2914 entry daha
  • oynamadığı ip kaldı mı bu cambazın?
  • fatih’i mi aklamaya çalışıyorsun sen ya, ne işin var itin köpeğin platformunda?

    iyice saçmalamaya başladı..
  • bizim ahmağımız çoktur, çabuk unutur
    iki kuruş zam yaparsın, onun görüşüne paralel bir fikir beyan edersin hatırlatsan da hatırlamak istemez...

    kızını kaybetmiş anneye bağırıp çağırıp, azarladığını utanmasa saldıracağını ne çabuk unuttunuz da gündem ettiniz yine

    kızını kaybetmiş kadından nemalanmak isteyip "dovlot oldordo dovlot" diye şov yaptığını ben unutmadım, unutmam. o devlet öldürdü devlet diye yırtınacağın yer acısı taze annenin karşısı değildi... o işi yapmak için yüzlerce fırsatın olacaktı halbuki...

    görüşü de siyaseti de kendisinin olsun, önce insan evladı olsun
    hatırlatmak da bizim boynumuzun borcu
    (olayın tamamının olduğu videolar kaldırılmış maalesef, olaydan küçük bir kesit var sadece)
  • dinsiz ile imansızın eşleştiği bir dünyada kendine rol biçti yardırıp gidiyor. ne yazık ki ikisini de sevmiyorum dinsizi de imansızı da istemiyorum
  • bugün gayet güzel konuşmuş f altaylıda
  • belirli aralıklarla aktrollerle faşistlerin el ele lince kalktıkları siyasetçi.

    modern siyasi arenanın, özellikle de yeni medyanın anonim ve hızlı döngüsünde, "eleştiri" adı altında sunulanın çoğu zaman politikaya dair bir tartışmadan ziyade, kasıtlı bir itibarsızlaştırma ve karakter suikastı kampanyasına dönüştüğünü gözlemlemek giderek daha sıradan hale geldi. sözlükte de sera kadıgil’e yöneltilen ve eleştiri kisvesi altında dolaşıma sokulan bu ifadeler tam da bu bulanıklaştırılmış çizginin tipik bir örneğini oluşturuyor; burada amaç, politik duruşun analizinden ziyade, bireyin kamusal imajının sistematik bir şekilde tahrip edilmesidir. bu söylemleri mercek altına aldığımızda, derinlikli bir politik değerlendirmenin izlerine rastlamak mümkün değil. aksine, karşımıza çıkan, içeriği tamamen boşaltılmış, salt kişisel nefrete ve önyargıya dayalı, yapısal olarak yıpratma amacı güden bir saldırılar yumağıdır. bu ifadelerin hiçbirinde kadıgil’in meclis’teki somut bir oyu, sunduğu bir yasa teklifinin içeriği, bir komisyon çalışmasındaki katkısı veya sosyal politikalara dair önerilerinin analizi gibi politik faaliyetlerinin nesnel bir değerlendirmesi bulunmuyor. ortada iktidarın yaptığı gibi yolsuzluk, rüşvet veya kanıtlanmış bir yasa ihlali gibi somut ve ağır bir suçlama da yok. bunun yerine, saldırılar tamamen kadıgil’in kimliğine, varsayılan niyetlerine, karakterine ve hatta fiziksel görünümüne odaklanarak ("ponçik görünümlü uyuz kadın", "itici") onu politik tartışmanın meşru bir aktörü olmaktan çıkarmayı hedefliyor.

    bu saldırıların söylemsel araçları incelendiğinde, modern siyasi iletişimdeki kirli taktiklerin bir katalogunu görmek mümkün. en belirgin olanı, ad hominem saldırısıdır: fikirlerin veya eylemlerin tartışılması yerine, doğrudan kişinin kendisi "itici", "uyuz" gibi küçültücü ve aşağılayıcı sıfatlarla hedef alınıyor. bu, tartışmayı kişiselleştirerek ve duygusal bir nefrete çekerek rasyonel diyaloğu imkansız kılıyor. ikinci taktik, tarihsel bağlamı çarpıtarak kullanılan niyet okuma ve komplo teorisidir. "zararlı cemiyetlere üye olacağını düşündüğüm tip" veya "atatürk'ün hitabındaki dahili bedhahların önde gideni" gibi ifadeler, hiçbir somut dayanağı olmayan, tamamen spekülatif ve kötü niyetli bir tarihsel analojinin arkasına sığınarak hedefi "vatan haini" gibi ağır ve tehlikeli bir kavramla eşleştiriyor. bu, kara çalmanın en zehirli biçimlerinden biridir. üçüncü olarak, straw man safsatası devreye giriyor: kadıgil'in savunduğu veya savunmadığı hiçbir somut politik pozisyona atıfta bulunulmaksızın, ona "ülkeyi bölecek" gibi aşırı ve gerçek dışı bir niyet atfedilerek, bu uydurulmuş pozisyona saldırılıyor. bu, gerçek fikirlerle mücadele etmekten kaçınmanın kurnaz bir yoludur. dördüncü taktik, "whataboutism" ve gündem saptırmadır. ahmet minguzzi vakası veya suriye politikası gibi tamamen farklı ve bağlantısız konular ("mağdurun ırkına ve siyasi görüşüne bakar", "hdp hakkında yorum yapmış mı") gündeme getirilerek, kadıgil'in o anki söylemi veya politikası tartışılmaktan kaçınılıyor ve onun "samimiyetsizliği" üzerinden yeni bir saldırı hattı açılıyor. son olarak da, kategorik etiketleme ve ideolojik yaftalama başrolde: "solcu görünümlü azınlık faşisti", "kürtçü", "yazlık solcusu", "bozuk zihniyet", "demagog" gibi birbirine zıt veya içi boş ideolojik klişelerle birey, tartışılmaz ve meşruiyetsiz bir kutuya hapsediliyor. "faşist" yaftası özellikle ironiktir, çünkü bu saldırıların kendisi faşizan söylemin dışlama ve nefret diline fazlasıyla yakındır.

    oysa yapıcı bir politik eleştiri, tam da bu söylemlerin eksik bıraktığı zeminde şekillenir. "kadıgil'in şu tarihli şu yasa teklifinde önerdiği sosyal güvenlik düzenlemesi, mevcut ekonomik veriler ışığında şu nedenlerle sürdürülemez" veya "meclis'teki şu oylamada aldığı tutum, daha önce şu konuda savunduğu ilkelerle şu açıdan çelişiyor" gibi bir yaklaşım, politikacıyı hesap verebilir kılar ve seçmenin bilinçli karar almasına hizmet eder. sunulan örnekler ise bu standardın fersah fersah uzağında kalıyor. buradaki niyet, kadıgil’in politik argümanlarını çürütmek veya alternatifler sunmak değil, onu tamamen siyasi diyalog alanının dışına itmek, "itici" ve "meşruiyetsiz" kılarak görüşlerinin duyulmasını veya ciddiye alınmasını engellemektir. bu, politik rakipliktense kişisel imha taktiğidir.

    bu tür sistematik karakter suikastları ve yıpratma saldırılarının zararı sadece hedef alınan siyasetçiyle sınırlı değildir. demokratik toplumun can damarı olan sivil ve rasyonel tartışma kültürünü kemirir. seçmenin, politikacıların performansını ve fikirlerini nesnel kriterlerle değerlendirme hakkını gasp eder. siyaset kurumunu, kişisel çekişmeler ve nefret söylemi bataklığına sürükleyerek toplumsal güveni aşındırır. en tehlikelisi, bu gürültü kirliliği, toplumun asıl konuşması gereken hayati sorunları – eşitsizlik, adalet, ekonomik kriz, hukuksuzluk – perdeleyerek kutuplaşmayı derinleştirir ve kolektif akla ket vurur. sera kadıgil örneğinde somutlaşan bu saldırılar, eleştirinin değil, siyasetin kendisini zehirleyen bir nefretin tezahürüdür, demokrasinin varlığı için bunları teşhis etmek ve reddetmek, sağduyunun gereğidir.
  • oylarımla seçtiğim beni temsil eden tek milletvekili. bana bu bozuk demokraside temsil edilme memnuniyetini yaşatabildiği için kendisine teşekkür ediyorum. birileri halka inmiyor halkı temsil etmiyor yazmıştı. evet ben de halkım ve kılıçdaroğlu'nun koyduğu deva veya gelecek adaylarına oy atıp, attığım oy cumhuriyeti mi yıkıyor lan diye gergin bir bekleyişte olmaktansa benim için savaşacak birine oy verdiğim için çok memnunum. bir de zararlı cemiyet dahili bedhah falan diyen densizler olmuş, evet kendilerinin verdikleri oyun akıbetini ve desteklediği vekillerin icraatlerini çok merak ediyorum.
  • burada dürüst, cesaretli, adalet savaşçısı gibi bir sürü övgü girilince yasemin minguzzi'ye destek vermiş zannettim. öyle bir şey yokmuş. interneti taradım. bu konuda olay olduğundan beridir 6 aydır tek laf etmemiş.

    kadın avukat. kadına şimdi kişisel bir laf etsem dava açar uğraşamam, bu tarz insanlar eleştiriden nefret eder. benim derdim de böyle kolpa politikacılarla değil zaten. benim derdim şu kadın gibileri bu kadar öven iki gram beyni olmayan geri zekalı çoğunlukla ilgili. allah böyle şakşakçı yalaka beyinsizlerin hepsinin belasını versin, iki yüzlü pis insanlar ya. sizin adalet anlayışınızın da allah belasını versin.
  • muhalafeti en itici olan siyasetçilerden biri.
    yayını seyredip vakit kaybetmek istemeyrnler için özet geçeyim.

    hamide teyzeyle nöbet check.
    kürt güzellemesi check.
    dünya halkları söylemi check.
    kolpadan sinirlenme check.
    hamide teyzeyle nöbet check.
  • bagiran kadin.
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap