travma yaratan film sahneleri
266 entry daha
- “travma” temalı filmler, bireylerin yaşadığı derin psikolojik sarsıntıların – savaş, taciz, kayıp, istismar, yalnızlık, bastırılmış geçmiş ya da toplumsal felaketlerin – kişiliklerine nasıl yansıdığını işler. bu filmler çoğu zaman karakter odaklıdır; sessiz bir çöküş, bastırılmış öfke, geçmişle yüzleşme ya da zihinsel çözülme üzerinden ilerler.
1. waltz with bashir (2008, ari folman)
israil'in lübnan işgalinde askerlik yapan bir adam, hatırlayamadığı anıları yeniden canlandırmak ister. rüya, gerçek, animasyon ve belgeselin iç içe geçtiği bu film, savaşın bireyde bıraktığı psikolojik izleri tarifsiz bir biçimde resmeder.
2. mysterious skin (2004, gregg araki)
iki çocukluk arkadaşı, yıllar sonra buluşur. biri seks işçisidir, diğeri uzaylılar tarafından kaçırıldığına inanır. gerçekte olan ise çok daha karanlık ve acı vericidir. travmanın farklı tezahürlerini, gözünü kaçırmadan ama estetik bir anlatımla sunar.
3. the tale(2018, jennifer fox)
yönetmenin kendi hayatından yola çıkarak çektiği bu filmde, bir kadın çocukken yaşadığı cinsel istismarı yeniden hatırlar ve parçaları birleştirmeye çalışır. zaman çizgisi sürekli oynar çünkü travma, hatırlamayı da çarpıtır.
4. breaking the waves(1996, lars von trier)
dindar bir kadının, felçli kocası için kendini feda edişi. aşk mı, kendini yok ediş mi, yoksa çocukluk travmalarının dışavurumu mu? trier'in ruh acısıyla örülü anlatımı ve emily watson'ın yürek burkan performansı unutulmaz.
5. we need to talk about kevin (2011, lynne ramsay)
bir anne, oğlunun işlediği bir okul katliamının ardından toplumun nefretini üstlenir. ama asıl acı, oğlunu hiçbir zaman “sevememiş” olmasında gizlidir. suçluluk duygusu, ebeveynlik ve bastırılan öfke bu kadar mı sarsıcı anlatılır?
6. come and see (1985, elem klimov)
ii. dünya savaşı'nda bir çocuğun gözünden, belarus köylerinin nazilerce yok edilişine tanık oluruz. film boyunca çocuk yavaş yavaş yaşlanır, yüzü çöker, ruhu tükenir. travmanın gerçek zamanlı evrimi.
7. requiem for a dream (2000, darren aronofsky)
bağımlılık, umut ve çöküş. her karakterin bir “kurtulma” arzusu vardır ama hepsi daha da batar. müzik, kurgu, oyunculuk… travmanın görsel-işitsel anlamda vücut bulmuş hali.
8. son of saul (2015, laszlo nemes)
auschwitz'te bir yahudi mahkûm, ölen çocuğunu gömme çabasıyla insani duygularını korumaya çalışır. film, karakterin göz hizasından anlatılır; neyin gösterilip neyin gösterilmediği çok önemlidir. travma izleyicinin içine fiziksel olarak siner.
9. dogtooth (2009, yorgos lanthimos)
çocuklarını dış dünyadan izole eden bir aile… gerçeklik, dil, beden, aidiyet hepsi çarpıtılır. sistematik istismar sonucu oluşan patolojik kişilikler, sıradan bir evin içinde sessizce şekillenir.
10. the piano teacher (2001,` michael haneke)`
bir müzik öğretmeni… dominant annesiyle yaşar, cinselliğini bastırır, günlüğüne şiddet fantezileri yazar. haneke, travmanın görünmez ama son derece zehirli etkisini buz gibi bir soğukkanlılıkla gösterir. - (bkz: the coffee table)
ilk 15 dakikasından sonrasını izleyemedim zaten. hayatımda rahatsız olduğum için izleyemediğim iki filmden biri. diğeri de:
(bkz: the skin ı live ın)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek, oylamak, mesaj yazmak için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap