hesabın var mı? giriş yap

  • vucudumuzdaki 100 trilyon hucrenin 90 trilyonu bize ait degil.

    sanli atalarimizin dna'sini tasiyan, vergisini veren, kurallara uyan, nezih mekanlarda oturan her bir hucremiz basina tam 10 tane yabanci dna'li kacak gocmen bakteri, virus, mantar, parazit hucre dolaniyor arka sokaklarda.

    katillere ozel not: bir insani oldururseniz, 1 + 90 trilyon hayati bitirmis oluyorsunuz. yapmayin bir daha.

  • ctrl+sayı yapınca sekmeler arasında direkt geçiş yapabiliyormuşuz lan !

    mesela diyelim ki tarayıcıda 6 tane sekme açık. ctrl+tab yapa yapa keklik gibi sekmek zorunda değilmişiz. ctrl+4 yapıp direkt 4. sekmeye atlayabiliyormuşuz misal.

    vay anasını ?!'^+%&/(

    edit: ya bir de birisi bir zahmet, üzerinden günler ve sayfalar geçmiş olmasına rağmen nasıl görülüp de hala oylandığını söyleyebilir mi ?

    edit 2: izah ettiler. sayfa başına entry sayısını artırınca görülebiliyormuş.

    edit 3: ikinciden daha önemli sebebi varmış. bizim entry şükelaya düşmüş ya lağğn ! sözlüğü ilk açtığınızda karşınıza çıkan entryler var ya onlardan olmuş. bi bana denk gelmedi sanırım :/

    edit 4: aslında elimin kayması sonucu ortaya çıkmış bir rastlantıyla keşfettiğim ve fekat ilk yazdığım günden beri şukulara doyamayan bu entry sözlük zamiamıza kutlu, mutlu ve mübarek olsun !

    edit 5: adam yazmış beyler >>> (bkz: #44980033)

  • insanlari bir seye inandirmanin ne kadar kolay oldugu...
    "o pity pity, care'em all so pity, tear is the last thing, gymnastic."mis.
    lan bir kisi uydurup saliyor twitter'a, retweet retweet sonra herkes inaniyor.
    google'da aratiyorsun, bu iddia ve turevlerinden baska bir sey cikmiyor.

    ha bir de, twitter'dan, facebook'tan alip buraya koyuyorsunuz ya; ve sanki kendi urununuz gibi sunuyorsunuz ya; ha iste ona intihal diyorlar. haberiniz olsun.

  • soğuk savaş döneminde rusya'da görev yapan/yapacak yüzlerce amerikan casusunun sadece zımba teli yüzünden yakalanmış olması.

    rus pasaportundaki zımba kolay paslanır türden olmasına karşın amerikalılar paslanmaz çelik zımba teli kullandıklarından pasaportun sahte olup olmadığı ortaya çıkıyormuş. yazılı olmayan bu püf noktayı bilen bazı rus yetkililer yüzlerce amerikan ajanının kodese tıkmış sayın seyirciler.

    amerikalılar da olayı çözemediklerinden "lan nası anladılar olm yav? adama yüzbinlerce dolar harcadık, özel bir kampta büyüttük, ingilizce bilmiyor anadili bile rusça oldu, özel eğitimlerde yıllarca eğittik gönderdik daha moskova havaalanından otele gidemeden enselendi amk! şşş canıtın? sen rus ajanımısın lan yoksa? hepsinin adını mı veriyosun adamlara düdük?" diyorlardır. eheheh!

    1

  • 33 yaşındayım ve oyun oynamayı çok severim. steam hesabımda da 55 kadar oyun var. bazı oyunlar gerçekten sanattır. film izlemenin nasıl yaşı yoksa, oyun oynamanın da yaşı yoktur.

  • bu entrynin konusu nazi almanyası yöneticileri. ve onların iq'ları.

    bu naziler tüm dünyayı titretti. hem de senelerce, açık açık yaptılar bunu. peki bunlar nasıl becerdi bunu. ya da abd açısından düşünelim bunu. bizi yıllarca tabiri caizse korkudan altımıza sıçtıracak bu adamların özellikleri neydi ? evet cesurlar ve çılgınlar ama onları üstün yapan ne ? çok mu zekiler ?
    evet soru bu. bu adamlar çok mu zeki ?

    abd 2. dünya savaşı sonrası yargılamalar başlarken bizi yıllarca siken bu adamlar çok mu zeki ki diye merak edip yargılamalarda çok ilginç bir yaklaşımda bulunmuşlar. bu da nazi yöneticilerini ıq testine sokmak. evet evet ıq testi. çok mantıklı geliyor bana, düşmanının ıq'suna bakmak, aferin lan diyorum buradan abd'ye.

    neyse kendisi aslen yahudi olan abd'li psikolog gustave gilbert yargılanma sürecinde nazi yöneticilerle beraber olmuş, yeri gelmiş dertleşmiş, tabi kendisinin yahudi asıllı olduğunu söylemeden. ilginç kısım sonradan yahudi olduğunu söylediğinde dertleşmeler devam etmiş, yöneticilerden kimse iletişimi kesmek istememiş ya da küçümsememiş. neyse bu dertleşmeler sırasında hepsine ıq testi yapmış psikoloğumuz. sonuçlar çarpıcı.

    hjalmar schacht yani nazi almanyası'nın ekonomi bakanının ıq'su 143. yani kendisi deha.

    hermann göring ki kendisi meşhur gestapo'nun kurucusudur, aynı zamanda yıllarca zamanının en güçlü filosunu oluşturacak olan ve avrupada terör estiren luftwaffe yani alman hava kuvvetlerini kurmuştur, kendisinin iq'su 138.

    arthur seyss-ınquart nazi almanyası reich bakanı iq'su 141.

    liste şöyle :

    1 hjalmar schacht 143
    2 arthur seyss-ınquart 141
    3 hermann goering 138
    4 karl doenitz 138
    5 franz von papen 134
    6 eric raeder 134
    7 dr. hans frank 130
    8 hans fritsche 130
    9 baldur von schirach 130
    10 joachim von ribbentrop 129
    11 wilhelm keitel 129
    12 albert speer 128
    13 alfred jodl 127
    14 alfred rosenberg 127
    15 constantin von neuran 125
    16 walther funk 124
    17 wilhelm frick 124
    18 rudolf hess 120

    hitler bombardıman sırasında öldüğü için ve hiç yargılanmadığı için ( şimdi cesedi bulunmadı belki kaçtı ölmedi edebiyatına hiç girmeyeceğim) o teste tabi tutulmadı ama tutulsaydı sonuç ne olurdu merak etmiyor değilim.

    kısacası bu adamlar dünyayı titretti, birden tüm dünyayı yönetmeye kalktılar ama boş adam değillerdi, iq ortalamaları yaklaşık olarak 130-135 civarı. öyle tesadüfi hareket eden çılgınlar değil, birer cani olan zeki adamlardı naziler, bu yüzden bu kadar yıkıcı oldular.

  • (bkz: #27683473)
    eskiden bu başlıkta önemli bir kaç yazı yazmıştım, aradan uzun zaman geçti, o sırada istanbul'un pek çok bölgesinde binaların sağlamlık raporlarını hazırladım. bazı binaları güçlendirdik, çoğuna yıkım kararı çıktı. hatta geçen hafta kartalda çöken ve 21 kişinin ölmesiyle sonuçlanan yeşilyurt apartmanı ile ilgili bir rapor sundum mahkemeye. istanbul'un hemen hemen her mahallesinde bir kaç bina ile ilgilendim. depremle ve binalar ile ilgilenmek hoşuma gidiyor. işimi seviyorum. durum hiç iç açıcı değil. hem deprem açısından hem binalar açısından. hem depremle ilgilenip hem riskli bina tespiti, güçlendirme statik proje yapan tek adam benim belki memlekette. belki bu konuya en hakim adam benim. kim bilir.

    istanbula büyük bir deprem olacak. doğal bir olay. ama bu konudan anlayan yok. fakat kar yağmasını herkes anlayabiliyor. ve herkes biliyorki bu sene uludağ'a kar yağacak. müneccim olmaya gerek yok. hepimiz farkındayız uludağ'a kar yağacağını. fakat kimse tarih veremiyor. aralık ayı olmadı ocakta kesin yağar. kar yağınca havanın sıfır dereceye düşeceğini de biliyoruz. her zaman olduğu gibi. şu an istanbul depremi için aralık ayının sonlarındayız ve büyük bir kar fırtınası bekliyoruz. depremin büyüklüğünün de 7.2'den az olması pek mümkün görülmüyor. ve tüm bu süreçte deprem vergileri gibi, deprem toplanma alanları gibi başımızın çaresine bakmak durumundayız.

    ben biraz bölgelerden ve istanbul'un binalarından bahsetmek istiyorum. depremin merkez üssü elbette adalar olacak. uludağ'a en çok kar zirvesine yağacağı gibi merkez üssümüz adalar. adalar 4 milyon yıl önce gebzede bir kaç tepe idi. 4 milyon yılda kaya kaya oraya geldiler. gelmeye de devam edecekler. adalar ile istanbul arasında herhangi bir kütle, dağ, tepe olmadığı için deprem enerjisini direk yiyeceğiz. fayın takılan iki yüzeyindeki kayalardan biri parçalanacak, parçalanma esnasında anadolu kayacak, bu dev kütle ortalığı yıka yıka kayarken büyük sarsıntı çıkacak. atom bombası gibi büyük bir enerji boşalması önce p dalgasını ortaya çıkaracak. p dalgası tek tepeli, deniz dalgası gibi yukarı aşağı hareket eder. bize önce p vuracak ve tek sefer zıplatıp geçecek. ardından s dalgası gelecek. s dalgası yılan gibi sağa sola hareket eden ve tek seferde geçmeyen bir dalgadır. s toprağın yüzeyinde yılan gibi sağa sola hareket ederken binaları bıçak gibi keser. bize sağa sol yaptıran bu dalgadır. bir binaya vurunca onun toprağın üzerindeki ilk katını hedef alır. yani zemin katı. zemin katlar da genellikle dükkan olduğu için, yani duvarlar olmadığı için kesilmesi daha kolay olur. ayrıca binanın bütün yükü de zemin kat kolonları üzerindedir. s dalgası zemin kat kolonlarını keser, sonra birinci kat zemine göçer, s dalgası bu sefer birinci katı keser, böyle böyle binayı tek kat tek kat kese kese bitirir. deprem ne kadar uzun sürerse o kadar katı keser. bu yüzden üst katlar daha güvenlidir derler. çünkü 7. kat zemine inip kesilene kadar belki deprem son bulur.

    ama benim size anlatmak istediğim depremden ziyade binalar ve bölgeler. istanbul'un her semtinin kendi içinde benzerlik gösteren bina yapısı vardır. şunu belirtmeliyim ki oturduğunuz bina 2001 senesi sonrası yapılmışsa endişelenmenize gerek yok. 2001 sonrası yapılan binaların yıkılması imkansız bana kalırsa. asıl mesele 2001 öncesi yapılan binalarda.

    binayı kurtaran üç şey vardır, demir, beton ve zemin. 1996 senesi sonrasında hazır beton ve nervürlü demir kullanımı yaygınlaşıyor istanbul'da. ondan önceki bütün binalarda deniz kumu var ve demirler düz. deniz kumunun taneleri küçük olduğu için tam taşıyıcılık sağlayamıyor. ve kumun içindeki tuz demirleri çürütüyor. düz demir demek tehlike demek. düz demir deprem anında betona tutunamıyor ve kolonun kopması nervürlü demire göre iki kat kolay oluyor. hazır beton da aynı yıllarda yaygınlaşmaya başlıyor. özellikle 1996 öncesi yapılan bütün binalar riskli. çok çürük, çok kötü demiyorum, risk barındırıyor. bu risk 2001 sonrası yapılan binalarda yok.

    zemin açısından da en tehlikeli kısım pendik e-5 ile sahil arasından başlayıp küçük çekmece e-5 altına kadar olan kısım. ilginçtir en eski binalar da burada. ve yine çok enteresan nüfusun ciddi bir kısmı burada yaşıyor. bu hatta pek çok binayı incelemiş biri olarak en çok can kaybı olacak yerleri şöyle sıralayabilirim.

    1996 öncesi binalar için söylüyorum
    -kartal e-5 altı, binanın çöktüğü yer, hem betonlar kötü hem hepsinde kaçak kat var eski binaların. atalar, petroliş mah vs.

    -maltepe e-5 altı, çarşı, dragos civarı. çınar mahallesi.

    -pendik çarşı

    -kadıköy moda, yeldeğirmenindeki eski binalar, bostancı göztepe vs deki 8-10 katlı 1990 öncesi yapılan binalar

    -üsküdarda birbirine bitişik, sahile yakın, 1970li 80li yılların binaları

    -fatih, zeytinburnu komple

    -bakırköyün eski binaları

    -beşiktaşın sabancı anadolu lisesi sahil arası kısmındaki eski dökük binalar

    -ümraniye çarşıdaki 1980li yılların binaları. ümraniye çarşı burada sahile yakın olmayan tek mahalle. istisna olarak 1980 öncesinde ümraniyede su yoktu. binaların betonları sulanmadı. o döneme ait bölgesel bir sorundu bu. ve binalar hala ayakta. depremde pek şansları yok.

    genel olarak en çok zarar görecek muhitler buralar. dediğim gibi bu bölgelerin fay hattına çok yakın olması, zemininin kötü olması ve binaların yapıldığı dönemlerle ilgili sorunların olması bana bu listeyi yaptırttı.

    aslında sorunun tamamı 1999 depremi öncesi depremle ilgili uygulamada bir yönetmelik olmaması. yaşı 30'dan büyük olanlar bilir, eskiden "bu bina kaç kat kaldırır" gibi bir tabir vardı. bugün bu tabir yok. o zaman olmasının sebebi biz küçükken binalar depremde hasar almamaya değil kat kaldırmaya göre yapılıyordu. yani bina ayakta dursa yeterdi. ve ayakta duracak kadar güçlü idiler. bu sadece ayakta durmaya göre tasarlanmış yapılar istanbul'da nüfusun çoğunluğuna ev sahipliği yapıyor. o yıllarda denetleme de yoktu. istediğin kadar kat çıkıyordun.

    türkiye'de yapı mühendisliği için 2001 milattır. 2001de nervürsüz demir yasaklandı, hazır beton olmayan elle karma beton kalmadı. temeller radyeye döndü. yapı denetim kanunları ortaya çıktı ve uygulanmaya başladı. bu zamandan sonraki binalar gerçekten çok iyi. 1996 ile 2001 arası ise geçiş süreci. 1996 öncesi hazır beton ve nervürlü demir yoktu. bu 5 yılda yapılan binalar idare eder. fakat 1996 öncesi binalar ne idüğü belirsizdir. 1985 öncesi yapıların ise hiç şansı yok denebilir. 1990 öncesi binanın betonu asla ve asla c12'yi geçmez mesela istanbul'da. en kralı 14lük demirle yapılmıştır. her kolonda max. 6 demir vardır. kartalda çöken binanın betonu c14 geldi. varın siz hesaplayın durumu.

    size tavsiyem yeni, iskanlı binalara taşınmamız. üç kuruş fazla verin kafanız rahat olsun. çünkü siz kendi başınızın çaresine bakmazsanız, siz kendinizi düşünmezseniz maalesef bir istatistik oluveriyorsunuz. sizi sizin yerinize düşünmek için ayda 50bin tl maaş alan adamlar takdiri ilahi diyip geçiyor. bu ülkede yaşamak istiyorsanız hem doktor hem polis hem de mühendis olmak zorundasınız. şunu asla unutmayın, 1999 depremi olduğunda deprem bölgesinin 1 saat uzağında istanbul gibi hastane, ambulans, asker-memur, iş makinası dolu mega bir kent vardı ve bu kent deprem zedeleri kurtardı. peki istanbul'u kim kurtaracak?

    bir de şöyle bir konu var, bina sağlamlık testi ile ilgili (bkz: #95996189)

  • ufku iki katına çıkarmasa da ilginç bir hikaye : racing club ve 7 ölü kedi hikayesi

    racing club ve independiente ezeli düşman olan iki takım. stadyumları bile birbirinden bir kaç yüz metre uzakta.

    racing club, 1966-1967 sezonunu şampiyon olarak tamamlıyor. yetmiyor dönemin şampiyonlar ligi (o zamanki adıyla şampiyon kulüpler kupası) şampiyonu celtic'i yenerek kıtalar arası şampiyon yani dünyanın en iyisi oluyor. celtic'i yendikten sonra ise önlerinde arjantin şampiyonluğu için en büyük rakipleri independiente ile oynayacakları maç var. bir grup independiente taraftarı ise racing'i durdurabilmek için büyü yapmaya karar veriyor. gizlice racing stadyumuna sızıp 7 ölü kediyi stadyumun farklı yerlerine gömüyor ve independiente, finali kazanarak şampiyon oluyor.

    ölü kedi olayını öğrenen racingliler ise tabi bunu umursamıyor. ancak o günden sonra racing adeta fetret devrine giriyor. 30 küsür yıl boyunca tek bir kupa kazanamıyor, 2. lige düşüp-çıkıyor derken adeta acıların takımına dönüşüyorlar. yıllar süren başarısızlıklar yüzünden zamanla 7 ölü kedi laneti ciddiye alınmak bir tarafa tek sebep olarak görülmeye başlanıyor. sırf bu yüzden stadyumun altını üstüne getiriyorlar ve 6 kediyi bulup çıkartıyorlar. ama 1 tanesini bulamıyorlar. ayrıca binlerce kişi şeytan çıkarma ayini gibi bir şeyler yapıyorlar ama nafile. yine de bellerini doğrultamıyorlar.

    bunun sebebini elbette o kalan 1 ölü kediye bağlıyorlar. 2000 yılında batıl inançları ve takıntıları olan reinaldo merlo teknik direktör oluyor ve yönetimi 7. kediyi bulmak için ikna edince yine kazma kürek stada dalıyorlar. ve en sonunda 7. kediyi buluyorlar.

    o sene racing club yaklaşık 35 yıl sonra arjantin şampiyonu oluyor.

  • yurtdışı akıllı telefon kullanan arkadaşlar. toplanın ufkunuzu iki değil dört katına çıkarıyorum.

    diyelim ki 5 yıl önce bir yurtdışı gezinizde iphone x alıp türkiye'ye döndünüz. vergisini ödeyip btk'ya kaydını yaptırdınız. telefonunuz eskidi ve bozuldu. tesadüf bu ya yine yurtdışına işiniz düştü. bir iphone bayisine ya da yetkili satıcıya gidip eski telefonu verip parasıyla yeni bir telefon alıyorsunuz. yeni yurtdışı iphonenunuzu alırken satıcıdan değişim belgesi rica ediyorsunuz. eğer bu belgeyi alırsanız türkiye'ye döndüğünüzde eski iphonedaki imei yeni telefona aktarılıyor ve sizden yeniden kayıt ücreti alınmıyor. 30 bin cepte, telefon sıfır. bir teşekkür alırım.