17 entry daha
  • 30'undan sonra hayatın bitmesi diye bir başlık okumuştum. doğruymuş lan. 30'undan sonra hayat bitti sahiden. artık hiçbir şey zevk vermiyor eskisi kadar, ne oyun ne kitap ne de kızlar. evet kizlar. kizlar bile zevk vermez oldu. konuşmak, yazışmak ve buna benzer birtakım şeyler oldukça sıkıcı gelmeye başladı.
  • görsel

    akilli telefon yanılsamasından. dijitalde akış hızlı. normal hayat yavan geliyor. aslında kısmen tatlı bence.
  • hayat kimsenin fahişesi değil çünkü..
    el birliği ile içini boşaltıp,karşısında ağıt yakmaktan yorulmuş olabiliriz en fazla..
  • bence bir şeyi elde etmek ne kadar zor olursa ondan aldığın zevk de o kadar fazla oluyor. şimdi her şeye çok kolay ulaşıyoruz bu yüzden de elde ettiklerimiz bize umduğumuz gibi zevk vermiyor.
  • hayat bazen garip bir şekilde tatsız gelir; her şeyin vardır ama içten içe bir boşluk, bir anlamsızlık hissi çöker. ne eskiden mutlu eden şeyler heyecan verir, ne de insanlar gerçekten yanında gibi gelir. güneş doğar ama içini ısıtmaz, kahkaha duyarsın ama sana uğramaz.
    bu genellikle sadece mutsuzluk değil; derin bir yorgunluk, tatmin olamama ve içten içe bir şeylerin eksik ya da yanlış olduğunu hissetmektir.

    zevk almamak, bazen ruhun “yeniden başla” çağrısıdır. kabuğu çatlatan o sessizlik anıdır.
  • bir zamanlar mutlu eden şeyler şimdi sadece yapılması gerekenler listesinde.
    günü geçiriyorsun ama ruhun başka bir zaman diliminde kalmış gibi.
    hayat devam ediyor ama sen pasif bir izleyici olmuşsun.
    ve bu his, çok sessiz ama çok yorucu.
  • 6 yaşından beri yaşadığım durum. doğduğumdan beri hayat çok nadir zevk verdi. kendimi bildim bileli hayatın amaçsızlığı kafamı kurcaladı. sürekli aile, toplum tarafından bitirilmesi gereken görevlere boğulduk ve bunları yapmaya da korku ile ikna edildik. bu yönü ile bu toplum başka toplumlardan ayrışıyor. bizde yaşamaktan zevk almak gibi bir felsefe yok. hayat çiledir ve sen de bunu doldurmak zorundasın. ne zaman yabancılarla muhattap olmaya başladım hayatın bizim algıladığımız gibi olmadığını farkettim. mesela bir şeyi ben onu yapmaktan hoşlanmıyorum diyerek reddedebiliyorlar. bunu ilk farkettiğimde bir aydınlanma yaşadım. çok basit gibi görünebilir ama bu ülkede bunu yapamıyoruz. çünkü ne yapacağımızı, nasıl yaşayacağımızı toplum belirlemiş ve bize bunu empoze ediyor. bunun dışına çıkarsan da boku nasıl yiyeceğine dair korkus senaryolarını önüne seriyorlar ve sen mecburen ikna oluyorsun ama içten içe istemediğin şeyleri yapmak zorunda kaldığın için öfke ile doluyorsun. yarış atı gibi ders çalışıp sınavlara hazırlanarak 20'li yaşların sonuna kadar geliyorsun neredeyse. sonra iş bulacaksın ama iş beğenmezsen yine toplumsal baskı görevini yapıyor. işi hallettin bu sefer evlenmen için baskı görüyorsun, evlendin çocuk yapmak için. bunları yapmazsan da yaşlanınca hapı yutacağına dair korku senaryoları birbiri ardına geliyor. yani bunların hiçbirine mutlu olmak, huzur bulmak için ikna olmuyorsun hepsi toplumun sana yapmazsan yanacaksın telkinleri ile ilerliyor. aynı dinimiz gibi. iyi insan olmaya ikna etmek yok, denileni yapmazsan yanacaksın, çıyanlar sokacak, sana irin içirecekler. sence böyle bir manipülasyon altında yaşadığın hayattan zevk alman normal mi? önce tüm toplumsal, dini telkinlerden sıyrılmak, korku ile değil mantık ile ikna olduğun hayatı yaşamak gerekiyor. diğer türlü hayat toplumun sana verdiği checklist'i doldurmakla geçiyor ama onu neden doldurduğunu, kimin için doldurduğunu bilmiyorsun.
  • ne müzik iyi geliyor, ne kahve aynı tadı veriyor.
    arkadaşlarınla buluşuyorsun, ama gülüşlerin içinde ses yok.
    bir noktadan sonra yaşamak devam ediyor, ama yaşama hissi arka koltuğa geçiyor.
    zevk değil, sadece alışkanlıklar kalıyor.
  • tam tersini yaşayanlardanım. hayatın çok temel, çok küçük şeylerde bile hâlâ zevk verebildiğine inanıyorum. kahvenin ilk yudumu, iyi bir cümleye denk gelmek, sabah serinliğinde yürümek, aylar sonra biriyle gerçekten gülmek, bir şarkının tam da ruh haline denk gelmesi…

    sorun hayatın zevk vermemesi değil bence. çoğu zaman biz, o zevki fark edecek kadar yavaşlayamıyoruz. sürekli bir şeyleri “başarmaya”, “yetiştirmeye”, “tüketmeye” çalışıyoruz. halbuki hayat, bazen sadece oturup güneşi izleyecek kadar durabildiğinde kendini hatırlatıyor.

    evet zor, evet yorucu ama bu dünyanın hâlâ iyi kokan ekmekleri, tesadüfen tanışılan güzel insanlar ve her şeye rağmen devam eden bir müziği var. dinlemek isteyen için.
  • 20 yy'ın ortalarına kadar savaşa, cinsel tabulara, içki yasaklarına, kısıtlamalara karşı çıkarak bir fikri benimsiyor, bunun için savaşıyor ve bundan haz alıyorduk. ancak günümüzde uğruna karşı çıkılacak bir değer kalmadı. fitzgerald'ın kitaplarına konu ettiği hüzün dolu genç adamlar bir kızı öptüklerinde büyük doyuma ulaştılar. fakat artık bir kızı öpmek rutine kaçtığından ve kimse için önem arz etmediğinden günümüz genç adamları doyumu kendilerinde aradılar ve orada olmadığını gördüler. rollo may
86 entry daha
hesabın var mı? giriş yap