ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek, oylamak, mesaj yazmak için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
tetris'te çubuk beklemek
- tetriste iyimserlerin cok sık dustugu stratejik bir hatadir.
risk almaktir, onerilmez.
acikta kalan bosluklari buyuk bir cubugun
kapatacigini dusunup cubuk beklemek
buyuk olasilikla oyunu kaybettirir.
onun yerine bosluk sineye cekilmeli
ve gelecek hamleler dogru oynanmaya calisilmalidir.
ayrica bosluk icin cubuk bekleyenlerde
gercek hayatta da bir takim mental rahatsizliklar olusur.
misal trafikte ilerliyorsunuzdur.
araclar kirmizi isiga dogru sagli sollu bosluklari doldururlar.
ancak sol seritte en az 3-4 araclik bir bosluk kalir.
cok tetris oynayan bunye bu durumdan
korkunc rahatsiz olur ve dua etmeye baslar
allaam nolur otobus gelsin o boslugu doldursun.
sonra mucize gerceklesir.
sol seritten upuzun bir otobus gelir boslugu doldurur.
hayatta da bonus kazanilmis olur.
memetik
- "şarkılarım benim çocuklarımdır", "ideas are bulletproof", ve hatta "copyleft"
gibi bakışların temelinde bu "mem"ler vardır.
fikirler canlı organizmalar gibi bir insani üretim nesnesidirler ve bulaşıcıdırlar. bu hangi fikrin doğru, faydalı ya da yanlış, zararlı olduğu üzerine bir söylev içermez; fikirlerin yayılış süreci üzerine analitik bir teori niteliği taşır.
dawkins'in ürettiği ve bize "bulaştırdığı" bu kavramın gittiği yeri aslında biliyoruz ve bize çok da yabancı değil. bahsi geçen şey wittgensteinvari bir diyaloji kuramıdır aslında. hegelyan bakıştan farkı analitik olmasıdır ve bu anlamıyla tam da marks'ın hegel'e yapmaya çalıştığı şeye de denk düşüyor.
misal olsun, böyle bir bakışla ekşi sözlük en az mikroskop altında incelenmiş bir yoğurt gibi kımıl kımıl bir canlı-gibidir denilebilir.
bunun bir özsüzleştirme olduğunu düşünmekle bir gribal enfeksiyona mistik bir rol biçmek arasında çok da büyük bir fark yok kanımca.
euro truck simulator 2
- hayata erken atılmamı sağlayan oyun.
önce milletin tırını sürerek işe başladım. sonra ne millete çalışacağım kendi tırımı alayım dedim. milleti zengin etmek manasızdı. borçla harça bir renault tır aldım paris'ten. bankaya 92000 euro borçlandım. neyse borç yiğidin amcasıdır dedim. yada öyle bir şeydi ama yine de devam ettim. fakat ehliyeti bakkaldan aldığım için malı teslim ettiğimde taşıdığım için aldığım para tırın tamirine bile yetmiyordu. borç katlanarak arttı.
amacım sadece çocuklarıma daha iyi bir gelecekti. onlara çok belli etmesem durumu düzeltmek için çözümler arıyordum. ama ödeme zamanı geçtiği için faiz de binmeye başlamıştı. eve dönecek yüzüm olmadığı için artık uzun mesafeleri tercih eder olmuştum.
artık arka fonda ahmet kaya çalar olmuştu. tırı satıp tekrar başkaları için çalışmayı düşündüm. kendime yediremedim. sürekli borcun durumuna bakıyordum. arada kırmızı ışıkta geçmesem de polis ışık ihlali cezası yazıyordu. namusumuzla bile para kazanmamıza izin vermiyorlardı.
hırsla çalışıp borcumu kapatmaya çok uğraştım bunun için gecemi gündüzüme kattım. ama uykulu sürdüğüm içinde dünyanın cezasını yedim. şuan 150000 euro içerideyim. banka peşimde kara listeye alınmışım.
şuanda brüksel çıkışındayım. sağa çektim bunları oradan yazıyorum. borcu ödemeden eve dönmeyi düşünmüyorum. tıra bankanın el koyması an meselesi. halil abi köln'de tırları parçalayan bir yer olduğundan bahsetti. birazdan oraya doğru yol alacağım. elime sıcak para geçince de artık bi işler kovalayacağım.
pezevenk oyun ağır psikolojimi bozdu, silin şunu bilgisayarımdan.
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- tık
"moskova’da sokak köpekleri sabahın erken saatlerinde yaşadıkları varoşlardan yola çıkıyorlar… metroya binip, kolaylıkla yiyecek buldukları şehir merkezine geliyorlar…
sokak köpeklerinin geceyi geçirdikleri varoş bölgelerine gitmek için metro kullandıklarını farkeden uzmanlar onları incelemiş.
bu incelemenin sonunda elde ettikleri bulgular onları daha da şaşırtmış. dr. andrei poiarkov gözlemlerini şöyle anlatıyor: 'farkettik ki, köpekler doğru metro durağında inmek için alıştırma yapıyorlar. birbirlerine metroda ne kadar kalmaları gerektiğini öğretiyorlar. bu köpekler için en iyi yiyecek kaynağı şehir merkezinde… o yüzden de yaşadıkları bölge olan varoşlardan şehir merkezine gitmeyi öğrenmeleri gerekiyordu. sabah erken saatlerde metroya binip şehir merkezine gidiyorlar, akşam mesai bitiminde de tekrar metroya binip varoşlara dönüyorlar. insanlardan hiçbir farkları yok.bazen trende uyuyakalıyorlar ve inmeleri gereken durağı kaçırıyorlar… incelememiz sırasında sokak köpeklerinin trafik lambalarına da uygun hareket ettiklerini gördük.'
tabii, bu arada moskova halkının da bu köpekleri, itip kakmak, şikayet etmek, görevlileri çağırıp barınaklara attırmak yerine, beraberce seyahat etmeleri ciddi bir alkış gerektiriyor."
haber linki de buldum.
tık
edit. linkler yenilendi.
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- osmanlı döneminde kasaplık işi ile uğraşanların, sürekli can almaları nedeniyle içlerindeki merhamet duygusunun kaybolmaması için 6 ay kasaplık yaptıktan sonra 1 ay bahçıvanlık yapmak zorunda olmaları.
böylece sürekli can almaya ve sürekli kan görmeye alışan çalışanların, belirli bir süre canlı yetiştirerek içlerindeki öldürme güdüsünü köreltmek ve insani güzelliklerinin kaybolmaması hedeflenmiş.
kaynak soranlar icin not: bu konuyu radyoda duydum. osmanlı ile ilgili bir dizinin senaristinin konuk olduğu bir programda bahsettiler. duyduğumda epey beğendim. ertesi gün google'dan aratınca pek çok yazıda bu konunun geçtiğini görünce paylaşmak istedim.
filmlerde geçen hayali şirket isimleri
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- pulp fiction filminde, zannedildiğinin aksine mia wallace ve vincent vega twist contest dance yarışmasını kazanamamışlardır. evet ellerinde ödülle eve geri dönerler fakat daha sonraki meşhur taksi sahnesinde işler değişir. esmeralda'nın taksisine binen butch, esmeralda ile cool bir konuşma içerisindeyken radyodan haberler aktarılmaktadır. ve haberlerde spiker "bir çiftin o geceki twist contest dance'da yarışmanın sonuncusu olmalarına rağmen ödülü alıp kaçtıklarını" söyler.
yine bu dans sahnesinde mekana (jack rabbit slims) girerlerken bir takım oyuncak arabalar görülür. oyuncak arabaların renkleri, yine bir quentin tarantino filmi olan reservoir dogs filmindeki karakter renklerinin aynısıdır.
ilkokul öğretmenine söylemek istenen şeyler
- noldu ha noldu? bizi beden dersine cikarmayip zorla matematik yaptirdin da nooldu? kedinin cigere baktigi gibi okul bahcesine baktik camdan. nooldu? o 35 kisilik sinifin hepsi profesor mu oldu?
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- hasan ali yücel'in hatıralarını okurken öğrenilen bilgidir.
yücel'in milli eğitim bakanı olduğu sıralarda bir dilbilimci onu ziyaret edip gün isimlerinin türkçe olmadığını bunları değiştirmek gerektiğini söylemiş.
pazar, pazartesi, çarşamba, perşembe kelimelerinin farsça;
cuma ve cumartesinin arapça;
salının türkçe,
olduğunu söylemiş ve bu durumu yüz kızartıcı bulduğunu ifade etmiş.
bakan yücel' e teklif ettiği kelimeler ise şunlarmış;
pazar - gezgün
pazartesi - ongun
salı - işgün
çarşamba - güçgün
perşembe - koşgün
cuma - yorgun
cumartesi - bitgün
ne diyeyim iyi ki kabul edilmemiş.*
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- okulda hocanin verdigi kitap listesi icin internette fiyat karsilastirmasi yaparken neden olmasin deyip isimi kolaylastiracak bir site yaptim, sonra da elini yuzunu duzeltip yayinladim. ufkunuzu direkt arttirmasa da cebinize katkida bulunacaktir:
http://www.kitapfil.com/
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- hababam sınıf'ının mahmut hoca'sı münir özkul'un milyarder filminde de mahmut hoca rolünün devamını oynadığı gerçeği.
bugün denk geldiğim milyarder filmini izlerken geçen replik ile vay amuaa tepkisi eşliğinde kafamda şimşeklerin çakması sonucu tüme varım yaptığım olay.sonrasında merak ettim biraz araştırdım hababam sınıfı filmleri aşağıdaki tarihlerde çekilmiş.
hababam sınıfı 1975
hababam sınıfı sınıfta kaldı 1976
hababam sınıfı uyanıyor 1977
hababam sınıfı tatilde 1978
hababam sınıfı dokuz doğuruyor 1979
hababam sınıfı güle güle 1981
milyarder filmi ise 1986 yılında çekilmiş.hababam sınıfı güle güle filmi aynı zamanda mahmut hoca karakterinin olmadığı tek hababam sınıfı filmi.ayrıca bu filmde hafize ana'nın nazlı adında bir kızı olduğunu bilgisini de cebe atıyoruz.milyarder filminde ise mahmut hoca ile boncuk sultan(hafize ana) evlenmişler ancak kızları ölmüş ama nasıl öldüğü bilgisi yok.bu ölümün getirdiği yıkım ile boncuk sultan yatalak olmuş ve konuşamaz durumda.
son olarak aşağıdaki repliğe bakıyoruz.
gazeteci1: milyarderle konuşamadık bari seninle konuşalım amca.adın ne senin?
mahmut hoca: şey mahmut... mahmut hoca derler.
gazeteci2: şu şapkanı takar mısın mahmut hoca. niye hoca diyorlar imamlıkta mı yaptın?
mahmut hoca: yok oğlum yapmadım.biletçilik benim mesleğim değil.öğretmendim emekli oldum.biz evde iki kişiyiz.kızım vefat ettikten sonra hasta karımla birlikte yaşıyorum.ama bugünlerde emekli maaşı malum iki kuru başa bile yetmiyor.enflasyonda malumunuz.geçinemeyince bende bilet satmaya başladım.
üzerinden yıllar geçsede yeşil çam filmleri(özellikle kemal sunal ve şener şen filmleri) izledikçe izlettirir her yaşımda farklı bir detay, farklı bir mesaj yada tespit yakalarım.gerçektende bazen okadar ince görmüşler ki insan hayret etmeden edemiyor.görünen köy klavuz istemez o nedenle bu konuda çok bıkbık yapmayacağım.sanatın özelliklerinden biride kalıcı olmasıdır.kendi adıma bize bu kalıcı eserleri bıraktıkları için emeği geçen tüm büyüklerimize teşekkür ederim.eyorlamam bu kadar.
debe editi: aslında daha çok okuyucuyum. es kaza debeye girmişim bari bir işe yarasın. bugün sizde bir değişiklik yapın hayatınızda ki değer verdiğiniz insanlara sevginizi belirtin.sevindirin onları.
iyi ki hayatımdasın güzel insan.seni seviyorum.
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- tarih ilmine ilgi duyup, tarihi anlamaya çalışıp, günümüzdeki olay ve olgulara tarihi perspektiften bakınca, gerçekten ufkumuz iki katına çıkabilmekte. bu alanda büyük bir tarih üstadı olan halil inalcık'ın kaybından sonra, onun talebesi ve yine büyük bir tarih üstadı olan ilber ortaylı'nın perspektifinden tarihi olaylara bakmak ve detaylı-gerçeğe dayalı anlatımlarından yararlanmak toplumumuz için gerçekten büyük bir şans.
bunun içindir ki, en azından boş vakitlerimizde izleyip dinleyebileceğimiz birçok programını, spontane şekillerde izleyip dinlemek yerine, sistematik bir şekilde izleyip dinlemek daha faydalı olur diye düşündüm. son kertede değerli hocamızın televizyon programları ile konferanslarını elimden geldiğince derledim.
••• teke tek •••
• 23 kas 2008: genel tarih tartışmaları
• 10 kas 2009: atatürk
• 22 kas 2009: rusya'nın bölgesel geleceği
• 21 haz 2009: genel tarih tartışmaları
• 11 eki 2009: halit refiğ, ermeni meselesi, nihal atsız
• 15 nis 2010: genel tarih tartışmaları
• 27 may 2010: 27 mayıs ihtilali
• 28 şub 2010: genel tarih tartışmaları
• 06 oca 2011: genel tarih tartışmaları
• 07 nis 2011: prof. dr. oktay aslanapa ile sanat tarihi tartışmaları
• 27 kas 2012: çamlıca tepesine yapılacak olan cami
• 09 ara 2015: türkiye-rusya ilişkileri
• 16 ara 2015: genel tarih tartışmaları
• 06 oca 2016: fatih sultan mehmet
• 13 oca 2016: osmanlı devleti'ni yıkan ekonomik nedenler, coğrafi keşifler, kanuni
• 20 oca 2016: kanuni dönemi ve rönesans'ın osmanlı devleti'ne etkileri
• 27 oca 2016: osmanlı dönemi anadolu isyanları
• 03 şub 2016: tarih, bilim, eğitim ve kültür tartışmaları
• 24 şub 2016: küresel ısınma
• 08 mar 2016: türkiye'de yabancı dil eğitimi
• 09 mar 2016: napolyon ve fransa
• 16 mar 2016: istanbul'un işgal günleri
••• tarihin arka odası •••
• 03 şub 2008: genel tarih tartışmaları
• 28 mar 2009: genel tarih tartışmaları
• 16 eki 2010: genel tarih tartışmaları
• 11 ara 2010: genel tarih tartışmaları
• 22 oca 2011: genel tarih tartışmaları
• 27 şub 2011: genel tarih tartışmaları
• 30 nis 2011: genel tarih tartışmaları
• 07 may 2011: genel tarih tartışmaları
• 28 may 2011: genel tarih tartışmaları
• 04 haz 2011: genel tarih tartışmaları
• 16 haz 2012: genel tarih tartışmaları
• 30 haz 2012: genel tarih tartışmaları
• 08 ara 2012: genel tarih tartışmaları
• 22 haz 2013: genel tarih tartışmaları
• 17 ağu 2013: genel tarih tartışmaları
• 16 kas 2013: genel tarih tartışmaları
• 15 şub 2014: genel tarih tartışmaları
• 06 eyl 2014: genel tarih tartışmaları
• 13 ara 2014: genel tarih tartışmaları
• 24 oca 2015: genel tarih tartışmaları
• 13 haz 2015: genel tarih tartışmaları
••• genç bakış •••
• 09 oca 2013 istanbul gelişim üniversitesi
• 18 ara 2013: izmir yüksek teknoloji enstitüsü
• 18 mar 2015: çanakkale özel programı
• 20 oca 2016: osmanlı ve ortadoğu
••• gel zaman git zaman •••
•22 eki 2016: istihbarat tarihi
•29 eki 2016: cumhuriyet
•05 kas 2016: suçun tarihi
•12 kas 2016: amerikan başkanları
•19 kas 2016: fransız ihtilali
•26 kas 2016: keşif ve seyahat tarihi
•03 ara 2016: küba ve fidel castro
••• tarih dersleri •••
• 18 bölümlük oynatma listesi
••• tarih dersleri •••
• 12 bölümlük oynatma listesi (ntv)
••• zaman kaybolmaz •••
• 42 bölümlük oynatma listesi
••• ilber ortaylı ile (trt) •••
• 6 bölümlük oynatma listesi
••• acayip işler •••
• osmanlı'da suç ve ceza
••• özgür ifade •••
• dünden bugüne din-siyaset-demokrasi
••• defterimden portreler •••
• genel tarih sohbeti
••• akılda kalan •••
• ilber ortaylı'nın hayatı
••• konferansları •••
• 62 bölümlük oynatma listesi
• önerdiği kitaplar
• gençliğinden (osmanlı ve türklük hakkında)
• gençliğinden (kutlu doğum haftası konuşması)
••• bonus •••
arctic monkeys
- bu entry geçmişten günümüze bir arctic monkeys şeması entrysidir.
grup üyeleri 85, 86lı yıllarda doğmuşlar. hepsi orta sınıf ingiliz ailelere sahip. alex turner ve matt helders hem komşu çocukları hem de aynı sınıfa gidiyorlar. jamie cook karşı komşuları. andy nicholson yine aynı mahalleden arkadaşları. (sonra grubu bırakıyor tur yapmakta zorlandığı için. ilerde pişman olsa da iş işten geçiyor. bas gitaristler turlamaktan çok haşlanmıyor ve gruptan ayrılanlar onlar oluyor genelde ilginç.) gruba sonradan andy'nin yerine dahil olacak olan nick o malley ile de yine aynı çevredeler ve ortak arkadaşları var.
çocukluk dönemlerinde 90lı yıllara damga vuran hip hop kültürüyle büyüyorlar. wu tang clan, dr. dre ve outkast dinliyorlar.
2000li yılların başında ise the strokes gibi rock grupları fırtına gibi esiyor. arctic monkeys üyelerinin üstünde en çok etkisi olan grup şüphesiz. (2018 tarihli albümleri i just wanted to be one of the strokes sözleriyle açılır.) bu grupla birlikte gitara ilgi duyuyorlar. şanslılar ki alex turner'ın babasının müzik öğretmeni. onunla birlikte müzik enstrümanlarına ulaşıyorlar. 15 yaşına geldiklerinde aslında grup çoktan oluşmuş oluyor.
arkadaşların partilerinde orda burda gig yapmaya başlıyorlar. milletin eline yaptıkları şarkıların cdlerini tutuşturuyorlar. sonra giglerden birinde bir kız bunları çekip myspace'e atıyor. ordan domino records'a ulaşıyor bir şekilde. (domino'nun patronu tamamen beğendiği grupları bağlayan biriymiş. kendi zevkine göre, yani çok satar bunlara imza attırıyım gibi bakmıyormuş gruplara. zaten arctic monkeys dışı patlayan bi grup da yok şirkette.) şirket yetkilileri yüksek bir meblağ ile arctic monkeys'i bağlıyor. gruba daha sonra başka şirketlerden teklif gelse de bu şirkette tam otorite oldukları için başka şirketleri kabul etmiyorlar.
