birini anlamak mı daha zor kendini anlatmak mı
- birini anlamak çok daha kolay gelir kendime nazaran. ama bunun için de o insanın net olması lazım. neyse derdi, tasası onu samimiyetle anlatıyor olması gerekir. kendini anlamayan insan içindeki buhranı da anlatamaz. yani sizinle ilgili bir problem de olsa sizin dışınızda gelişen bir mevzu da olsa anlatmaya değer her şey anlatılıp paylaşılmalı. hikayeler merak uyandırıp insanı gizlerine doğu çeker. yeter ki onu anlatacak bir insan olsun, dinleyecek on kişi ile kendini göstermeden kulak verecek yüz kişi anında dahil olur meseleye.
- bir insan öz gözlem yapamaması ve hafızasının sınırlı olması gibi nedenlerle kendini anlayamaz. böyle biri, başkasına kendi kendini anladığı kadarıyla anlatabilir ancak. anladığı kadarının da çok az bir kısmını karşı tarafa doğru şekilde ifade ederek aktarabilir. o da kulaktan kulağa oynamak gibidir, eniyle sonu benzemez. böylece tam anlaşılamaz. mümkün değil yani ikisi de.
- "ne konuda" sorusunun yanıtı netleştirilmedikçe hakkında konuşmaya değer görmediğim başlıktır.
"birini böyleee komple anlamak" diye bir şey yoktur. veya "kendini tamamiyle anlatabilmek" diye de. daha sen kendini ne kadar tanıdın, bildin, anladın da bir de bunu başkasına anlatabileceğini sanıyor, bu da yetmiyor bir de anlamadıklarını düşündüğün için kendini rakıya vuruyorsun.
bazen insanların kendilerinde gördüğüm şeyleri bir şekilde onlara çaktırmadan, üstü örtük bir şekilde göstermeye çalıştığım olabiliyor, elbette zihinsel taciz etkisi sebebiyle kolay da olmuyor ama daha işin başında bile rahatsız oluyorlar, duvarları dikiyorlar. sorsan kimse onları anla(ya)mıyor. bırak başkalarını, önce sen kendini anlamayı başar.
çifte rabbimiz wacho'ların kutsal kitabı matrix'in kahin suresi, mutfak ayetinde duvarda ne yazıyordu? "kendini bil/tanı." "başkalarını tanı" veya "seni anlayacak kişiler bul" yazmıyordu.
yine de başta dediğim gibi "ne konuda" kısmı önemli. zaten "anlam" da çok önemli bir şey değil. insanın icat ettiği başka bir zamazingo. anlamaktan ziyade görmek daha önemli. avatar'da "i see you" sözü vardı mesela. çok hevesliyseniz "i see you" ne demek, onu anlamaya çalışmalısınız..
ve yine başta hakkında konuşmaya değer görmediğim desem de konuştum be. ne şanslısınız arkadaş. - uzun bir süre insanlara kendi doğrularımı anlatmakla uğraştım. ikna etmeye çalıştım. kimileri dinledi, kendi savlarını savundu. kimileri ise dinledi, hak verdi.
ama günün sonunda olması gereken oldu: herkes kendi bildiğini okudu.
benim de bunu anlamam uzun sürdü.
ve işte tam da bunu idrak ettiğimde, kendimi anlatmayı, doğrularımı savunmayı bıraktım.
zaten yıllar önce insanın anlam arayışı’nı okuduktan sonra, insanları da anlamayı bırakmıştım.
çünkü bazen birini anlamaya çalışmak, kendi zihninde yabancılaşmaktan başka bir şey değil.
dolayısıyla bu mesele, iki ucu çoklu bir değnek.
nereden tutarsan tut, elinde kalıyor.
üç maymunu oynayabilmek, bazı insanlar için basit bir kaçış gibi görünür.
ama aslında her şeye maruz kalmak yerine; seçici bir körlük, sağırlaşma ve suskunluk geliştirmektir bu.
kimi bunu “kaybetmek” sanır. oysa bazen bu, hayatta kalmanın tek yoludur.
ez cümle...
üzeyir abi’nin dediği gibi, "bir ara çok konuştum, hiç faydasını görmedim, bıraktım." - başkasını anlamak daha zor tabi ki hele ki aşırı ketumsa veya üstü kapalı konuşuyorsa ve davranıyorsa şayet
- kendinizi anlattığınızda anlayamıyorlar malesef.
- asıl zor olan, anlatmaya değer biriyle karşılaşmak ve anlaşılmayı gerçekten hak eden birine rastlamaktır.
kendini açıkça ifade edemeyen, duygularını saklayan veya bunları kelimelere dökemeyen, kendi bakış açısından kurtularak empati yapamayan, karşısındakinin yaşadığı, öğrendiği, inandığı değer ve yaşantılara saygı duymayan kişiler anlamakta zorlanır.
bazı insanlar da ne hissettiğini, ne düşündüğünü tam olarak bilmez; içi karışıktır. kelimeler yetmeyebilir ya da yanlış anlaşılma korkusu engel olabilir. anlatmak bazen savunmasız, çırılçıplak kalmak demektir, bu da cesaret ve güven ister. cesaret gösteremez, güven duyamaz.
ne yapmalıyız?
