roma imparatorluğu
663 entry daha
- roma'nın dünyasını anlamak için her şeyden önce merkezini kavramak gerekir. merkez akdenizdi. biz bugün bu ismi kullanıyoruz ama romalılar için orası mare nostrum yani bizim denizimizdi. bir coğrafi tanımdan çok öte sahiplenmenin ve bir hakimiyetin ilanıydı. roma imparatorluğu'nun adeta atardamarıydı mare nostrum. mısır'dan gelen tahıl gemileri roma şehrinin aç kalmasını engellerdi. hispania'dan çıkarılan gümüş ve kurşun ekonomik sistemi beslerdi. yunanistan ve anadolu'dan sevk edilen mermerler tapınakları ve sarayları süslerdi. kısacası imparatorluk deniz sayesinde birbirine bağlıydı. romalı bir tüccar için mare nostrum sonu bucağı belli, limanları bilinen, rüzgarları tahmin edilebilir, nispeten güvenli bir otoyoldu. bu sularda yolculuk etmek medeniyetin içinde kalmak demekti.
ama her otoyolun bir çıkışı her bilinenin bir sınırı vardır. roma'nın otoyolunun sonu bugün cebelitarık boğazı olarak bildiğimiz ve romalıların efsanelerle süslediği herkül sütunlarıydı. mitolojiye göre herkül medeni dünyanın sınırlarını işaretlemek için bu sütunları dikmişti. rönesans döneminde bu sütunlarla özdeşleşen ve antik dünyanın sınır fikrini simgelediği düşünülen bir motto ortaya çıktı. latince non plus ultra yani daha ötesi yok. bir coğrafi işaretten çok bir zihinsel pranga olarak bu iki kelime yorumlandı. medeniyetin, aklın, düzenin ve tanrıların korumasının bittiği kaosun, bilinmezliğin ve canavarların başladığı yerin ilanı gibi görüldü.
herkül sütunlarını geçen bir gemi artık bizim denizde sayılmıyordu. romalı coğrafyacıların oceanus atlanticus adını verdiği fakat popüler hayal gücünde bir mare incognitum yani bilinmeyen deniz olarak yaşayan korkutucu bir alana adım atmış oluyordu. haritaların kenarlarındaki beyaz boşluklar korkularla doldurulurdu. dev deniz yılanlarının, gemileri yutan girdapların pusuda beklediğine gökyüzünü hiç terk etmeyen bir sis tabakasının her şeyi yuttuğuna dair anlatılar dolaşırdı.
işin ilginç yanı eğitimli romalıların dünyanın düz olmadığını küre biçiminde olduğunu yunanlardan * * * beri biliyor olmalarıydı. eratosthenes mö 3. yüzyılda dünyanın çevresini şaşırtıcı bir isabetle hesaplamıştı. yani roma'nın entelektüel eliti için dünyanın kenarından düşmek korkusu bir hurafeden ibaretti. fakat bilginin halk arasında ne kadar yaygın olduğunu bilmiyoruz. fakat haritalardaki korku öğelerinden anlaşılacağı üzere yaygın varsayımında bulunabiliriz. böyle olunca oceanus atlanticus'un korkutuculuğunu yüzyıllarca beslendi.
korku denizinin kıyısında dünyanın sonu fikrini somutlaştıran birçok nokta vardı. bunlar arasında antik kaynaklarda en sık anılanı, portekiz'deki promontorium sacrum yani kutsal burun. yani bugünkü cabo de sao vicente. coğrafyacı strabon geographica adlı eserinde bölgeyi canlı bir dille anlatır. ona göre burası avrupa'nın değil, bilinen tüm yerleşik dünyanın * en batı noktasıydı. anlatısı mistik bir deneyimin raporuydu. strabon güneşin okyanusa batarken devasa bir kor halinde sulara gömüldüğünü ve çıkardığı keskin cızırtı sesinin latince sibilus duyulabildiğini aktarır. ayrıca yerel halkın inancına göre güneşin burada normalden yüz kat daha büyük göründüğünü de ekler.
romalıların oceanus atlanticus’un sistematik biçimde keşfetmemesinin nedeni ise korkuların ötesinde pratik gerçekliklere dayanıyordu. gemi teknolojileri bu iş için elverişli değildi. imparatorluk donanmasının bel kemiğini oluşturan hafif ve çevik liburnalar ya da ticaret gemisi corbitalar, akdeniz'in rüzgarları ve nispeten sakin suları için tasarlanmıştı. atlantik'in dalgaları ve öngörülemeyen fırtınaları karşısında kırılgandılar. yine de tabi ki romalıların atlantik'e hiç çıkmadığı anlamına gelmesin. britanya'nın fethi için (ms 43) ve batı afrika kıyıları boyunca yapılan sınırlı ticaret girişimleri gibi istisnalar vardır. ama bu yolculuklar kıyı seyrine dayanıyordi. okyanus keşfi hedeflemiyordu. ayrıca akdeniz içinde bile alexandria ostia hattındaki tahıl taşımacılığı gibi uzun, açık deniz kesitleri ve kızıldeniz üzerinden hint okyanusu ticareti gibi örnekler mevcuttu. yani romalılar gerektiğinde açık denizlere de çıkabiliyorlardı fakat bunu sistematik keşif motivasyonuyla yapmıyorlardı.
en büyük diğer engelleri navigasyon tekniklerinin sınırlı olmasıydi. pusula avrupa'da henüz bilinmiyordu. enlem kabaca hesaplanabiliyor, boylamı doğru ölçmenin ise bir yolu yoktu. haftalarca kara görmeden okyanusta seyahat etmek, kaybolma ve açlık riskini artırıyordu. üstelik ekonomik teşvik yoktu. roma'nın ihtiyaç duyduğu hemen her şey mare nostrum havzasında mevcuttu. risk büyük, potansiyel ödül ise belirsizdi. böyle bir durumda maceraya kalkışmanın anlamsızlığı gayet anlaşılır.
ama 15. yüzyılda her şey değişmeye başladı. portekizlilerin prens henrique'nin himayesinde 15. yüzyılın ilk yarısında başlattığı atlantik keşifleri (1415te ceuta'nın alınması, 1419 civarında madeira, 1420lerde azorlar vb.) bir eşikti. ardından 1453te konstantinopolis'in osmanlılar tarafından fethi doğu'nun zenginliklerine giden ticaret yollarının kontrolünün değişmesiyle, portekiz ve ispanya'yı hindistan'a ulaşmak için okyanus üzerinden yeni rotalar aramaya iten güçlü katalizörlerden biri oldu. artık oceanus atlanticus'a açılmak için çok somut bir ekonomik motivasyon vardı.
roma'nın kurduğu ya da roma döneminden miras kalan diyelim zihinsel duvar yaklaşık 1500 yıl sonra nihayet yıkıldı. değişimi en iyi özetleyen ise kutsal roma imparatoru 5. karl'ın (ispanya kralı 1. carlos) 1516da benimsediği slogandır. plus ultra yani daha ötesi var. herkül sütunlarıyla ilişkilendirilen non plus ultra uyarısına bilinçli bir meydan okuma. ayrıca bugün ispanya'nın resmi sloganı olarak da yaşamakta.
eğer bir gün yolunuz iber'in batı kıyılarına düşerse denize baktığınızda dalgaları değil bir zamanlar bir süper gücü yerinde tutan ama yeni bir çağın kaşifleri tarafından yıkılan o görünmez duvara da baktığınızı unutmayın.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek, oylamak, mesaj yazmak için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap