türkiye
16375 entry daha
- kurtuluş savaşı devam ederken ve lozan henüz imzalanmamışken ingiltere'de yani dönemin en büyük gücünün meclisinde de osmanlı-türkiye tartışmaları devam etmekteydi. sanırım sakarya savaşı kazanılmış ve yunanistana verilen paralar da sorgulanmaya başlamış. bu kayıtları incelediğinizde adamların kaygılarını ve bakış açılarını da görebiliyorsunuz. ama en çok dikkatimi çeken dışişleri bakanının ettiği bir laf oldu. herkes kemalin şürekasını sertçe eleştirip cevap verilmesini söylerken bu adam kürsüye çıkıyor ve çok ilginç bir tespitte bulunuyor: "for the first time in their long history, the turks are forming a homogeneous national state, united in purpose and spirit " charles townsend olabilir ismi tam anımsayamadım şimdi ama bu gerçekten çok farklı bir bakış açısı döneme göre.
türkiye kurulurken ve elbette bölge yüzyıllardır turchia ya da benzer şekillerde anılırken de halkın bir türklük bilinci ya da bir etnik bakış açısı yoktu. reaya işte herkes. bu bir gerçek. cumhuriyet kurulurken de bu böyledir. ancak cumhuriyetin olayı biraz da budur: bir ulus inşa etmek. ancak bunu etnik temelden ziyade vatandaşlık seviyesinde yapmak. ortak bir kültür ortak bir yaşam biçimi inşa etmek. inşa etmek diyorum çünkü bunlar cılız filizler haricinde yoktu. kimse ne kim olduğunu biliyor ne dinini biliyor ne de nerede olduğunu biliyordu. bir vatandaş yaratıldı önce: türkiye cumhuriyeti vatandaşı olan herkese türk denir. inanın bunu ilk söylediklerinde ne toroslardaki köylü ne adandaki efnaf ne de bursadaki zangoç bunun ne olduğu hakkında tek kelime bilmiyordu. nasıl kurtuluş mücadelesi ve cumhuriyet sıfırdan inşa edildiyse vatandaşlık da sıfırdan inşa ediliyordu: burası bizim vatanımız, adı türkiye ve vatandaşlarına da türk deniyor o halde biz de türküz. yoksa avşar mısın manav mısın çeçen misin yoksa çerkes sürgünü müsün ne olduğunun bir önemi yok. etnik olarak safkan olmadığın da açıkken bunlar üzerinde bir kimlik inşa etmek pratik olmadığı için bu yol tercih edilmişti.
tabi bunun çok net sebepleri vardı. bunu da muhakkak görmüşlerdi. çünkü bir vatan düşüncesi etrafında kenetlenmiş ve o gayeye iman etmiş milyonlarca insan -ulus- orayı da evini korur gibi koruyacaktır. vatan sağolsunlar, ölüme giden binlerce genç ve daha nicesi bu düşünceyle gittiler. ölümün kol gezdiği karakollara bile bile kaçmadan insanlar neden gider ve nasıl davulla zurnayla gönderilir ? hepsi bu inşanın sonucu işte. musulda ve sayısız başka yerde sayı ve silahça üstün ırak kuvvetlerinin bir avuç ışıd savaşçısından kaçması da bu ulus düşüncesinin yokluğundan kaynaklanıyor.
bu işi sulandıranlar etnik türklüğü somut bir gerçeklik gibi aramıza sokanlar oldu diyebiliriz. yani coğrafya ve kanla türklük arayanlar konuyu etnik bir temele dayandırarak düşünce olarak da ayrışmaya fırsat tanımış oldular. bugüne kadar gelen hikayenin de çatlağı işte tam olarak burada duruyor. ulus devlet düşüncesi halen gerçekliğini koruyor. bir vatan düşüncesi etrafında eşit vatandaşlık ilkesiyle yaşayan ve buna inanan 85 milyon insan varken böyle bir ülkeye dış bir tehditten ziyade müttefik muamelesi yapılabilmesinin nedeni tam olarak budur. en azından benim düşüncem bu yönde. çünkü kimse bu vizyona sahip vatandaşları olan bir ülkeyi yıkmakla uğraşmayı kar-zarar açısından verilmli bulmayacaktır.
ortada bu gerçek varken erdoğan'ın söylediklerini nasıl değerlendirmeliyiz ? hem bahçeli hem de erdoğan nasıl oluyor da bu yapıyı bozmak için uğraşıyor. anlık bir tehdit altında mıyız ? hayır. avrupayla aramızın daha kötü olduğu zamanlar olmuştu. amerikadaki adam erdoğana düşman değil. iran kendi derdinde. suriye bitmiş. ırak bitmiş. israil uzak. o halde bu yapay tehdit saçmalığını direk kenara bırakıyoruz çünkü uydurulmuş bir kavram. peki bu adamlar nasıl bu lafları ettiler ? nasıl buna inanıyorlar ? bunun tek açıklaması şu: o kadar zor durumdalar ki -imamoğlu operasyonu ve diğer her şey bunun ispatı zaten- önlerine güvenilir olduğuna inandıkları kişi ve kurumlardan gelen teklifleri kabul etmişler.
