hesabın var mı? giriş yap

  • "...istiyorum ki yaptigim cini tabakta en fakir ev yemek yesin. benim cinilerim herkesin olsun. yaptigim masa her evde bulunsun. yaptigimiz masalar yahut da. bir ocak yapmaliyim ciniden. guzel bir merdiven basi. kahve fincanlarim olsun butun kahvelerde. zengin fakir, iyi kotu butun evlerde. genc ihtiyar butun ellerde. sanati muzelerde hapsetmek yok. o sanat olu sanattir. cagimiza yakismaz. eski yunanlilar, sanati hayatlarina karsitirmislar. o uniformali muzelerde gordugumuz yunan canagi sarap icmek icindi. guzelim testi su koymak, guzelim tas su icmek icindi. heykeller meydanlari doldurmustu.
    (...) yasayacaksin, nefes almak gibi, su icmek gibi, gulmek, konusmak gibi, gormek gibi birsey olacak. boylesine hayatina karisacak sanat. sanatcinin hayatina karsitigi gibi, halkin hayatina da karisacak..."

  • hayata erken atılmamı sağlayan oyun.

    önce milletin tırını sürerek işe başladım. sonra ne millete çalışacağım kendi tırımı alayım dedim. milleti zengin etmek manasızdı. borçla harça bir renault tır aldım paris'ten. bankaya 92000 euro borçlandım. neyse borç yiğidin amcasıdır dedim. yada öyle bir şeydi ama yine de devam ettim. fakat ehliyeti bakkaldan aldığım için malı teslim ettiğimde taşıdığım için aldığım para tırın tamirine bile yetmiyordu. borç katlanarak arttı.

    amacım sadece çocuklarıma daha iyi bir gelecekti. onlara çok belli etmesem durumu düzeltmek için çözümler arıyordum. ama ödeme zamanı geçtiği için faiz de binmeye başlamıştı. eve dönecek yüzüm olmadığı için artık uzun mesafeleri tercih eder olmuştum.

    artık arka fonda ahmet kaya çalar olmuştu. tırı satıp tekrar başkaları için çalışmayı düşündüm. kendime yediremedim. sürekli borcun durumuna bakıyordum. arada kırmızı ışıkta geçmesem de polis ışık ihlali cezası yazıyordu. namusumuzla bile para kazanmamıza izin vermiyorlardı.

    hırsla çalışıp borcumu kapatmaya çok uğraştım bunun için gecemi gündüzüme kattım. ama uykulu sürdüğüm içinde dünyanın cezasını yedim. şuan 150000 euro içerideyim. banka peşimde kara listeye alınmışım.

    şuanda brüksel çıkışındayım. sağa çektim bunları oradan yazıyorum. borcu ödemeden eve dönmeyi düşünmüyorum. tıra bankanın el koyması an meselesi. halil abi köln'de tırları parçalayan bir yer olduğundan bahsetti. birazdan oraya doğru yol alacağım. elime sıcak para geçince de artık bi işler kovalayacağım.

    pezevenk oyun ağır psikolojimi bozdu, silin şunu bilgisayarımdan.

  • eğer yeterince uzun bir süre boyunca denersek * teorik olarak duvarın içinden geçebilmemiz mümkün.

    biz dahil evrendeki her şeyin %99,9'unun boşluktan oluştuğunu düşünürsek çok da şaşırmamamız lazım aslında buna. neredeyse tamamı boşluk olan şeyler nasıl birbirlerinin içinden geçemez? duvara yumruğumuzu vurduğumuzda örneğin, elimizdeki atomların çoğu boşluk, duvardaki atomların da... o halde niye maddelerin içinden geçemiyoruz?

    bunun olmayışının nedeni atom çekirdeği etrafında hiç durmadan dönmekte olan elektronlar. yumruğumuzu duvara vurduğumuzda aslında duvarın en üst yüzeyindeki elektronlar, aynı yükte olan elimizin üst yüzeyindeki elektronlara bir itme kuvveti uygular. bu itme kuvveti o kadar güçlüdür ki aslında gerçekte hiçbir şeye dokunamamıza neden olur. sadece yaklaştırmış oluruz. sonuç olarak elimiz kırılır, kanar ama duvardan geçmez. (bkz: #31823680)

    fakat asıl ilginç kısım burası. kuantum mekaniğine göre elektronlar sürekli hareket halinde olduğu için, biz yeterince uzun bir süre duvarın içinden geçmeyi denersek elbet bir zaman duvardaki elektronların arasındaki boşluklar ile vücudumuzdakiler birbirleri üstüne denk gelecek ve biz duvarın içinden geçebileceğiz! eğer birkaç tirilyon kere duvarın içinden geçmeyi denersek bu olasılık bunların birinde gerçekleşir ve kendimizi duvarın öteki tarafında buluruz. tabii bu yüz binlerce yıl alabileceğinden hala kapıyı kullanmak daha mantıklı.

  • gerizekalı şoförün bok yemesi.
    ulan o şekilde sen kendini bir bok varmış gibi telaşla dışarı atmaya çalışırsan, bırak piston aşağı inmiş demeyi, abuzittin desen millet yine atlar aşağı.

  • şehirlerarası telefon kodlarının, çevirmeli telefonlara göre belirlenmiş olması.

    yaşı yetenler hatırlar, çevirmeli telefonlarda en çabuk 1 rakamını çevirirsiniz, 0 rakamını çevirmek içinse o tekerin tam bir tur dönmesini beklerdiniz.

    fii tarihinde şehirlerarası kodlar belirlenirken telefon abonesi en çok olan şehirlere çabucak çevrilebilecek kodlar atanmıştır.

    (bkz: 212)
    (bkz: 312)
    (bkz: 232)

    gibi.

    tabi çevirmeli telefonlar tarih olunca bunlar da o günlerde hatıra olarak kaldı.

  • aşırı gerçekçi bir bilgisayar oyunu. yapay zekası o kadar gelişmiş ki karakterler bile gerçek olduklarını düşünüyorlar. uygarlıklar kuruyorlar, maden işliyor, ticaret yapıp, teknoloji geliştiriyorlar. hatta bazıları onlarla oynayan oyuncuya tapıyor bile. oyunun da belli sınırları var tabi. mesela oyundaki harita dışına çıkınca nefes alamıyorlar. ilerlemeleri çevresel koşullardan dolayı aniden güçleşiyor. bunun nedeni oyunun sınırlarına ulaştıklarında aslında tümüyle kurgusal bir evrende yaşadıklarını öğrenip umutsuzluğa düşmelerini engellemek. oyuncu arada canı sıkıldığında doğal afet falan gönderip eğleniyor. tam tersi karakterler birbirini öldürmeye çalıştığında anında kitap, peygamber falan geliyor. eldeki peygamber upgrade'i bitince fetullah, cübbeli falan gönderiyor. aslında farklı ülkelerin ve kıtaların farklı oyuncular tarafından yönetildiği multiplayer bir oyun da olabilir bu (mesela amerikanın sahibi iyi oynuyor). ama ne olursa olsun oyuncu bir gün oynamaktan sıkılacak ve fişi çekip tatile, kız arkadaşına falan gidecek.

    (bkz: işte biz o gün tükeneceğiz)

    edit: aklıma şimdi geldi de zaten dna'mız da kodlama şeklindeydi dimi lan? valla bizi çok pis kodladılar olum, demedi demeyin.

    kaynaklar:
    (bkz: the sims)
    (bkz: truman show)
    (bkz: matrix)
    (bkz: age of empires)
    (bkz: kıçım)

  • ayın hilal şeklinin dünyanın her yerinde sağa bakmaması. türkiye'de aşağı yukarı tam olarak sağa bakan hilalin güneye indikçe saat yönünün tersine dönmesi. dahası ülke bayraklarının bundan etkilenmesi. türkiye, pakistan ve moritanya bayraklarındaki hilallerin ülkelerin coğrafi konumu hakkında bilgi vermesi.

    vay anasını! moritanyalı çocuğa ay dede çiz desen yukarı bakan hilal çizecek. hayat ne garip, hilaller falan.

    güneye inme editi: saat yönünün tersine demişiz zamanında ama fark etmez tabii. sonuçta ayın başı veya sonu olmasına göre iki yöne de bakabilir.

  • ameliyathane örtüleri ve önlüklerinin yeşil renkte olmasının bilimsel bir açıklamasının olması.

    ameliyathane önlüklerinin yeşil (bazende mavi) seçilmesinin nedeni optik ilüzyon etkisi ile açıklanmakta.
    optik ilüzyon genellikle görsel algılamamızdaki yanılmalardan oluşur.

    yapılan testler sonucu uzun süre kırmızı renge bakıp sonrasında başka bir renge baktığımızda görülen rengin yeşil olduğu, bu etki ile kişide baş dönmesi, mide bulantısı veya nesneleri algılayamama gibi belirtiler görüldüğü anlaşılmış.

    bazı ameliyatların saatler sürdüğü düşünülünce sürekli kırmızı kan rengine bakan operatörün başını kaldırdığında (kısa süreli dinlenme ya da neşter alıp verme gibi anlarda ) yukarıda anlatılan belirtilerden daha az etkilenmesi ve ameliyat gidişatının bozulmadan daha uzun süre çalışma imkanı sağlaması açısından örtü ve önlüklerde yeşil rengin kullanılması uygun görülmüş.

    vay babayın kemiğine

    edit: imla.

  • hasan ali yücel'in hatıralarını okurken öğrenilen bilgidir.

    yücel'in milli eğitim bakanı olduğu sıralarda bir dilbilimci onu ziyaret edip gün isimlerinin türkçe olmadığını bunları değiştirmek gerektiğini söylemiş.

    pazar, pazartesi, çarşamba, perşembe kelimelerinin farsça;

    cuma ve cumartesinin arapça;

    salının türkçe,

    olduğunu söylemiş ve bu durumu yüz kızartıcı bulduğunu ifade etmiş.
    bakan yücel' e teklif ettiği kelimeler ise şunlarmış;

    pazar - gezgün

    pazartesi - ongun

    salı - işgün

    çarşamba - güçgün

    perşembe - koşgün

    cuma - yorgun

    cumartesi - bitgün

    ne diyeyim iyi ki kabul edilmemiş.*

  • black mirror çoğunluğun sevgilisi oldu. benzer bir dizinin olmaması, antoloji olması gibi etkenler diziyi kült mertebesine eriştiriyor.

    video oyunu oynayan, bilim kurgu roman tutkunu olan, fantastik, distopik filmlere/yapımlara meraklı olan beyinler için vazgeçilmez bir seyirlik. gündelik hayatı alıp onu mitoloji ile bezeleyen, simülasyon kuramları ile süsleyen dizide yönetmenler arasında jodie foster, joe wright, john hillcoat (the road) ve tim van patten (the sopranos, boardwalk empire gibi unutulmaz hbo dizilerinin en iyi bölümleri altında imzası olan yönetmen) gibi önemli isimler yer alıyor.

    black mirror'un genel derdi sosyal medya üzerinden duyu organlarına (özellikle görme) bağlanılan portlar üzerinden toplumsal eleştiri getirmek.

    bölümleri kısaca özetlersek genel kaygının görme, gözetim, panoptikon olduğunu rahatlıkla görebiliriz. ayrıca bu bölümleri sevenlere film ve kitap tavsiyelerinde bulunacağım. aklıma geldikçe eklemeler de yapacağım.
    çok bilinen filmlere (matrix gibi) yer vermemeye özen göstereceğim.

    --- spoiler ---

    1x1
    the national anthem

    genel problem insanların tv üzerinden izleyici oluşu. çoğunuğun belirleyici -linç- kültürüne doğru evrilmesi. izlemek ve televizyon kültürü.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -blindness
    -wag the dog

    1x2
    fifteen million merits

    yarışma programları ve avatarlar merkezde yer alır. yine eylemsiz (nedensiz eylem) ile sürekli gözümüze sokulan ekranların hayatımızın merkezi durumuna gelmesi. izleme

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -they shoot horses, don't they?
    -the running man

    1x3
    the entire history of you

    yine genel problem izleme ve stalk etme hastalığı. netten takıntı haline getirip izlemeye bir eleştiri var. hastalıklı ilişki (her sezonda en azından bir bölüm bunu ele alıyor)

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -anna
    -dans la maison

    2x1
    be right back

    dizinin genel işleyişini bir nebze değiştiren yapım. bütün duyular iç içe işliyor. ayrıca hayalet kavramı ele alınarak diğerlerinden farklı bir bölüm olarak dikkat çekiyor. her adlı filme de referans oluyor diyebiliriz. 2. sezonun ilişkiler üzerine olan bölümü. duyma, dokunma.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -her
    -ghost in the shell
    -lars and the real girl

    2x2
    white bear

    eylemsizlik üzerine bıçak gibi bir bölüm. genel olarak gözetim toplumu/izleyen çoğunluk genel eleştiri gibi görünse de hafıza merkezde yer alıyor. gördükleri karşısında harekete geçmeyen çoğunluk problem. gözetim toplumu/ eylemsizlik.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -experimenter
    -memento
    -dead man's shoes
    -a history of violence

    2x3
    the waldo moment

    persona kuramı üzerine şekillenen bir bölüm. televizyon dünyası ve avatar, televizyon dünyası eleştiri odağı durumunda.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -seconds
    -tanin no kao

    özel bölüm
    white christmas

    gözün yine merkezde olduğu başka bölüm. ama anılar, simülasyon ve engelleme/şifreleme vurgulanmış. göz/gözetim.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -uno pura formalita
    the cell

    sartre'ın açık oturumu

    3x1
    nosedive

    puanlama sisteminin gelecekte nasıl etken olabileceğini gösteren bir bölüm. tam manasıyla yabancılaşmayı gözlemleyebiliyoruz. görme-görmezden gelme.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -snowpiercer
    -den brysomme mannen

    3x2
    playtest

    simülasyon oyunlar, gotik öyküler ve hafıza üzerene şekillenen bir bölüm. bu bölümde sanal gerçeklik önplanda.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -brainscan
    -deathtrap

    3x3
    shut up and dance

    gözetlenme üzerine şekillenen bu bölümde kameranın yani optik gözün ve kapalı kapıların arkasında dönenleri öğrenebiliyoruz. göz/gözetim.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -disconnect
    -mientras duermes

    3x4
    san junipero

    her sezonda bir bölüm romantik havasıyla dikkat çeker. 3. sezonun ilişkiler üzerine yoğunlaşan bölümü san junipero olmuştur. 80'ler, benzetim dünyası üzerine inşa edilmiştir.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -abre los ojos
    -being john malkovich
    - the fountain
    -the thirteenth floor
    -synecdoche, new york
    -vanishing waves

    3x5
    men against fire

    savunma sanayisi, savaş teknolojisi, ırkçılık ve göze perde çekme gibi konularla yine görmenin merkezde olduğu bir bölümdür. görme/göz.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    - they live
    -still life (kısa film)

    3x6
    hated in the nation

    tam manasıyla linç kültürü anlatılır. doğa yasalarına müdahale, hedef gösterme ve sinyalle göre hedef gösterme, dataların somutlaşması ile çarpıcı bir bölümdür.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -talk radio
    -last night

    4x1
    uss callister

    şizoid kişilik bozukluğu olan bir nerd'in merkezde yer aldığı uyarlama bir dünya anlatılır. kendini olmlama, olmadığı kişi gibi gösterme.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -who am i
    -cypher
    -serial experiments lain (anime serisi)

    4x2
    arkangel

    gözlemleme ve hastalıklı koruma içgüdüsü üzerine olaylar gelişir. yine göz merkezdedir. göz/gözetim