1. önce kendimizi anlamalı, hislerimizin ve düşüncelerimizin kaynağını ve sebebini bulmalıyız. ne istediğimizi ve istemediğimizi kendimize sık sık sormalı ve sonunda bunları mutlaka bilmeliyiz. çünkü kendini tanımadan başkalarını
anlamak da kendini doğru ifade etmek de mümkün değildir.
2. dinlemeyi gerçekten öğrenmeliyiz. görünen kelimelerin altındaki görünmeyen hisleri de dinleyebilmeliyiz. anlamaya çalışmak demek; yargılamak, düzeltmek ya da hemen cevap vermek demek değildir.
insan insanı yanında yalnızca susarak da anlayabilir.
3. basit ve net olmalıyız. sadelikli duygularımızı süslü satırlara veya çok bilinmeyenli denklemlere boğmamalıyız. onlar dizelere saklanmış söz sanatları ya da x'i yalnız bırakınca bulunabilecek gizli değer değildir.
4. doğru zaman ve doğru kişiyi seçebilmeliyiz. hatta doğru kişiyi seçsek bile doğru zamana denk getiremediğimiz için anlaşılamayabiliriz. o nedenle doğru kişinin anlamaya hazır olduğu, güvenli ortamda bulunduğumuz bir zamanda anlatmalıyız.
şunu unutmamalıyız ki, her insan bizi anlamak zorunda değildir. bazı insanların kapasitesi ya da niyetleri sınırlıdır. bizi değil kendi yansımalarını dinlerler.
o yüzden de;
anlaşılmamak bizi değersiz yapmaz.
sadece henüz bizi gerçekten görmek isteyen biriyle karşılaşmadığımızı gösterir. - hangi kasınızın daha gelişkin olduğuna göre cevabı değişen soru. birini anlamak yüksek seviyede empati gerektirirken kendini anlatmak öz farkındalık ve anlatabilme kabiliyeti gerektirir.
empati kasınız gelişmişse karşınızdaki insanın söylemediklerini anlamak, duygusal alt metinleri yakalamak ve kopuk parçaları birbirine bağlayıp tutarlı bir anlam oluşturmak daha kolay gelir. bu ben değilim.
ama öz farkındalık kasınız güçlüyse, kendi karmaşık duygularınızı tanımlayabilir, parçalara ayırabilir, çözümleyebilirsin. anlatma becerisi ise duygularınızı ve fikirlerinizi çok daha geniş bir yelpazede, karşınızdaki kişiye göre yeniden organize ederek, doğru ve farklı şekillerde kavramsallaştırarak ve hatta kelimeleri dahi farklı seçerek anlatabilmenize olanak sağlar. yine de anlatmak da anlamak da, ne kadar uğraşırsanız uğraşın, içinizin kırık dökük bir temsili olmaktan öteye gitmez.
"bir insanın gerçek acısı, anlaşılmamış olmak değil, anlaşılmak korkusudur." - çok okuyan için anlamak kolay, kendini anlatmak zordur. çünkü kavramlarını karşıdakinin anlayabildiği ölçeye indirgemesi gerekir. indirgemek de onu ifade etmediği için vazgeçecektir.
okumayan için anlatmak kolay, anlamak zordur. okumayan insanın en temel kaygısı görülmek, önemsenmek, beğenilmektir. bu da dile, davranışa vurur, anlattıkça anlatır.
anlayamaz, çünkü anlamak duyu, duygu ve deneyimden elde edilen verilerin zihindeki anlamsal yatakta değerlendirilip bir context yaratması demektir. bu öyle real evrendeki deneyimlerle olacak şey değil. zihin içini ilmek ilmek örmen lazım. ördükçe içe giren her veri daha önce hazırlanmış anlamsal yatağa düşüp direkt sonuç elde eder.
ben ikisinde de sıkıntı çeken biri değilim fakat dünya, içinde yığınlarca biriktirdiği o fanilerini anlamak- anlatmak, potansiyel enerji kaybı. insanın doğa içindeki biyolojik varlığı değersiz değildir elbette ama modern dünyadaki profillerine koca bir dislikes çekiyorum.
neden?
çünkü insanlar asıl meselenin kimse onları görmüyorken yarattıkları o karakterin, erdemin, çizginin anlamlı olduğunun farkında değil. hala, şunca yaşlarına rağmen varlıklarına duyacakları saygının en önemli erdem olduğunun farkında değiller.
haliyle ben de varlığına değer vermeyen bir insanı ağaçtan daha kıymetli bulamıyorum. çemberimde ise ve anlatıyorsa, anlıyorum ama değerlerini tüm zaafiyetleriyle birlikte bir ağacın değerinin altına gömüyorum.
anlatmak mı? onu sadece gönlümün düştüğüne yapıyorum. bu dünyada kendimi sadece ona anlatıyorum. o beni anlayınca dünya kafi geliyor gözüme. - kendini anlamak.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek, oylamak, mesaj yazmak için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap