309 entry daha
  • kocaman bir hiç” hissi veren, yani anlamsızlık, boşluk, rutin, çaresizlik ve varoluşsal sorgulamalarla örülü; kimi zaman mizahi ama içten içe karanlık filmler

    bu tarz filmler genelde karakterin hayatla, kendisiyle ya da toplumla baş edemeyişini; tüm çabaların boşuna olduğu bir döngüyü ya da sistem eleştirisini işler.işte tam bu duyguda, bazen absürt, bazen gerçekçi ama hep iç burkan biçimde anlatımı olan filimler.

    1.a serious man (2009, ethan & joel coen)

    suburbialarda yaşayan bir öğretmen… karısı onu terk eder, öğrenciler kopya çeker, kardeşi evde kalır, kariyeri ilerlemez. yahudi kültürü, kader ve saçma sapan rastlantılar içinde “neden ben?” sorusunu sorar ama yanıt asla gelmez. coen kardeşler'in en nihilist işlerinden biri.

    2. the man who sleeps / un homme qui dort (1974, bernard queysanne)

    paris'te yaşayan genç bir adam, bir sabah uyanır ve artık hiçbir şey yapmak istemez. okula gitmez, insanlarla konuşmaz, sokaklarda dolaşır. tek ses: kafasının içindeki anlatıcı. monokrom ve içe bakan bir başyapıt.

    3. synecdoche, new york (2008, charlie kaufman)

    bir tiyatro yönetmeni, hayatını birebir yeniden inşa etmeye çalışır. dev bir sahne kurar, kendi hayatını oynar, sonra o hayatın içindeki başka karakterleri de yeniden yaratır… film sonsuz döngülerle ilerlerken, izleyiciye de şu duyguyu verir: ne yaparsan yap, sonunda herkes unutulacak.

    4. the turin horse (2011, béla tarr)

    günde sadece patates yenen, rüzgârlı taş bir evde, hiçbir şeyin değişmediği 2 saat 30 dakikalık bir kıyamet öncesi sessizliği… her şeyin tükenişi, her gün tekrar eden boğucu rutin. tam anlamıyla “kocaman bir hiç” duygusu.

    5. je, tu, il, elle (1974, chantal akerman)

    genç bir kadının günlerce yalnız başına duvarda yazı yazması, şekersiz kaşık kaşık şeker yemesi, yalnızlığıyla boğuşması… kadının yolculuğu da ilişkisi de bir yere varmaz. boşluk, sıradanlık ve tekinsizlik iç içedir.

    6. barton fink (1991, coen kardeşler)

    yine coen'lerden. yazmak için bir otele kapanan yazarın başına gelenler… hiçbir yere varmayan diyaloglar, çözülemeyen bir gizem, alevler içinde yanan bir son. tüm film boyunca bir şey olacakmış gibi hissedersin ama sonuç: “hiç”.

    7. the stranger/yabancı (1967, luchino visconti)

    albert camus'nün “yabancı” romanından. bir adam, annesinin ölümüne ağlamaz, sevdiği kadına “seni sevmiyorum ama evlenirim” der ve sonunda bir arap'ı öldürür. hayatın absürtlüğü ve toplumun “duygu kuralları” bu filmde çarpıcıdır.

    8. no reason / keine ahnung(2020, oliver hirschbiegel)

    hayatının anlamını kaybetmiş bir kadın, bir gün uyanır ve her şey yavaş yavaş yok olmaya başlar. ne insanlar ne duygular kalır. her şeyin soyutlaştığı bir distopya gibi.

    9. the bothersome man(2006, jens lien)

    bir adam trenle bir şehre gelir. herkes naziktir, yemekler güzeldir, ama hiçbir şeyin tadı yoktur. ne aşk, ne acı, ne sevinç. her şey “boş”. bu rahatsız edici ütopya, insanın duygularını bastırmasının karanlık bir alegorisi.

    10. meek's cutoff(2010, kelly reichardt)

    bir grup insan çölde kaybolur. harita yok, su yok, umut yok. diyalog az, beklenti büyük ama sonu yok. minimal anlatımıyla “boşluğun sineması”.
hesabın var mı? giriş yap