hesabın var mı? giriş yap

  • tamam belki saçma ama yıllarca çizgi film izlerken çizgi filmi bırakıp "allaam acaba bu acme ne olabilir? neden acme?" diye düşünerek kendi kendimi yiyip bitirdiğim şeyin aslında "a company manufacturing everything"in akronimi olduğunu öğrenmemdi. artık büyümüştüm.

  • normal olandır. sen mobilyacıdan köfte yersen dinazor bile çıkar . köfteciye gidip sehpa yap bana diyor musun?

  • insanlari bir seye inandirmanin ne kadar kolay oldugu...
    "o pity pity, care'em all so pity, tear is the last thing, gymnastic."mis.
    lan bir kisi uydurup saliyor twitter'a, retweet retweet sonra herkes inaniyor.
    google'da aratiyorsun, bu iddia ve turevlerinden baska bir sey cikmiyor.

    ha bir de, twitter'dan, facebook'tan alip buraya koyuyorsunuz ya; ve sanki kendi urununuz gibi sunuyorsunuz ya; ha iste ona intihal diyorlar. haberiniz olsun.

  • diş sağlığına dikkat eden insandır. sanki diş fırçalarken, gelip önünde durduğun lavaboya sıçıyor insanlar amk.

  • 7000 entry sahibi, 600+ karması olan celebrity sözlük yazarlarının dahi başlık içinde ara butonunu kullanmaması, bu sebeple sözlüğün en popüler başlıklarının anasının sikilmesi. aferin valla, debe'ye de girmiş. bu başlığın 5 sene sonraki halini düşünemiyorum. penguenler ve gamzeler sevsin sizi!

    #21303865 / 26 aralık 2010 / tam 51 kez favorilenmiş bu entry. hatta başlığı şükela modunda incelediğinde dahi ilk sayfalarda çıkıyor. yapman gereken tek şey başlık içinde "gamzedeyim" kelimesini aramak.

    #30464433 / 5 ekim 2012 / bu arkadaş da aramaya inanmamış. bire bir aynı temalı 2. entry.

    #32154294 / 13 şubat 2013 / bu arkadaş da aramaya inanmamış. belki de bilmiyor, yol gösteren olmamış.

    #48406062 / 14 ocak 2015 / ve fakat sen diazepam'sın yahu, büyük düşün biraz! sen nasıl aramazsın arkadaş? yazık, bu sözlüğün ruhuna fatiha okuruz bir müddet sonra..

  • *bilinen en uzak galaksi: egs-zs8-1. bu bebek 13,1 milyar ışık yılı uzaklıkta.

    *4 yıldır merkür yörüngesindeki messenger'ın, yakıtı bitince merkür yüzeyine yaptığı ölüm dalışı öncesi aldığı son fotoğraf bu olmuş. rip messenger.

    *bir exoplanet*'in yüzeyinden yansıyan ışık ilk kez görülebilir spektrumda tespit edildi. gezegenin adı 51 pegasi b. kendisi şöyle bi' arkadaş.

    *güneş sistemi'nin bilinen en yüksek dağı olympus mons. mars'ta bulunuyor ve everest'ten 3 kez daha büyük.

    *güneş'e çok yakın olduğu için kömüre döndüğünü düşündüğüm merkür yüzeyini meğerse kuyruklu yıldızlar siyaha boyuyormuş.

    *bir yıldızın doğum anı şöyle görüntülenmiş.

    *uzayda herhangi bir uzay aracına bağlı olmadan yapılan ilk serbest uçuşu bruce mccandless 1984'te böyle gerçekleştirmiş. en çok kıskandığım insanlar top 10 listemde kendisinin de adı yazıyor.

    *new york'ta çok ilginç bir şekilde 4 tane gökkuşağı aynı anda görülmüş. bunun nasıl mümkün olabileceğini meteoroloji uzmanı paul neiman şöyle açıklıyor.

    *2006 yılında yola çıkan new horizons uzay aracının 3 milyar kilometre yol alarak plüton'a varmasına sadece 2 ay kaldı. 14 temmuz'da orada olacağı tahmin ediliyor. ayrıca nasa, new horizons'ın plüton yüzeyinde keşfedeceği yeni yerler için isim önerilerinizi bekliyor. ben müthiş bir yaratıcılık örneği göstererek kendi adımı önerdim.*

    debe edit'i: orion telescopes'un inanılmaz yaratıcı reklam afişleri: 123

    üzgünüm edit'i: isim kampanyası 24 nisan'da sona ermiş.

  • 29 nisan - 17 mayıs arası çemişgezek'te karantinabuddy aranmaktadır. masraflar benim tarafımdan karşılanacaktır. köy yumurtası, koyun peyniri gibi doğal gıdalar ve çelik çomak, ebelemeç gibi eğlence faaliyetleri yapılabilecektir.

    not: muhtarım.

  • dizi hakkında çok şey yazıldı çizildi. tüm bölümlerini 5 defa izlemişimdir ki ara ara açar tekrar tekrar bakarım. inanılmaz ayrıntılar ve psikanalitik çözümlemeler var. klasik bir mafya dizisi olmadığı aşikar. şimdi sizleri 1.sezon 3.bölüme götürmek istiyorum. verilen mesajlar ve alt metinler ufuk açacak cinsten bundan emin olabilirsiniz.

    --- spoiler ---

    bu bölümde ölüm ve ölüm korkusunun inanılmaz bir alt metni yatar. esasında bölümde kullanılan metodoloji isviçreli psikiyatrist elisabeth kubler-ross'un ölüm ve ölme üzerine adlı kitabından alıntılar barındırır. ross, ölüme yaklaşan insanların yaşadığı beş aşamayı şöyle tanımlar: inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenmedir. tony'nin yaşadıkları üzerinden gidersek inkar, öfke ve kabul aşamalarını yaşadığını söyleyebiliriz.

    şimdi bölümdeki iki önemli, konumuz şöyle ki jackie aprile'ın kötüleşen kanseri tony'ye ağır gelir ve ölümü düşünmesine neden olur. bir de yahudi bir aileye bulaşırlar ki paulie ve silvio'nun ölümle tehdit etmesine rağmen korkusuz bir cesaret gösteren yahudi hasid ariel tevrat'tan ayetler okur ki kendisine yapılan ölüm tehdidinde kendi inancında müthiş bir cesaret yakalar.

    konulara kısaca baktıktan sonra başlayalım derim. tony, dr. melfi'nin bekleme odasında gördüğü bir tablodan ciddi etkilenir ki bu anlarda kamera iyice tabloya odaklanır. resmimizi haırlayalım: görsel resimde bir ahır ve çürüyen bir ağaç vardır. tony, bu resmin hileli bir resim olduğunu düşünür ki konuyu da zaten hemen dr. melfi'ye açıyor. tony'nin kafası o kadar ölümle meşguldür ki resimde gördüğü çürüyen ağaç o'na ölümü hatırlatır.

    tony, jackie'nin durumunu melfi'ye anlatırken "sanki çoktan gitmiş gibi" bir ifade kullanır. yani jackie tony'nin penceresinden artık bir hiçliğe dönüşüyordur ki bu hiçlik ve anlamsızlık tony'i iyice yıpratıyor. şimdi bir tablomuz daha var. tony, metresi irina'nın evine gittiğinde duvarda david hockney'nin a bigger splash tablosunu görür. tabloyu hatırlayalım:görsel dikkat edersek tony'nin gözleri tablodaki boş sandalyeye odaklanır. sandalye boş fakatsanki havuza biri atlamış gibi havuzda bir su hareketi görüyoruz. böylece resim, aynı anda hem orada olan hem de orada olmayan bir kişiyi gösterir gibidir. hastanede olan ama tam olarak orada olmayan jackie gibi.

    tony'nin iyice köşeye sıkıştığını görebiliyoruz. şimdi şu yahudi mevzusuna geri dönelim. hani dedik ya ariel ölümle tehdit edilse dahi korkmadığını kararlılıkla söylüyor. işte burası kritik nokta. bu kararlılık tony'i iyice dibe vurduruyor. dr. melfi de tony'nin canını sıkan bu ölüme karşı kararlılık meselesi ile ilgili tony ile aralarında şöyle bir diyalog geçiyor:

    melfi: hasidleri ve inançlarını kıskanıyor musun?
    tony: bütün bunlar boşuna mı? ve eğer bu bok bir hiç için değilse, o zaman neden düşünmek zorundayım?
    melfi: gizem de bu, değil mi? tanrı'nın gizemi ya da buna her ne diyorsanız ve öleceğimizi bilmenin sorgulanabilir becerisine sahip olma nedenimiz.

    yani tony'yi rahatsız eden sadece hastalık ve ölüm değil, hayatın sadece büyük bir hiç olma olasılığıdır. anlamsız ve saçma bir hayat. ariel'i cesaretlendiren derin inançtan yoksun olan tony, belki de bu acımasız ölüm fikrene karşı özellikle kendini savunmasız hissediyor. müthiş bir senaryo ve alt metinle karşı karşıyayız. her detay o kadar muhteşem ayarlanmış ki insan gerçekten şaşırıyor.

    he bitti mi bitmedi tabii. bir konu daha var. bu bölümde psikanalitik düzeyde cinselliğin ölüme meydan okuduğunu da görüyoruz. freud, eros (üreme) ve thanatos'un (ölüm içgüdüsü) iki ana insan dürtüsü olduğuna inanıyordu. bölümdeki detaylara baktığımızda, eros , thanatos'a üstün geliyor. şöyle ki: ariel'i anlaşmaya razı getiren durum ölüm değil, hadım etme tehdididir. 2) tony'nin jackie'ye hastanede yatarken bing striptizcisi getirmesi, aslında cinselliğin yine ölüme meydan okumasına dair güzel bir atıf olmuş.

    --- spoiler ---

  • geçtiğimiz hafta 117. yılını kutlayan variety dergisi, bu vesileyle editör, yazar ve eleştirmenlerden oluşan 30 kişinin oylarıyla sinema tarihinin en iyi 100 filmini listeledi.

    100. the graduate (1967) - mike nichols
    99. 12 angry men (1957) - sidney lumet
    98. women on the verge of a nervous breakdown (1988) - pedro almodóvar
    97. alien (1979) - ridley scott
    96. a hard day’s night (1964) -richard lester
    95. toy story (1995) -john lasseter
    94. bridesmaids (2011) -paul feig
    93. le samouraï (1967) -jean-pierre melville
    92. pink flamingos (1972) -john waters
    91. scenes from a marriage (1974) - ıngmar bergman
    90. the shining (1980) - stanley kubrick
    89. belle de jour (1967) - luis buñuel
    88. malcolm x (1992) -spike lee
    87. the sound of music (1965) -robert wise
    86. close-up (1990) -abbas kiarostami
    85. natural born killers (1994) -oliver stone
    84. pan’s labyrinth (2006) -guillermo del toro
    83. kramer vs. kramer (1979) -robert benton
    82. parasite (2019) - bong joon ho
    81. the dark knight (2008) - christopher nolan
    80. pixote (1980) -hector babenco
    79. waiting for guffman (1996) - christopher guest
    78. jeanne dielman, 23, quai du commerce, 1080 bruxelles (1975) - chantal akerman
    77. goldfinger (1964) - guy hamilton
    76. the tree of life (2011) - terrence malick
    75. boogie nights (1997) - paul thomas anderson
    74. my neighbor totoro (1988) -hayao miyazaki
    73. ıntolerance (1916) - d.w. griffith
    72. breaking the waves (1996) - lars von trier
    71. my best friend’s wedding (1997) - p.j. hogan
    70. 12 years a slave (2013) - steve mcqueen
    69. beau travail (1999) - claire denis
    68. king kong (1933) - merian c. cooper, ernest b. schoedsack
    67. bicycle thieves (1948) - vittorio de sica
    66. paris ıs burning (1990) - jennie livingston
    65. a man escaped (1956) - robert bresson
    64. carrie (1976) - brian de palma
    63. bambi (1942) - james algar, samuel armstrong, david hand
    62. dazed and confused (1993) - richard linklater
    61. the passion of joan of arc (1928) - carl theodor dreyer
    60. moulin rouge! (2001) - baz luhrmann
    59. vagabond (1985) - agnès varda
    58. e.t.the extra-terrestrial (1982) - steven spielberg
    57. brokeback mountain (2005) - ang lee
    56. rosemary's baby (1968) - roman polanski
    55. pather panchali (1955) - satyajit ray
    54. the road warrior (1981) - george miller
    53. ın the mood for love (2000) - kar-wai wong
    52. the general (1926) - clyde bruckman, buster keaton
    51. apocalypse now (1979) - francis ford coppola
    50. breathless (1960) - jean-luc godard
    49. the texas chain saw massacre (1974) - tobe hooper
    48. the piano (1993) - jane campion
    47. mean streets (1973) -martin scorsese
    46. notorious (1946) - alfred hitchcock
    45. titanic (1997) - james cameron
    44. l'avventura (1960) - michelangelo antonioni
    43. shoah (1985) - claude lanzmann
    42. moonlight (2016) - barry jenkins
    41. the wild bunch (1969) - sam peckinpah
    40. fargo (1996) - joel coen, ethan coen
    39. some like ıt hot (1959) - billy wilder
    38. lawrence of arabia (1962) - david lean
    37. annie hall (1977) - woody allen
    36. on the waterfront (1954) - elia kazan
    35. the silence of the lambs (1991) - jonathan demme
    34. stagecoach (1939) - john ford
    33. 8½ (1963) -federico fellini
    32. vertigo (1958) - alfred hitchcock
    31. network (1976) - sidney lumet
    30. the empire strikes back (1980) - ırvin kershner
    29. double ındemnity (1944) - billy wilder
    28. city lights (1931) - charles chaplin
    27. bonnie and clyde (1967) - arthur penn
    26. the 400 blows (1959) - françois truffaut
    25. bringing up baby (1938) - howard hawks
    24. tokyo story (1953) - yasujirô ozu
    23. the apartment (1960) - billy wilder
    22. chinatown (1974) - roman polanski
    21. gone with the wind (1939) - victor fleming, george cukor, sam wood
    20. blue velvet (1986) - david lynch
    19. the godfather part ıı (1974) - francis ford coppola
    18. persona (1966) - ıngmar bergman
    17. nashville (1975) - robert altman
    16. casablanca (1942) - michael curtiz
    15. sunrise: a song of two humans (1927) - f.w. murnau
    14. do the right thing (1989) - spike lee
    13. the rules of the game (1939) - jean renoir
    12. goodfellas (1990) - martin scorsese
    11. singin’ in the rain (1952) - stanley donen, gene kelly
    10. saving private ryan (1998) - steven spielberg
    9. all about eve (1950) - joseph l. mankiewicz
    8. ıt’s a wonderful life (1946) - frank capra
    7. 2001: a space odyssey (1968) - stanley kubrick
    6. seven samurai (1954) - akira kurosawa
    5. pulp fiction (1994) - quentin tarantino
    4. citizen kane (1941) - orson welles
    3. the godfather (1972) - francis ford coppola
    2. the wizard of oz (1939) - victor fleming, george cukor, mervyn leroy
    1. psycho (1960) - alfred hitchcock

  • christopher nolan; yönetmenlik tarzı, filmlerinde işlediği derin felsefi temalar, görsel yaratıcılığıyla modern sinemanın en önde gelen isimlerinden biri ve en sevdiğim yönetmen. görsel

    malum günümüzde felsefeyi, büyük bütçeli filmlerle birleştirebilen çok az yönetmen var ve nolan, ana akımdaki muazzam popülaritesine rağmen farklı bir sesi olduğunu biz sinemaseverlere gösteriyor.

    filmlerinde işlediği derin felsefi temalar; izleyicilere sadece etkileyici bir görsel deneyim değil, aynı zamanda düşündürücü bir izleme deneyimi de sunuyor ve insan doğasını, gerçekliği ayrıca zamanı sorgulama imkanı veriyor. nolan, sinemaseverlerin düşünme becerilerini geliştirmelerine ve farklı perspektiflerden dünyaya bakmalarına yardımcı oluyor böylece.

    nolan'ın filmlerinde işlediği temalar arasında; zaman, insan zihni/hafızası ve doğası, kimlik, gerçeklik, adalet gibi konular yer alıyor. işlediği bu temalar; izleyiciyi, bir yandan filmlerinde yer alan kahramanların iç dünyasını ve yaşadıkları sorunları anlamaya çalışırken bir yandan da felsefi sorularla karşı karşıya bırakıyor.

    filmografisine bir bütün olarak baktığımda; kesinlikle bir tez, bir dünya görüşü ve hatta bana göre yeterince takdir edilmemiş bir ahlak felsefesi var. şimdi tek tek tüm filmografisine bakalım çünkü tamamında belirli temalar var. *

    >> christopher nolan'ın ilk uzun metrajlı filmi olan following; şahsi kimlik, manipülasyon, gerçeklik, zaman ve hafıza gibi felsefi konulara odaklanıyor. film; izleyicilere gerçeğin göreceli olduğunu, insanın kişisel kimliğinin karmaşıklığını ve insanların nasıl manipüle edilebileceğini gösteriyor.

    >> memento filminde, hafıza kaybı yaşayan bir adamın hikayesini anlatırken gerçeklik, kimlik ve adalet konularına değiniyor.

    >> insomnia'da, gerçeklik ve vicdan arasındaki çatışma önemli bir tema olarak karşımıza çıkıyor. dedektifimiz, cinayeti çözmek için etik sınırların dışına çıkmak zorunda kalıyor ve bu süreçte kendi vicdanıyla yüzleşiyor. burada, doğruluk ve adaletin göreceli olduğu, bazen etik değerlerin kaybedildiği durumlar ve kişisel sorumluluğun ağırlığı üzerinde düşünme fırsatı sunuyor film. aynı zamanda suç ve ceza ilişkisini incelerken suçun ve suçlu olmanın insan psikolojisi üzerindeki etkilerini sorgulamak için izleyiciyi düşünmeye davet ediyor.

    >> batman begins, nolan'ın ünlü the dark knight üçlemesinin ilk filmi ve batman'in köken hikayesini anlatırken birçok felsefi temayı ele alıyor.

    filmde; bruce wayne'in trajik geçmişi ve ebeveynlerinin ölümü, onu gotham'ı korumak için harekete geçiren unsurlardır. bu filmde; adalet ve kötülük arasındaki mücadele, toplumun dengesi ve düzeni gibi etik ve felsefi konular vurgulanır. batman'in doğruluğu ve adaleti temsil ederken kötü karakterler ise insan doğasının karanlık yönlerini temsil eder.

    >> the prestige filmi ise sihirbazlık dünyasında geçiyor ve gerçeklik kavramı üzerinde duruyor.

    >> inception filminde ise zaman ve yine gerçeklik konularını işlerken insan zihnindeki sınırlar ve kişisel sorumluluk konularına da değiniyor.

    >> sadece nolan'ın değil sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri olan the dark knight ise batman karakterinin adalet kavramını sorgulaması üzerine kurulu. filmin kötü adamı joker, insan doğasının karanlık yönlerini ortaya çıkarırken batman ise adaletin ve toplumsal düzenin korunması konusunda mücadele ediyor.

    >> the dark knight rises, batman üçlemesinin finali ve birçok tema içeriyor. film, toplumun adalet arayışı ve kişisel sorumluluk gibi önemli konular üzerine odaklanırken aynı zamanda sistem ve anarşi arasındaki ince çizgiyi sorguluyor. batman'in düşüşü ve yeniden doğuşu, umutsuzluğun üstesinden gelme ve özveri gibi felsefi temaları güçlü bir şekilde ele alıyor.

    >> interstellar, insanlığın hayatta kalma mücadelesini uzayda keşif ve zamanda yolculukla birleştiren epik bir bilim kurgu filmi. chris nolan bu yapımla zaman ve gerçeklik kavramları üzerinde derinlemesine düşünmeye teşvik ederken insan zihninin sınırlarını keşfetme ve kişisel kimlik arayışı gibi temaları da ele alıyor. aynı zamanda insanlığın gezegen dışında yaşam arayışı, doğanın gücüne karşı çaresizlik ve kişisel fedakarlık gibi konuları işleyerek izleyiciye görsel ve felsefi bir şölen sunuyor.

    >> dunkirk, ikinci dünya savaşı sırasında gerçekleşen olaylara dayanan etkileyici bir savaş filmi ve nolan; savaşın kaosunu görsel ve duygusal açıdan başarıyla yansıtarak insanın zorluklarla nasıl başa çıktığına ayrıca savaşın sonuçlarının uzun süreli etkilerine dair derinlemesine düşünce imkanı sunuyor.

    >> tenet, zamanın tersine dönmesi ve zamanda ileri-geri hareket etmenin mümkün olduğu karmaşık bir bilim kurgu filmidir. film, gerçeklik ve zamanın doğasını sorgulayan önemli bir temaya odaklanırken aynı zamanda kader ve özgür irade gibi felsefi konuları da ele alıyor. nolan, zamanın zamanı nasıl etkilediği ve insanların kararlarının sonuçlarına nasıl katkıda bulunduğu gibi düşündürücü konuları işleyerek izleyicileri şaşırtıcı bir zihin jimnastiğine davet ediyor. nolan'ın ilk izleyişte anlaması en zor filmi bana göre.

    madde madde özetleyelim şöyle:

    1. gerçeklik ve algı: nolan'ın filmleri genellikle gerçeklik ve algı konularına odaklanır. filmlerinde zaman, zihin ve gerçeklik arasındaki ilişkiyi sorgular. bununla birlikte, gerçeğin nesnel bir kavram olmadığını ve her insanın algısının farklı olabileceğini vurgular her zaman.

    2. ikilemler ve etik: nolan'ın filmleri, karakterlerin çeşitli ikilemlerle karşı karşıya kaldığı ve etik sorularla yüzleştiği karmaşık hikayeler içerir. bu da izleyicilere düşünmeleri ve kendi değerlerini sorgulamaları için bir fırsat sunar.

    3. zamanın önemi: nolan'ın filmlerinde zaman, sıklıkla merkezi bir tema olarak yer alır. zamanda ileri geri hareket etmek, paralel zaman çizgileri ve zamanda sıkışmışlık gibi kavramlar, izleyicilere zamanın doğasını ve zamanın insan yaşamındaki etkisini düşünmeleri için bir zemin sağlar.

    4. hafıza ve kimlik: hafıza ve kimlik de nolan'ın filmlerinde sıkça ele alınan konulardır. karakterlerin hafıza kaybı, geçmişlerini yeniden oluşturma çabaları ve kimliklerini bulma süreçleri gibi unsurlar, izleyicilere kimlik ve anıların nasıl oluştuğunu düşünmeleri için bir perspektif sunar.

    5. görsel ve teknik yaratıcılık: nolan, sinematik deneyimi güçlendirmek için inovatif teknikler kullanır. büyük bütçeli aksiyon sahnelerini gerçekçilik hissi vermek için dijital efektleri minimumda tutarak çeker. biliyorsunuz tenet'te gerçek bir 747 uçağını havaya uçurmuştu. bu felsefesi de filmlerinin seyirciyi içine çeken bir atmosfer yaratmasına yardımcı olur.

    > christopher nolan'ın filmleri genel olarak üç farklı kategoriye bölünebilir; benlik, toplum ve evren. ilk kısım olan benlik, chris nolan'ın yönetmenlik kariyerinin çoğunlukla erken dönemlerine ait filmlerde karşımıza çıkıyor: following, memento, insomnia, batman begins, the prestige ve inception.

    bu filmler, kişiliğin doğasını sorguluyor; başka birini gerçekten tanıyabilir miyiz? kendimizi tanıyabilir miyiz? kendi düşüncelerimize güvenilebilir mi? yani aslında nolan, alışılmış yorumlardan gelen sonuçları sorguluyor.

    the dark knight, the dark knight rises ve dunkirk toplumla ilgili filmleriyken interstellar ve tenet de evreni konu alan filmleri nolan'ın.

    christopher nolan'ın karakterleriyle tanıştığımızda, çoğu insan gibi kendilerini nesnel gerçekliğe ulaşmaya gerçek bir gerçeği algılamaya ya da en azından makul, rasyonel kararlar vermeye ve kendilerine sunulan her türlü sorunu çözmeye yetecek kadar yetenekli olarak görme eğiliminde olduklarını anlıyoruz.

    örneğin memento'da leonard, karısını ölümünü hatırlamaya çalışır ancak yeni hatıralar oluşturmasını engelleyen bir hastalıktan muzdarip ve buna karşı koymak için titiz bir fotoğraf, not ve diğer hatıralardan oluşan bir sistem kuruyor böylece kendini bilgilendirmek, aklının artık hatırlayamadığı gerçeklerin üstünde kalmaya çalışıyor.

    benzer şekilde; inception'da cobb, birden çok rüya katmanına dalar ancak bir totem yani hayal dünyasını gerçek dünyadan ayırt etmesine ve kendisini gerçeğe bağlı tutmasına yardımcı olan bir eser taşır.

    ya da the prestige'de olduğu gibi rakip bir sihirbazın görünüşte imkansız olan numarasını bulmak için basitçe zekalarına, gözlem ve sonuç çıkarma becerilerine güvenirler. bu nedenle, nolan'ın filmleri başlangıçta kendilerini bulmacalar, çözülmesi gereken gizemler olarak sunar; bu, genellikle, gözle karşılaşmaktan daha fazlası olduğu hissini uyandıran önceden haber verme tarzıyla vurgulanır. ancak bir nolan filmi izleyen herkes bunun asla tam hikaye olmadığını veya en azından ana odak noktası olmadığını bilir.

    the prestige'deki sihirbaz gibi nolan da bunu biliyor;

    “sır kimseyi etkilemez. kullandığın numara her şeydir.”

    evet, bize sunduğu bulmacaları çözmek için sık sık ilginç ve beklenmedik ters köşeler yapıyor ancak asıl numara bulmacanın bir araya getirilmesi değil, karakterler hakkında ortaya koyduğu, bizim hakkımızda ortaya koyduğu şeyler.

    nolan'ın ilgilendiği konular çok daha fazla epistemolojik bir yapıda**. bilginin gerçek doğası, ne bilebileceğimiz ve neleri bilmediğimiz ve asla bilemeyeceğimiz hakkında sorulardır.

    nolan'ın hikayeleri boyunca açık bir şekilde vurguladığı bir şey varsa o da kendi görüşlerimize hapsolduğumuzdur.

    memento'da da dediği gibi:

    --- spoiler ---
    -bir adamın hayatını küçük notlarınıza ve resimlerinize emanet edemezsiniz.
    + neden?
    -çünkü notlarınız güvenilmez olabilir.
    --- spoiler ---

    daha felsefi olarak, dünyayı öznel olarak gördüğümüzü söylüyor, bu da deneyimlediğimiz gerçekliğin doğrudan, dışsal değil, algımız aracılığıyla, bilincimiz aracılığıyla filtrelenen bir gerçeklik olduğu anlamına geliyor.

    bu, her şeyin bir yanılsama olduğu ve nesnel, dış dünya diye bir şeyin olmadığı anlamına gelmiyor. burada ontolojiyle ilgilenmiyoruz. bunun anlamı, deneyimlediğimiz gerçekliğin her zaman zihnimizde inşa edilen bir şey olduğu ve dolayısıyla onu doğası gereği sınırlı, kusurlu ve manipülasyona açık hale getirdiğidir.

    hikâyelerinde sıklıkla gördüğümüz gibi, durumlar yanlış değerlendirilebilir, gerçekler bozulabilir, insanlar yalan söyleyebilir ve kendilerine yalan söylenebilir. dış dünyadaki nesnelliğe erişim eksikliğimiz iç dünyamıza da uzandığı için kendimize bile tam olarak güvenemeyiz.

    ve bu beni nolan hakkında en çok büyüleyen şeye götürüyor ki o da öznelciliğin olgusal bilgiye, nesnel bir gerçekliğe başvurmamızın sorgulanabilir olduğu fikrinden daha fazlası olduğunu anlıyor gibi görünüyor.

    ** şimdi bir nolan filminin olmazsa olmazları nelerdir??

    - zaman teması
    - fedakarlık teması
    - doğrusal ilerlemeyen hikaye anlatımı
    - ters köşeler
    - görsel şölen
    - geniş plan çekimler
    - set tasarımı
    - michael caine
    - hans zimmer
    - ve olabildiğince pratik efektler kullanması

    son olarak oppenheimer;

    nolan'ın yaklaşmakta olan projesi oppenheimer'ı henüz izlemedim ancak entryde anlattıklarımın başka bir ifadesi olmasını bekliyorum; gerçeğin saplantılı arayışı hakkında bir hikaye.

    uzun zamandır yazmak istiyordum nolan hakkında hazır oppenheimer vizyona giriyorken tam vakti dedim. kendimi iyi hissetmek için sıkça yaptığım şeylerden biridir nolan filmi açıp izlemek eyv nolan her şey için. umarım yeni filmin de çok güzeldir. cuma günü için imax’e aldık biletimizi uzun zamandır heyecanla bekliyorum.

    ^^ sabırla okuyan herkese tşk^^