bu cumhurbaşkanlığı sistemi devam ederse yeni gelebilecek bir kişi erdoğanın imparatorluğunu hiç olmamışçasına yeryüzünden silebilir ve önüne gelen herkesi içeri attırıp müebbet aldırabilir. bu gücü vermek istemeyen kişi kurum artık her neyse ve her kimse ona gelen akıllıca ve mantıklıca görünen her teklifi kabul edebilir. ve görünen o ki bu teklifin/anlaşmanın şimdiye kadar şahit olduğumuz bir kısmı şunlardan oluşuyor:
1. pkk terörü bitecek (garantili)
2. anayasa değiştirilecek ve kürtlere (tombala araplara da) yer açılacak. ulus devlet kimliği yerine çok uluslu bir millet tanımlanacak.
3. öcalan çıkartılacak.
4. türkiyeye ırak ve suriyedeki belli bölgelerde askeri ve ekonomik faaliyet yetkisi verilecek. göz yumulacak. desteklenecek.
amerikan planları genellikle sıçmalarıyla ve kötü sonuçlanmalarıyla bilinir. ben bizimkilerin blöf yaptığını falan zannetmiyorum. chp hiçbir şart altında o masaya oturmamalı ve hiçbir şart altında bu planın bir parçası olmamalı. son sözü halk söyleyecek. bakalım 100 yıl necip milletimize yeterince eğitim/tecrübe vermiş mi göreceğiz. - ben artık ritmimi, duyarlılığımı, duygularımı neredeyse yitirdim. siz kalanlara başarılar.
maddi ve manevi sorunlarım var neredeyse her türk vatandaşı gibi, bunlarla uğraşıyorum, işime gidiyorum, bir sevgilim varsa onu mutlu etmeye çalışıyorum, aileme zaman ayırmaya çalışıyorum, zamanım ve param kalırsa da hobilerimle, zevklerimle vaktimi dolduruyorum.
tüm bunları yapmaya çalışmak zorken bir de ülkenin dört bir yanını saran yangınlar, lgs skandalı, mattia, ekonomik kriz, kartalkaya yangını, kadın cinayetleri, ülkede gitgide artan kürt problemi, mafyalar, yolsuzluklar, hukuksuz şekilde zindana atılan gazeteciler ve bürokratlar, gazze'de yapılan soykırım, maden yasası, halkın toprağının ve parasının peşkeş çekilmesi, mülteciler, hastanelerde randevu bulunamaması, nitelikli beyinlerin göçü. bakın daha bir bu kadar olay sayabilirim. ben kendi adıma bittim. bu konuları eşle dostla konuşmak, ekşi'ye yazmak, story atmak, tepki göstermek falan.
artık kendimi de suçlar hale geldim bir noktada. yangınlarla ilgili bir story atarsam ama hukuksuz tutukluluk için atmazsam kendimi kötü hissediyorum. kendimi kötü hissetmemek için tepki gösterdiğim her konuda story atsam 500 tane story olur.
story atmak bir işe mi yarıyor diyeceksiniz. biliyorum yaramıyor. sadece sahte bir öfke boşaltımı sağlıyor. ne kadar aktrol yapılanması haline de gelse hala türkiye'nin görece en etkili yeri burası, buraya yazıyoruz anca.
dün bir programda kadın cinayetlerine karşı toplumun eski tepkisinin ve duyarının olmadığına dair bir saptama yapıldı. saptamaya katılmakla beraber eksik olduğunu düşünüyorum. düz vatandaş, iyi niyetli stk'lar, kuruluşlar vs. artık yetişemiyoruz. bu duyarsızlaşma ise evet duyarsızlaştık ama bir haberi alıp kamuoyu baskısı kuramadan bir başkası oluyor. lsd almış gibiyiz, sürekli yeni uyaranlar geliyor ve bir boka odaklanamıyoruz. pkk silah bırakacak deniyor, 3 yıldır cenazesi ortada olmayan bir şehidimizin cenazesinin yeri söyleniyor, 19 askerimiz o mağaraya giriyor ve 12 şehit veriliyor. objektif bütün uzmanlar bunda bir şüpheli durum var diyor, araştırılsın önerisi meclise gidiyor ama akp-mhp oyları ile reddediliyor. delirmeden durmamız mucize (ya da komple delirdik ve histeri ülkesinde yaşıyoruz).
kendimi kötü hissetmekten çok sıkıldım. gece sarhoş olup erken yatıyorum sabah bir kalkıyorum eskişehir'de yangın olmuş, 11 çalışan ölmüş. artık üzülemiyorum bile çünkü muhtemelen sürekli üzgünüm. şaşırma yetimi kaybettim, tepki veremiyorum neye tepki vereceğimi bilmiyorum. cenin şeklinde yere kapanıp yediğim dayağın mucizevi bir şekilde bitmesini bekliyorum.
dünyanın en güzel ve bereketli ülkesinde yaşıyoruz. doğuda göbekli tepe, karadenizde sümela, batıda zaten istanbul, güneyde başka ülkelerde olsa cennet diye tapacakları marmaris, bodrum, olimpos ve binlerce başka nokta. iklimi desen ne ararsan var. madeni var. iş gücü var. bereketli toprakları var. hiçbir ülkede olmayan kadar imkan var ve biz sadece işbilmezlik ve ihanet yüzünden dünyanın en güzel ülkesinde öfkeli, mutsuz, kıt kanaat geçiniyoruz. bu ülkenin hakkı bu değil.
atatürk'ün gençliğe hitabe'de bahsettiği günleri yaşıyoruz. bu ülke topla tüfekle işgal edilemedi ama yalanla, ihanetle, kültürel hegemonya ile işgal edilmek üzere. bir atatürk daha çıkar mı? açıkçası sanmıyorum ama türk insanı tarihte hep garip zamanlarda garip tepkiler vermiş çok da öngörülemeyen bir halk. kafamız maalesef uzun vadeli plan yapmaya ve ayak oyunlarına basmıyor. bugün ülkenin geldiği durumun tohumlarının 80 yıl önce atılmaya başladığını anlatamadık çoğu kişiye. artık o tohumların hasadını toplama zamanı geldi atanlar tarafından, bize de düşen bunu engellemek. nasıl yapacağız, inanın bilmiyorum. - çoğu anlamda bitik ülke ve toparlaması da mümkün değil.
halk muhteşem bir hızla fakirleşmeye devam ediyor ama çıt ses yok.
maaş kesintileri, kdv, ötv ve ondan alınan ayrı kdv gibi deli saçması vergilere rağmen ülke belini doğrultamıyor.
hoş en büyük sorunu bu değil bana kalırsa ama millet yaşam mücadelesinden diğer şeyleri düşünecek durumda değil. gerçi o diğer şeyler hiç umurlarında olmadıkları için böyle olmuşta olabilir. - artık uzatmaları oynayan ülkedir. ne hukuk var, ne sağlık, ne liyakat ne ekonomi ne üretim ne şu ne bu...
herkes birbirine düşürüldü, kimsenin kimseye tahammülü yok, hoşgörüyü, saygıyı, sevgiyi bu topraklardan söküp attılar. her şey örgüt olmaktan ve şiddetten ibaret artık bu topraklarda.
hakkımı buna sebep olan, olanları destekleyen kimseye (annem - babam, kardeşim veya olursa bir gün kendi öz çocuğum da dahil) helal etmiyorum. - şaka maka adının tersine türklere baskı ve eziyet edilen bir ülke haline geldi.
- beni tefe koyarlar ve aktroll ilan ederler ama problemleri hızla "çözülemez" noktasına doğru giden, belki de çoktan gitmiş ülke.
bir mucize oldu ve imamoğlu içerden çıkıp cumhurbaşkanı oldu diyelim, çözmesi gereken irili ufaklı onbinlerce sorun olacak, onbinlerce. bu sorunları çözmeye çalışırken ilk başta elindeki kadronun en az %80'i akp ile ilişkili olacak (kimi gönülden seviyor, kimi iş için minnet duyuyor, kimi de mecbur öyle olmuş).
bu sorunlarla uğraşırken hiç kimsenin çoktan kapıya dayanmış olarak kuraklık, çölleşme, orman yangını gibi sorunlarla uğraşmaya vakit olamaz. hatta bu sorunların çözümü var mı ondan bile emin değilim sonuçta tüm dünya aynı tehditlerle karşı karşıya ve her sene bunlar hala yaşanıyor.
ben şahsen akp'nin enkazının da hiçbir zaman düzelmeyeceğini düşünüyordum ama 19 mart sonrası imamoğlu ve çalışma arkadaşlarını yakından tanıyınca bu konularda (ekonomi, hukuk, güvenlik, liyakat vs.) biraz fikrim değişti. ama ülkeyi bekleyen ekolojik sorunlar ve felaketler... insanlar akp'den kurtulsa bile bir oh çekemeden hepsi ülkenin üstüne çökecek.
yani akp gitsin tabii ama ondan sonra bile ülkenin kaderi (eğer varsa) allah'a kalmış olabilir.
her zamanki türk insanı bilinçsizliği olarak da bunlar kimsenin umrunda değil. muhtemelen musluğu açınca suyun akmadığı bir zamana kadar da olmayacak. - haftada en az iki üç kere depresif, moral kırmak için hususi yazılmış psy-op entrilerin debeye sokuşturulduğu başlık.
öldük bittik kapatalım dükkanı de mi, nasıl da istersiniz ama
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek, oylamak, mesaj yazmak için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap