76454 entry daha
  • ekşi sözlük gündeminde isminin binlerce entryle en üstte olacağı günün hayaliyle her gece uykuya daldığım kişi
  • cumhurbaşkanımızın liderliğinde ilerliyor gibi gözüken süreç, aslında bahçeli’nin elinde bir baskı aracına dönüşmüş durumda. mhp erken seçim restiyle ak parti’yi kıskaca alırken, erdoğan, çözüm sürecinin olası oy kaybı riskinin farkında fakat sürecin mimarı gibi görünmek zorunda. kamuoyunda reis'in bu tabloya mecburen boyun eğdiği, asıl niyetinin süreci akamete uğratmak olduğu yazılıp çiziliyor. fakat bunu doğrudan yaparsa "barış masasını deviren kişi" olarak damgalanabilir. bu noktada cumhurbaşkanımız için bir çıkış kapısı olduğunu düşünüyorum: halkın duygularını harekete geçiren, karşı tarafı savunulamaz pozisyona iten, devlet refleksini öne çıkaran bir vicdani eylem. bu eylem, bir siyasi hamleden ziyade, kamu vicdanını sarsan bir adalet çağrısı üzerinden inşa edilmelidir. ve o da mattia ahmet minguzzi cinayetidir.

    bu trajik olay, yalnızca bir çocuğun vahşice öldürülmesiyle sınırlı kalmadı. failin yaşı, kimliği ve arkasındaki yapılar; ailenin tehdit edilmesi, annenin yalnızlaştırılması ve adaletin sürekli ertelenmesi gibi detaylar, kamuoyunda dosyanın etnik, ideolojik ve siyasi boyutlar taşıdığına dair kuvvetli bir kanaat oluşturdu. halkın çoğu, cinayetin faillerinin "çözüm sürecine dokunulmazlık zırhıyla yaklaşıldığı için" korunmaya çalışıldığı düşünülüyor. failin çocuk olması, indirim sebebi olarak değil, sistemin boşluğu olarak algılanıyor. bu algı artık adalet sistemine değil, bizzat devlete yönelmiş durumda. devletin "çocukları koruyamadığı", "katilleri koruduğu", "bir annenin feryadını bile duymadığı" gibi çok sert, çok keskin eleştiriler geliyor.

    tam da bu yüzden bu cinayet dosyası, çözüm sürecini akamete uğratacak bir vicdani zemin olabilir. üstelik bunu reis doğrudan yapmadan da gerçekleştirebilir. masayı deviren değil "artık bu masaya halk inanmıyor" diyen pozisyonda kalabilir. çünkü burada devletin değil "vicdanın sabrı tükenmiştir" denilecektir. mattia'nın dosyası adaletin terazisiyle yeniden sahneye çıktığı bir kırılma anı olabilir. ki bu kırılmayı da halk arzulamaktadır.

    bu noktadan sonra yapılacak her şey, süreci bir siyasi geri çekilme değil, toplumun adalet arzusu karşısında pozisyon değiştirme olarak gösterecektir. cumhurbaşkanı, dosyayı sahiplendiğinde, sürecin değil sistemin sahibi olarak hareket edecek, hem bahçeli’yi dengeleyecek, hem dem’in alanını daraltacak, hem de kararsız seçmenin gözünde yeniden "kararlı lider" imajını pekiştirecektir. işte bu yüzden minguzzi dosyası bir adalet mücadelesinden fazlasıdır, devleti yeniden halkın vicdanına bağlama fırsatıdır.

    peki bu nasıl yapılır? elbette asimetrik liderlik operasyonlarıyla.

    1) yargı üzerinden değil, meydan üzerinden ilerlenir. dava zaten mahkemede değil, sokakta görülüyor. yasemin minguzzi'nin yalnızlığı, anneliği, çıplak acısı ve isyanı, toplumda öfke yaratmış durumda. reis, bu annenin koluna girip kamuoyunun ortasında yürümeli. şule çet, özgecan aslan gibi bazı dosyaların nasıl bir kamu baskısına dönüştüğünü hatırlayalım. fakat bu kez mesele kadın cinayeti değil devletin bile koruyamadığı bir çocuğun öfkesi. erdoğan’ın kameralar önünde anneye sarılması, "bu annenin feryadı benim feryadımdır" demesi, halkın ekseriyetinde derin bir etki yaratır. siyasi değil, vicdani bir sahiplenme gibi kodlanır.

    2) süreç karşıtı olmadan süreç işlemez hale getirilir. cumhurbaşkanı, bu olay üzerinden çözüm sürecini doğrudan hedef almadan, onu "vicdanın kaldıramadığı bir iklime dönüştüren" bir çarpılmaya uğradığını gösterebilir. "adalet terazisi saparsa barış olmaz" diyerek meclis’te dem parti'yi, meydanlarda yargıyı, içeride ise süreci sabote edenleri hedef gösterebilir. böylece kimse reis'i çözüm karşıtı ilan edemez keza çözüm süreci de bu dosya üzerinden halk nezdinde meşruiyetini yitirir. süreç doğal olarak savsaklanır, erdoğan ise "kamu vicdanını dinleyen lider" konumuna yükselir.

    3) asimetrik güvenlik operasyonları ile hedefli korku üretilir. aileyi tehdit ettiği öne sürülen "kürt mafyalarına" ses getirici operasyonlar yapılabilir. fail çocukların arkasındaki suça sürükleyen ağ açığa çıkarılabilir. gözaltına alınanlar "kollandıkları" algısı yıkılacak şekilde medyaya servis edilebilir. bu sırada sosyal medyada "adalet için gözaltı", "çetelere geçit yok" gibi etik kampanyalar devlet destekli biçimde yayılabilir. faillere destek verenlerle röportajlar yapılarak, sosyal medya paylaşımları ifşa edilerek hedef alınmaları sağlanır. mesele "iyi insanlar-kötü insanlar" çatışması olmaktan çıkar ve "etnik" meseleye dönüşür.

    4) sokakta biriken adaleti erdoğan devşirebilir. bakırköy meydanı’nda annenin yaptığı yalnız eylemler bir kıvılcım. bu eylemleri tabandan gelen, organize olmayan ama "kendiliğinden kabaran öfke" gibi göstererek büyütmek mümkün. stk’lar, sanatçılar, gençlik örgütleri, aile dernekleri, kadın hareketleri minguzzi için yürüyüşler düzenleyebilir. bu yürüyüşlerin kontrollü biçimde büyütülmesi, hem reis'e alan açar, hem de süreci kitlesel tepkilerle tıkar. tıpkı abd’de george floyd cinayetinde olduğu gibi. ancak burada yapılacak fark şudur: türkiye’de öfkenin devlete değil "düzeni bozanlara" yöneltilmesi sağlanır. cumhurbaşkanı da devleti onların karşısına koyar.

    5) tarihsel örneklere baktığımızda, bireysel adalet mücadelelerinin rejimleri değiştirdiğini biliyoruz. özgecan cinayeti sonrası kadın hareketleri güçlenmiş, kadir şeker davası "ceza hukukunu sorgulayan" büyük kampanyalara dönüşmüştü. 1990’larda ise uğur mumcu cinayeti, bir dönemin iç savaş korkusunu, susurluk düzenini ve çete savaşlarını görünür kılmıştı. italya’da giuseppe di matteo'nun kaçırılıp mafya tarafından öldürülmesi, halkın gözünde mafyaya karşı devletin yeniden inşa edilmesine yol açmıştı. minguzzi davası da tıpkı bu olaylar gibi hem sembolik hem gerçek bir kırılma yaratabilir. eğer cumhurbaşkanı bu dosyayı "devletin onur meselesi" ilan ederse, yalnız bir annenin mücadelesi, ulusal adalet seferberliğine dönüşür.

    6) eylem değil, duygular konuşmalı. cumhurbaşkanı bu dosyada siyasi figür olarak değil "baba" olarak görünmelidir. "bu annenin gözyaşı hepimizin yüreğimdedir" demelidir. mattia'nın hikayesi reis'in dilinde sadece bir adalet çağrısı değil, türkiye’nin "geleceğini kaybetme" korkusuna dönüşmelidir. kullanacağı dil ise üç temel eksende ilerlemelidir:

    vicdan dili: "o çocuk bizim de evladımızdı."

    devlet dili: "biz devletiz. ve bu devlet, adaleti en geç gelene dahi ulaştırır."

    sosyal adalet dili: "suça sürüklenen çocuklar bir yana, suçun arkasına saklananlar bir yana. biz ayırmasını biliriz."

    bu üçlü yapı, erdoğan’ın hem "halkın lideri" hem de "devletin başı" olarak iki kanattan birden meşruiyet devşirmesini sağlar. eşzamanlı olarak içişleri ve adalet bakanları da ayrı basın toplantılarıyla "devlet refleksini" güçlendirmelidir.

