hesabın var mı? giriş yap

  • yaptigim bir arastirmaya gore (ciddi ciddi insanlarla oturdum konustum "*nudge* ya bişi sorucam eglenceli bi geceden eve donunde bi mutsuzluk cokuor mu sana da" seklinde 15 kisiye sordum... sonra baktim yüzdeye vuramiyorum 5 kisiye daha sordum yuvarlak hesap oldu) insanlarin yüzde 75 i (yani 20 kisinin 15 i) eglenceli bir geceden sonra eve geldiklerinde eger hemen yatip uyumazlarsa, inanilmaz bir mutsuzlukla karsilasiyorlar..

    boyle sanki içini pirçik pirçik bir şeyler edermiş gibi, inanilmaz bir yalnizlik, inanilmaz bir dram.. o an yaninizda savaş ay olsa, handy cam'i ile "nasil bir geceydi" diye sorsa, kisik sesi ile korkutsa, o derece..

    nette arastirdim, boyle dandik bir seyin arastirmasini yapan bir tek kendimin oldugunu farkettim.. ota boka sendrom bulan insan oglu, bu tarz bir mutsuzlukla kimse hastaneye gitmedigi, direk yatip uyudugu için bir ad bulamamis..

    ben buna izmir sendromu demek istiyorum arkadas.. maksat sehrimin adi yürüsün.. paris sendromu var, kudus sendromu var, stockholm sendromu bile var niye izmir sendromu olmasin.. bu da ilime, ilçeme bir hizmetimdir.

  • yaş beş, annem bana sıkı sıkı kimseden para ve çikolata almamam gerektiğini tembihlemiş.
    babamın dayısına oturmaya gittik, haceli dayı bana para uzattı, al kendine gofret al dedi.
    almam dedim, al dedi, almicam dedim, alsana yav dedi, çok sinirlendim, almıyorum senin ağzına sıçarım diye bağırdım.
    sonra dayak yedim sanırım.

  • yuzduk yuzduk kuyruguna geldik deyimindeki yuzmenin bildigimiz deri yuzmesi oldugunu ogrenmek. bunca senedir deniz kum gunes tadini nasil yakalamisim.hayata bambaska bakiyorum simdi.

  • hiç beklenmedik şekilde karşılaşınca daha çok gülümseten detaylardır.

    haftalık dergilerimi almak için gittiğim gazete bayisinde dergilerimden birini raflarda bulmaya çalışırken bayinin küçük kızının dükkanın göz önünde olmayan bir yerinden dergiyi çıkartıp gülümseyerek getirmesi ve arkasından babasının yaptığı açıklama;

    -dergiler bu hafta erken geldi ve hemen satıldı, son bir tane kalınca "abi gelirse bulamaz" dedi arkaya sakladı.

    aynı adamın kardeşi de daha önce "siz sürekli alıyorsunuz bu dergiyi, belli ki seviyorsunuz" diyerek uykusuz cildi hediye etmişti. mahallede insanları gülümsetmeye odaklı, sempatik ve güleryüzlü bir ailenin dükkan sahibi olması da ayrıca güzel bir detay.

  • failili yazinca kendi hikayem aklima geldi.
    isteme olduğu gün tam bir faciaydi. hava yaklaşık bin derece, aylardan ağustos. önce eşim ve ailesi evi bulamadi. sonra onlar gelince kahveler yapıldı ve kahve taştı. ateist kayinpederim ve annem tartışti. kayınpederim isterken "allahın emri peygamberin kavli" demeyince, hacı olan annem "sizde allah kitap yok galiba" diyerek meselenin ortasina daldı ; kayinpederimse "genel olarak yoklar zaten" diyerek yangını körükledi. tam tartışma büyüyecekken eniştem "hadi yüzükleri takalim" dedi. yüzük takilacakken elektirik kesildi. mum ışığında yüzük takılırken o zaman ortaokulda olan yeğenim "noluyo amk bu ne kalabalik?" diyerek ter içinde eve daldı.
    sonra elektrik geldi, ikram yapilacakken pasta kuzenimin elinden yere düştü. aksilikler burda son buldu diyorduk ancak öyle olmadı. sıcaktan kayinvalidem koltukta uyuyakaldi. o gece başka bir facia olmadan sonlandi.

    nikah tarihi bulamadığımız için sabahın kör vakti nikah yaptik.*
    dolayısıyla en yakinlarimiz harici kimse yoktu. nikahtan hemen sonra eşimle kavga ettik.

    nasıl başlarsa öyle gidiyor evlilik. evren mesajlari gönderdi ama almadik demek.
    nişanlı olanlara duyurulur.

    edit: sanırım en çok mesaj gelen entryim bu, çoğunlukla sonucu ne oldu diyorsunuz: boşandık sevgili yazarlar.

  • bilginin üretilebildiği tek düşünce şekli olmasa da üretilen bilginin doğrulanabildiği tek düşünce şeklidir. ortada her zaman bir problem olması gerekmez, ama kompleks problemlerin çözümünde düşünce sistematiği olarak alternatifi yoktur.

    birçok numerik mühendislik uygulamasında, problem küçük parçalara ayrılarak çözülmeye çalışılır. analitik düşünce de bu yöntemi kullanır fakat kullanabilmesi için karşılaşılan uygulamadaki problemin nasıl çözülebileceğini de bilmek gerekir.

    uzmanlaşmanın, tartışılmaz bir üstünlüğe sahip olduğu günümüzde problemi doğru parçalayabilmek için de derinlemesine bilgi sahibi olmak gerekir. bilgi sahibi olmak demekse, hem çalışma disiplini, hem iyi bir hafıza gerektirir. çalışma disiplini ile zeka adeta işlenerek, hafızaya bilgi olarak aktarılır. kalıcı aktarım içinse hafızanın gücüyle ters orantılı olarak tekrar gerekebilir.

    analitik zekanın kullanılabilmesi için birikime ihtiyaç vardır, birikim içinse analitik zekanın yanında buna elverişli bir karaktere ve sanırım şanslı bir aileye.

    geçmiş birikim ile doğru bir şekilde parçalanan problemde sahada artık analitik zeka yalnız başına kalacaktır. yeni bilgi üretimi için artık bütün koşullar uygundur, hemen hemen.

    yeni bilgi iki şekilde üretilebilir

    1) varolan bilgileri birleştirerek neden sonuç ilişkisi kurabilirsiniz.

    2) hayalgücünüzü kullanarak ürettiğiniz bir bilgi adayını, mevcut koşullarda mümkünse doğrulayarak ve mevcut bilgilerle çürütülemeyeceğini kanıtlayarak.

    ilk örnek yüksek disiplinle çalışan, ortalama bir analitik zeka olabilir. ileri aşamada insanlığın bilgi birikimine katkıda bulunacaktır. bu bireyler, yaşadığı toplum entelijansiyasını da oluşturur. bilgi üretebilecek birikime ve bilgi üretim tecrübesine sahip olduklarından dolayı, yaşadıkları toplumun zamanında değil gelecekte yaşarlar. bu yüzden genellikle toplumla uyum sorunları yaşarlar, bu durumun bilincinde olan toplumsal kurumlar o toplumda mevcutsa bu kişiler yaşadıkları toplumu ileri taşırlar. aksi takdirde hakim ideoloji tarafından toplumsal tecrite veya göçe zorlanırlar.

    ikinci örnekse çok uçlarda yaşayan nadir bir zeka türü de olabilir başarısız bir bilim kurgu yazarı da. burada eleştirel düşüncenin gücü ortaya çıkıyor aslında. kendini kendinden çıkartırken, bireyin sahip olduğu bilgi birikimini yanına alması şart demiştim evet ama bilgi kibrini de diğer duygularla beraber çıkarttığı kendinde bırakması da gerekiyordu.

    belki de baskın bir hayalgücü varsa gerekmeyebilir de ama olmayanı düşünebilmek, kimsenin göremediğini görebilmek için hayalgücünden başka bir araç olmadığı da aşikar. bu insanların başında, belki de en ünlüsü einstein olmalı. izafiyet teorileriyle birlikte bilinen newton fiziğinin sınırlarını çizerek bilgi devrimini gerçekleştirdi. bu sadece analitik zekayla olabilseydi, iq seviyesi daha yüksek başka birileri de bu görülemeyeni görebilirdi.

    bilinen bilgi ile çözülebilecek problemlerde, analitik zekanın bireyi sonuca götüreceği tartışmaya açık bile değilken, bilimin bilinmeyeni bilinir kılmak için çabaladığı günümüzde eksik olan şey belki de hayalgücüdür.

  • muazzam derece yoğun ve dengesiz enerjinin, inanılmaz hızla yol almasından alır.
    o yüzden atom bombaları yerde değil havada (ama yere yakın) patlatılır.
    hiroşimaya atılan atom bombası, uzun araştırmalar sonucunda; halkın en fazla dışarda olduğu saatte, çarşı (merkeze) yakın ve yerden birkaç metre yukarıda patlatılmıştır. (2000 feet)
    yerden yukarda patlatılma sebebi yere çarpan muazzam güç dalgasının ayna etkisi yaparak tekrar dağılması ve adeta iki kez çarpması içindir.
    patlamadan çook kısa bir süre içinde sıcaklık 3000 dereceye kadar çıkar ve bu inanılmaz sıcaklık muazzam bir hızla yayılır.
    demirin erime derecesinden bile yüksek olan bu sıcaklık, geçtiği her yeri yok eder.

    yıkıcı güç burdan gelir.

    kısa vadeli güçten sonra ortaya çıkan tablo da en az ilki kadar fenadır.
    zira, açığa çıkan gama ışınları ve beta parçacıkları da radyasyon yayar. bombanın anlık yakamadığı kadar uzaktaki canlıların dna'larında oynamalar olur. bildiğim kadarıyla bu yayılma alanı 1500km kadardır.

    edit. ekleme: madem bilgi veriyoruz, tam yapalım, birkaç sene önce burda sözlükte okumuştum, aklıma geldi.. şu entry çok bilgilendirici: (bkz: #58071398)

    ikinci edit: magule180 ekledi: yıkıcı etkinin tamamı aslında ilk için sıcaklıktan değil o sıcaklığın havayı itmesi ile oluşan basınç dalgasından kaynaklanır. ondan sonrada itilen havanın yeri boş kaldığı için etraftaki hava geri oraya dolunca ikinci bir basınç oluşturur.

  • s.o.s.

    bir airbus a380 atlantik üzerinde uçmaktadır..
    derken, bir f-16 görünür. avcı jetinin pilotu yavaşlar, airbus'un yanına yaklaşır ve yolcu uçağının pilotunu telsizden selamlar:
    "sıkıcı bir uçuş değil mi meslektaşım, bak şimdi beni izle !"

    jeti aniden hızlandırır, ses bariyerini kırar, hızla baş döndürücü bir yüksekliğe çıkar, neredeyse nefes kesen bir dalışla deniz seviyesine alçalır ve sonra son hızla a380’in yanına geri döner ve yavaşlayıp ; “ne dersin, nasıldı?” diye sorar.
    a380'in pilotu cevap verir: "çok etkileyici, şimdi de sen beni izle !"

    jet pilotu a380'i izler, ancak hiçbir şey olmaz. beş dakika sonra, airbus pilotu telsizden şöyle haber verir: "nasıldı arkadaşım, sen buna ne dersin?"

    jet pilotunun kafası karışmıştır: “ne yaptın ki ?” der. airbus kaptanı güler ve şöyle der:
    ayağa kalktım, bacaklarımı gerdim, tuvalete gittim, kendime bir bardak tarçın çayı, bir dilim havuçlu kek aldım ve sonraki üç gece için işverenim tarafından ödenecek 5 yıldızlı bir otel ayarladım.."

    hikayenin ana fikri; gençken, hız ve adrenalin harikadır, ancak yaşlandıkça ve olgunlaştıkça, rahatlık ve huzur daha önemlidir.

    buna s.o.s. denir ;
    slower. older. smarter.
    (daha sakin, daha olgun, daha akıllı!..)

    hayatin her evresini guzel gecirmeniz dilegi ile….

  • bağırmak çocuğun kendini ifade etme tarzıymış. onu da öğrenmiş olduk. o zaman bırakalım sizin çocuklarınız kendini bağırarak ifade etsin. biz çocuğa daha sağlıklı bir biçimde kendini nasıl ifade edebileceğinin yollarını öğretmeye çalışalım.
    konuya dönecek olursak;
    ebeveyn çocuğuna sağlıklı yani istediği olana kadar bağırmadan, tepinmeden, yırtınmadan iletişim kurma becerisini katmakla yükümlüdür. bunu bile sağlamaktan aciz bir ebeveyn zaten ulu orta kuduran çocuğuyla da ilgilenmez.

  • ufkunuzu indirir mi kaldırır mı bilemem ama işinize yarayacağı kesin olan bir bilgi paylaşmak isterim.

    bir çağrı merkezini aradığınızda
    -"ne istediğinizi kısaca söyler misiniz? örneğin; hede hödö diyebilirsiniz."
    gibi bir anonsla karşılaşıyorsanız ve ne derseniz deyin müşteri temsilcisine bağlanamıyorsanız
    -"beni aramışsınız" derseniz
    "sizi müşteri temsilcisine aktarıyorum" cevabını anında alırsınız.

    aradığım pek çok kurumsal firmanın çağrı merkezinde işe yaradı.

    işte bunlar hep bilgi. fav'layın lazım olur.

    -------

    debit: öncelikle debe için teşekkür ederim.

    teşekkür etmek için o kadar çok mesaj gelmiş ki, hepsine buradan "rica ederim" demiş olayım.

    bilgi ile ilgili de şunu ekleyeyim;
    %100 her çağrı merkezinde işe yarar diye bir şey yok elbette. fakat pek çok banka ve operatörde işe yaradığını bizzat test ettikten sonra bilgiyi paylaştım. güle güle kullanın :)

    bilgi kimden ve nereden gelirse gelsin iyidir. paylaşın...

  • ya gerçekten demek istemiyorum ama adamın şivesini duyuyorsunuz, çocukların da efendiliğini görüyorsunuz. hiç mi sekmez bu tipler, memleketin her yanında milyonlarcası aynı ağızla aynı buradaki gibi efendi çocuklara artistlik yapıyor.

    memleketteki herkes de bunlara yuz veriyor.