mü inanın emin değilim..
recep tayyip erdoğan
- kendi çocuklarını nerelerde okuttuğunu ama halkın çocuklarını kuran kurslarıyla imam hatiplere yolladığını unutmuş olabilir. normaldir, yaşlanıyor artık. ancak bizim unutmadığımız gerçek şu ki, elini atıp da perişan etmeden önce bu ülkede düzgün anadolu liseleri, fen liseleri ve bugünküyle kıyas kabul etmeyecek düzeyde eğitim veren liseler vardı. parasız yatılılar, öğretmen yetiştiren eğitim kurumları vardı.
her şeyden önemlisi, fırsat eşitliği vardı. köyünden çıkıp dünya çapında ünlü olan bilim insanları, sanatçılar ve siyasetçiler vardı. şimdi kurduğu düzende ise, bilmemnehocaefendi tarikatından ya da sarkıkbıyıkadresbulamamaocaklarından torpilli olmadıkları sürece, asgari ücretli iş bile bulamayan gençler var. kaldı ki o gençlerin önemli bir bölümü de döneminde açılan çayırçimen üniversitesi laklaka bölümü mezunu.
yani aldıkları eğitim, eskinin düz liseleri düzeyinde bile olmayan ama kendilerine asrın yalanı söylenen (üniversite okudunuz) çaresiz gençler. yurtdışına kaçmak için çare arayan gençler. işsiz, umutsuz, psikolojisi bozuk ve mutsuz gençler. bakın akp elitlerinin çocuklarını bu tablonun hiçbir yerine koymuyorum. onlar tabloyu duvarlarına asıp, karşısında meşreplerine göre eğleniyorlar zira.