    7) iç güvenlik ve istihbarat eşgüdümüyle örtülü müdahale edilmeli. görünürde bu bir adalet davası olsa da, erdoğan’ın buradaki gerçek kozlarından biri asimetrik devlet operasyonları ile kuracağı görünmeyen baskıdır. yani devlet, bu dosyada görünmeyen birçok kanaldan ağırlığını koymalıdır:

    tehdit eden çeteler: "casperler" gibi çetelerin lider kadrosu gözaltına alındıktan sonra birkaç kişiye "gözdağı" verilmeli. bu bilgi gayriresmi biçimde medyaya sızdırılmalı ama devletin "kendi içine kapanan öfkesinin" göstergesi gibi aktarılmalıdır.

    fail ailelerinin izolasyonu: katillerin aileleri toplum nezdinde dramatize edilmeden lakin izole edilerek görünmezleştirilmelidir. sosyal yardımlar kesilebilir, kamuoyundan uzaklaştırılabilir, böylece halkın gözünde failin yalnızlaştırılması tamamlanır.

    fail çocukların suç geçmişi, özendirme biçimleri: emniyet ve mit ortak çalışmasıyla çocukların "nasıl suça sürüklendiği" belirlenir, medya aracılığıyla "psikolojik manipülasyon, sosyal medya çeteleri, ağabey figürleri" gibi başlıklarla servis edilir. bu reis'e "çocuklara acıyan ama suçun patronlarını affetmeyen lider" rolü kazandırır.

    8) sessizlik örgütlenir ve öfke yönlendirilir... devlet medyası bu aşamada büyük bir sessizlikle hareket etmelidir. konu doğrudan değil, dramatik unsurlarla kamuoyuna aktarılmalıdır:

    trt'de "evladını kaybedenler" adlı kısa bir belgesel yapılabilir. içine mattia'nın hikayesi ustaca yerleştirilir. diğer cinayet mağdurlarıyla eşleştirilerek mattia'nın ölümünün bireysel değil, toplumsal bir kırılma olduğu anlatılır.

    canlı yayınlara yasemin minguzzi konuk edilmez fakat hakkında dosyalar yapılır. böylece "acılı anne" anlatısı tahrik değil, istikamet sağlar.

    sosyal medya ise kontrollü şekilde halkın öfkesinin yönlendirildiği bir mecra olarak kullanılır. erdoğan’a destek veren hesaplar "adalet liderle gelir" temalı kampanyalar başlatır.

    9) toplumsal kalkışma, devletle değil sokakla önlenir. bu stratejinin en büyük riski, dem ekseninin bu davayı çözüm sürecinin sabote edildiği bahanesiyle provoke etmeye çalışmasıdır. bu yüzden reis:

    kürt seçmeni hedef almaktan kaçınmalıdır.

    ama "adalet isteyen herkes" çerçevesiyle mesele kürt çocuklarıyla değil "suçun arkasına saklanan yapılarla" özdeşleştirilir.

    polis sokakta görünmez ama alanda hissedilir. gösteri olursa "çocuk katillerine sahip çıkanlara alan bırakılmadı" diyerek halk desteği arkasına alınır.

    10) sonuç: barışı sabote etmeden sürecin içi boşaltılır. ne resmen son vermiş olur, ne de halkın gözünde "çocuk katillerine alan açan bir lider" gibi görünür. süreç kendi kendine sönümlenir. mhp erken seçim kartını açamaz çünkü halk erdoğan’ın vicdanını onaylamıştır. dem parti bu dosyada ses çıkaramaz çünkü konu artık kürt meselesi değil, çocuk cinayeti meselesidir.

    not: iş bu entry, mevcut bilgiler ve güncel dinamikler doğrultusunda şekillenen bir düşünce taslağıdır. herhangi bir kesin yargı ya da eylem çağrısı içermeyip, muhtemel senaryolar üzerinden yapılan stratejik bir akıl yürütme denemesidir.
  • chp zonguldak milletvekili deniz yavuzyılmaz:

    “50 yıldır yürürlükte olan türkiye-irak ham petrol boru hattı anlaşması cumhurbaşkanı'nın bir imzasıyla iptal edildi.

    cumhurbaşkanlığından kamuoyuna tek bir açıklama yok!

    meclisi bilgilendirme, halka izah etme kaygısı yok!

    kuzey kore'de miyiz?

    ayrıca uluslararası tahkim'in 2014-2018 yılları arasında bu boru hattından izinsiz petrol taşınması nedeniyle türkiye'ye kestiği 1 milyar dolarlık cezayı da

    cumhurbaşkanı ve ilgili ak partili yöneticiler mal varlıklarından ödesinler!”

    kaynak

    ırak ile yaşanan su krizine dair haberleri de düşününce ne yapmaya çalıştığını merak ettiğim kişi. koltuğunu bırakmamak için ülkeyi savaşa bile sürükler derlerdi, izleyip göreceğiz.
  • kendinden olmayana adaletsizliği norm haline gelmiştir.
  • ismini 1000lerce entry ile üst sıralarda görmeyi bekleyen yazarları sükût-u hayâl'e uğratacak kişi. o beklenti geçekleştiğinde ömrümüzde görmediğimiz bir karartma yaşayacağız. her şey hiç birşey olmamışcasına günlük seyrinde ilerleyecek. en ufak bir yazı, ses hiç bir şey görüp duyamayacağız. çünkü neden olmasın.
  • "terörsüz türkiye" adını verdiği süreçte anayasayı değiştirmeye
    ölene kadar kendi başkanlığının yolunu açmaya çalışıyor..
    yapabilir mi bilmiyorum..
    bildiğim kafasında bir yol haritası var..
    o haritaya göre ağır aksak da olsa adım adım gidiyor..
    uyduruk gerekçelerle halkın seçtiği belediye başkanlarını hapse atan adamdan kimse demokratikleşme beklemiyor zaten..

    ben biraz "rte ne yapmaya çalışıyor?"
    "muhalefet ne yapmalı?"yı anlatacağım..
    erdoğan anayasayı değiştirmek için önce 360'ı
    sonra da 400'ü bulmaya çalışıyor..
    eğer dem parti'nin isteklerini karşılarsa 360'ı rahat buluyor...
    fakat 400'ü bulması için yaklaşık 20 vekile ihtiyaç var..
    rte geçmişte "güneş motel" diye bol bol kafa ütülüyordu..
    şimdi o eleştirdiği "güneş motel"den daha vahim pazarlık masasını kendi kurdu
    gelecek partili vekilleri ama bir şey vererek ama tehditle ama şantajla kendi tarafına çekiyor..
    ama yine de 400'ü bulması bence zor..
    mehmet uçum o gün dedi ki "400'ü bulsak bile yeni anayasayı referanduma götüreceğiz"
    uçum kendi aklınca zarf atıyor..
    400'ü bulamayacakları için böyle diyor..
    büyük ihtimalle 390'da filan kalacaklar..
    mecburen referandum devreye girecek..
    "biz zaten 400'ü bulsak da referanduma gidecektik" diye kendilerince şimdiden yol yapıyorlar..

    bahçeli bir çılgınlık yapmazsa erken seçim beklemiyorum..
    referandum ihtimali bence yüzde 80
    rte seçim öncesi referanduma giderek toplumu "dindar-laik" ekseninde bölmeye çalışacak..
    dindarlar üzerinden yüzde 50'yi zorlayacak..
    başarabilir mi diyorsanız bence bu ekonomik koşullarda büyük risk..
    dün yandaş gazeteci zafer şahin yerli ve milli füze twiti atmış...
    altına da biri "balistik füzeyle kiramı nasıl ödeyeceğim hocam" yazmış
    o da "sen de haklısın" demiş.
    yani millet zordayken kimse bu masallara kanmaz..
    rte yine de şansını sonuna kadar zorlayacaktır..

    gelelim chp'ye..
    rte chp'yi de "terörsüz türkiye" komisyonuna oturtmaya çalışıyor..
    kendince o komisyon üzerinden yeni anayasaya ulaşma planı yapıyor..
    chp'liler demiş ki "esenyurt ve şişli belediyelerinden kayyumu kaldırın biz de komisyona katılmayı düşünelim"
    chp açısından güzel teklif..
    tabi rte kabul etmemiş.
    rte kimseye bir şey vermeden sadece almak istiyor.
    hep "atıl kurt" yani..
    zaten komisyonun da bir yaptırım gücü de yok..
    son sözü yine rte söyleyecek..
    chp'nin komisyonda olmalı mı olmamalı mı bilmiyorum
    sonuçta evet-hayır kapsamında bir karar verecek..
    ama şu ana kadar anladığım büyük ihtimalle chp komisyonda olmayacak..
    bu kürtler açısından bir kırgınlığa küslüğe yol açar mı?
    bence açmaz...

    iktidar chp'nin hafta içi ve hafta sonu mitinglerinden çok rahatsız..
    çünkü büyük kalabalıklar toplanıyor..
    rte'nin duymayı hiç de istemediği sloganlar saatlerce atılıyor..
    rte gerek ekonomi de gerek de iç siyaset de istediği ivmeyi bir türlü yakalayamıyor.
    ak parti elitlerinin çoğu da halk tv, sözcü tv ve tele1'den bu mitingleri takip etmiyorsa ben de hiçbir şey bilmiyorum..
    rte chp'yi mitinglerden vazgeçirmek istiyor..
    ama şu anki durumda bu çok zor..
    chp sadece özgür özel değil bir bütün olarak vites artırmalı..
    miting olayı kesinlikle savsaklanmamalı..
    imamoğlu resmi adaymış gibi bürolar açılmalı seçim çalışmalarına başlamalı...
    maç sahada kazanılıyor...
    hakem aleyhinize olsa bile hakemi de yeneceksiniz..
    bunun başka bir yolu yok..
    mitinglerin sayısı daha da artmalı..
    özellikle ak partinin kalelerinde yapılmalı bu mitingler..
    ekonomi, asgari ücret, emekli maaşı, artan kiralar üzerinden iktidara bodoslama girilmeli..
    ak partili seçmeni küstürürüm gücendiririm demeden ekonomi üzerinden ağır laflar edilmeli..
    bu cendereden çıkmanın başka da bir yolu yok..

    chp'nin 2 genel başkanı ismet inönü'nün bu sözleri hep aklınızın bir köşesinde olsun
    "ben ölmeyi göze almıştım, talat öldürmeyi göze alamadı.
    bir kumandan muharebeyi evvela kafasında kaybeder.
    talat kafasında kaybetti.
    ihtilalci müzakere etmez, müzakereyi kabul ettiği anda kaybetmiş demektir."
  • doğu yönünde ilerleyin....

    hedefinize vardınız.
  • chp hdp ile ittifak yapiyor diyor kazaniyor, ocalan ile kendisi ittifak yapiyor yine kazaniyor, faiz haram diyor kazaniyor, faiz zirveyi görüyor yine kazaniyor, ummet diyor kazaniyor, filistin haritadan siliniyor yine kazaniyor. herhangi bir dini ırki ideolojik gorusu olmayan benligi bile olmayan bir yuzdeyirmibeslik kesimi kafalamis kendine bunlar zaten sorgulamiyor bunlar arti olarak da farkli gorusteki ama tam bagli olmayan saf secmeni de surekli soylem degistirerek secmen portfoyune o secim icin gecici olarak ekliyor. siyasetin bug ini bulmus cumhurbaskani
  • bahceli apo ile el ele,resmen turkiye'yi kurucu degerlerini degistirerek bolmeye yemin etmis 24 yillik baskan.

    resmen gidisi buyuk olmasin diye, ne kadar taraf toplayabilyorlarsa topluyorlar.
    devlet akli dedikleri, apo'ya ozgurluk, alevi kurt kontenjan sevr'i tekrar bile isteyeuygulamaya calisan bir takim insan yonetiyor ulkeyi.

    ben degil, bak nutuk sunu soyluyor asagi yukari 100 sene once :

    "bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

    ey türk istikbalinin evladı! işte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, türk istiklâl ve cumhuriyeti'ni kurtarmaktır! muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! (1927)
    "
  • ayakta durabilirse apoyla halaya duracak yakinda. hahahahahaha

    biyikli. ekonomi batiran...
13 entry daha
hesabın var mı? giriş yap