• kalabalığın uğultusu giderek artıyor, kasaba meydanı işini gücünü bırakıp beni seyretmeye gelen insanlarla dolup taşıyordu. bir ara dalmışım, yüzüme atılan bir yumurta beni kendime getirdi. başımı hafifçe kaldırıp kalabalığın gözlerindeki nefreti okumaya başladım. güneş tenimi yaktıkça yakıyor, dudaklarımda sırtımdaki yaraları aratmayacak çatlaklar açılıyordu. "suu" diyebildim umarsızca. bunun üzerine kalabalıktan çingene olduğu her halinden belli, uzun siyah saçlı, iri dudaklı bir kadın elinde bir kova suyla herkesin şaşkın bakışları arasında yanıma sokuldu. içmem için kovayı önüme doğru uzattı.
    o an o kadın için herşeyi yapabileceğimi, hatta bir din adamını öldürmekten bile geri durmayacağımı hissettim. ancak kadının koltuk altından yükselen koku tüm bunlara engel oldu. kibarca "teşekkür ederim" dedim. "sanırım kovanın içinde bir sinek var"...
  • üzerinde yapraklardan yapılmış bir elbise, liflerden örülmüş ayakkabıları, adının sonradan pipo olduğunu öğrendiğim ve ağıza sokmak için kullanılan tahta bir eşyası vardı. iki elini omuzlarıma koyup "seni cuma günü buldum. ismin cuma olsun" dedi. sanırım başka bir takvim kullanıyordu ya da o günün çarşamba olduğunu unutmuştu. yine de bu ayrıntının üzerinde fazla durmadım. kaçmaktaydım ve kimlik değiştirmek işime gelirdi.
  • silahşörler son bir omuz darbesiyle nihayet kapıyı kırmışlardı. içlerinden en uzun boylusu önümde diz çöküp "majesteleri" dedi. "sizi bu maskeden kurtarmaya geldik". yatak odama dalan gardiyanlara silahşörleri göstererek "bunları da öbürüyle aynı hücreye koyun" dedikten sonra bitkilerden yapılmış güzellik maskemi tekrar yüzüme takarken bazı insanların ne kadar salak olabileceğini geçirdim aklımdan.
  • "neden mi öldürdüm?" karımla yolda yürüyorduk ve bu adam üzerinde hiçbirşey olmadığı halde hamamdan fırladı, "buldum buldum" diyerek karımın üzerine kapaklandı. şimdi yüce mahkemenize soruyorum: siz olsanız ne yapardınız?
11 entry daha
hesabın var mı? giriş yap