ilk albüm ingiltere'de 1 haftada en çok satan albüm rekorunu kırıyor. the beatles falan geride kalıyor o derece. alev alev bir piyasaya giriş oluyor yani.
ilk iki albümlerinde (bkz: whatever people say i am that's what i'm not) ve (bkz: favourite worst nightmare) daha önce bahsettiğim gibi hip hop ve rock'ı birleştiriyorlar. hızlı sözler, rhyme, gitar. tam olarak iki tarzın karışımı. özellikle parlatılması gereken iki nokta var burada. birinci alex turner'ın lirik zekası. 16 yaşında hayran olunacak seviyede sözler yazmayı başarmış. bazen ilk albümü dinlediğimde kıskançlığımdan çatlıyorum bunlar nasıl aklına gelmiş de yazmış diye sjhshsskksj ikinci nokta ise matt helders'ın takdir edilesi yeteneği. normalde bateriyi kendi istememiş bana o enstrüman kaldı ben de mecbur onu çaldım diyor. 2000li yıllarda gördüğümüz en iyi baterist bence. zaten daha sonra iggy pop ile de çalıştı. müzik dünyasının önde gelen kişileri hep yeteneğinden bahsetti.
üçüncü albüm dönemi (bkz: humbug) biraz karışık tepkiler topluyor. ilk iki albüm dönemi çıkmadıkları festival kalmamış, almadıkları ödül kalmamışken (mercury prize bile var) üçüncü albüm dönemi biraz köşelerine çekiliyorlar. queens of the stone age solisti çok sevdiğim josh homme ile takılmaya başlıyorlar. grubun müziği onun etkisiyle ağırlaşmaya başlıyor.
ilk iki albüm dönemi daha sivilceli ergen gibi görülürken (ki şarkılar pek de öyle değil aslında) artık olgunlaştık büyüdük mesajı verilmeye çalışılıyor belli ki. (my propeller gibi bir şarkıyla açılıyor albüm.) artık 20lerimize geldik ağır abi olduk albümü tam slskslslsş bir de bu dönem alex turner, alexa chung ile birlikte. albüm öncesi alexa amerika'ya taşınmayı teklif ediyor ve alex de kabul ediyor. yani hem josh homme hem de amerika'ya taşınmalarıyla grubun britishliği erimeye başlıyor diyebilirim. ingilizler o yüzden ilk iki albümü çok benimserken diğer albümlere "onlar da iyi ama ilk iki albüm başkaydı" gözüyle bakıyor.
dördüncü albüm dönemi (bkz: suck it and see) humbug'da da olduğu gibi çok başarı elde edemiyor. yine alex'in lirikleri övülüp geçiliyor.
kırılma noktası beşinci albüm dönemi (bkz: am) oluyor. tam amerikan kültürü albümü. artık daha yavaş sözler daha akılda kalıcı melodiler var. alex'in british aksanının yerinde yeller esiyor. ama en çok tutulan albümleri oluyor global olarak. hala spotify uk'de listede 2013'de çıkan albüm düşünün. eleştirmenlerin de en sevmediği albümleri bu olabilir. şarkıların soundları birbirinin aynısı eleştirisi yapılıyor hep. ama tam konser albümü. humbug ve suck it and see daha slow şarkılar olduğu için rock konseri için çok da uygun kaçmıyor gibi. ilk iki albüm de takip edilemeyecek kadar hızlı. ingilizler bile zorlanıyor alex'i takip ederken. ana dili ingilizce olmayan bizler nasıl takip edelim ahahaha
sonra uzun süreli bir araya giriyor grup. aralarda tabi alex'in bir diğer grubu olan the last shadow puppets ile projeleri var ancak o bambaşka bir entrynin konusu. yeri gelmişken şuna da değineyim. arctic monkeys'in beyni kalbi gözü kulağı alex. tüm şarkıları o yazıyor, besteleri o yapıyor. diğerleri onun üstüne enstrümanlarını çalıyor. (yine belirtmekte fayda var matt helders burda nick ve jamie'ye göre tam bir star.) hatta başlarda press tour olayını matt üstlense de alex zamanla utangaçlığından sıyrılınca onu bile üstleniyor. grubun diğer iki üyesi jamie ve nick'in zaten canına minnet onlar baştan beri press olayına girmiyor. yani tam kontrol alex'in kendisinde diyebiliriz.
the last shadow puppets da ise en az alex kadar etkin bir isim var o da grubun diğer üyesi miles kane. geri çekilip alex napıyosa yapsın üstüne ben de bi şey tıngırdatırım demiyor tüm sürece ortak oluyor.
ve çıkan son albümleri (bkz: tranquility base hotel & casino) döneminde ise hem eleştirmenler hem hayranlar büyük şaşkınlığa uğruyor. rock grubu olarak bildiğimiz, gitar ve bateri ağırlıklı şarkılarla tanıdığımız arctic monkeys piyano albümü yapıyor. gitar çok fazla yok, entrynin başından sonuna övdüğüm alıştığımız matt helders baterisi yok. baştan beri bu albümle ilgili hep düşündüğüm şey keşke alex'in solo projesi olsaydı şeklinde. bu albüm o kadar ama o kadar arctic monkeys değil ki... alex beşinci albüm sonrası belli ki kendi köşesine çekilmiş ve dinlenmek istemiş. kendine hayali bir otel yaratmış ve bunun üstüne senaryolar kurmuş. çok kişisel bir albüm bence. asla konserde bangır bangır dinlenecek bir albüm de değil. kötü bir albüm değil bence bu arada ama arctic monkeys albümü olarak değil alex albümü olarak dinliyorum ben. babası alex küçükken hep jazz ve piyano müzikleriyle büyütmeye çalışmış onu. sanki ona biraz ahde vefa gibi.
şöyle bi tüm albümlere baktığımızda albümlerin korelasyonları aslında çok düşük sşssşslşs yani birbirinden alakasız temalar ve enstrümanlar var. arctic monkeys şudur diyemiyorsunuz. bu yüzden gelecek albümü merakla bekliyorum. her defasında şaşırtmayı başarıyorlar iyi ya da kötü.
yeni albüm ısınma turlarına istanbul ile başlamalarına çok sevindim. umarım yine gelirler ilerde. ve geldiklerinde zorlu psm yerine başka bir yerde yapılır. 10 bin kişilik bir alanda yapılması şart bu adamlar küçük bir grup değil. stadyuma koysan doldururlar yani. bunun dışında konser performanslarını çok beğendim. canlı dinlediğim için şanslı hissediyorum.
çok uzun bir entry oldu yazarken yoruldum okuyanlara sabırlar sşsksşslşsls
çocuğuyla playstation oynayan baba
- ben de kızımla streets of rage oynuyorum, eski atari salonlarındaki gibi şehirdeki serseri, it, kopukları döve döve ilerlediğiniz bir oyun. karakter seçip, çift kişi ilerleyebiliyorsunuz. kızım yönlendirdiği karakteri pek dövüşe sokmuyor çünkü pek iyi oynayamıyor, tuşlara rastgele basıyor. ben dövüyorum, o arkamdan geliyor. bazen ekrana 20 tane karakter giriyor, tabii ki hepsiyle baş edemiyorum, bazıları onun karakterine salça oluyor. o zaman "baba, baba beni dövüyorlar" diyor, "yettim" diyorum, etrafımdakileri dövüp onun yanına gidiyorum "vay, siz benim kızıma bulaşırsınız ha! al sana bi tekme, bi de yumruk" diyorum, hepsinin ağzını burnunu dağıtıyorum. hoşuna gidiyor, gülüşüyoruz.
edit: rage yerine war yazmışım.