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -strangedays

    4x3
    crocodile

    gözetleme, anılara göre görsel veri alma anlatılır. şiddet, yanlışlıklar silsilesi ve seri katil olma yolunda hırsın bizi nasıl yanlış işlere yönlendireceği mesajı verilir. göz/gözetleme.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -after hours
    -fargo
    -contratempo

    4x4
    hang the dj

    4. sezonun ilişkileri irdeleyen bölümü. ilişki koçu denilen sistemin işleyişi anlatılır. aşk hayatının matematiksel çözümlemesi.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    never let me go
    (ada filmini de tavsiye ederim yazık olmuş yapımlardan)
    -eternal sunshine of spotless mind

    4x5
    metalhead

    en distopik b.m bölümlerinden. doğa-medeniyet ve insan-siber alemin mücadelesi önplandadır. görme ve takip etme.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -the road
    -punishment park
    -psycho-pass
    10. bölüm özellikle: köpek ve tüfeğe dikkat

    4x6
    black museum

    acıyı hissetme, görme, diğer duyular ve sonsuz işkence ile belki de gelmiş geçmiş en iyi b.m bölümü. bütün bölümlerin de bir derlemesi olmuş.

    bu bölümü sevenlerin göz atması gereken yapıtlar/yapımlar:
    -nocturnal animals
    -transcendence
    the cell

    --- spoiler ---

    kitap tavsiyeleri:

    romanlar:

    otomatik piyano - kurt vonnegut jr.
    cesur yeni dünya- aldous huxley
    otomatik portakal - anthony burgess
    damızlık kızın öyküsü- margaret atwood
    tufan zamanı - margaret atwood
    fahrenheit 451 - ray bradbury
    android'ler elektrikli koyun düşler mi? - philip k. dick
    azınlık raporu- philip k. dick (kısa öykü)
    biz- yevgeniy ivanoviç zamyatin
    beni asla bırakma - kazuo ıshiguro
    neuromancer - william gibson
    rüyanın öte yakası - ursula k. le guin
    mülksüzler- ursula k. le guin
    sineklerin tanrısı - william golding
    -otostopçunun galaksi rehberi - douglas adams
    ben robot- ısaac asimov
    vakıf serisi - ısaac asimov
    hayvanlılar şehri - lauren beukes

    kuramsal kitaplar:

    simülakrlar ve simülasyon - jean baudrillard
    hapishanenin doğuşu - michel foucault
    gösteri toplumu - guy debord
    ütopya edebiyatı - gregory claeys
    modern zamanlarda ütopya ve karşı ütopya - krishan kumar

    kavanozdaki beyin ve platon'un mağarası gibi teorileri de okumakta fayda var

    not: izlemediğim hiç bir filmi koymadım ama okumaya zamanım olmadığı yeni aldığım kitaplar var. doktora tezini yeni bitirmiş biri olarak uzak kaldım bilim kurguya :) daha çok film ve kitap ekleyeceğim.

    sizin de tavsiyelerinizi beklerim.

  • evrendeki ilk oluşumundan biraz bahsetmek istediğim element.

    hemen söyleyeyim, aşağıda anlatacaklarım simülasyon, gözlem ve hesaplamaların ortak bir sonucu. evrenin ilk anı hakkında kesin bir bilgimiz yok ama hemen sonrasında ilişkin birtakım yaklaşım ve tahminlerimiz var.

    evrende ilk hidrojen atomu ortaya çıkana kadar çalkantılı bir dönem yaşandığını söyleyebiliriz. büyük patlama'nın hemen peşinden evrene baktığımızda gördüğümüz ilk şeylerden biri kuarklar. kuarklar, elektrondan bile daha küçük olan, proton ve nötron gibi hadronları oluşturan atom altı parçacıklar. bunlar günümüzde serbest olarak dolaşamıyor. çok güçlü şekilde birbirilerine bağlı kalıyor ve başka parçacıkların ortaya çıkmasını sağlıyorlar. buna rağmen evrenin ilk anlarındaki yüksek sıcaklık ve yüksek enerjili ortam, kuarkların serbest dolaşımına imkân tanıyordu ve ortalıkta dolaşanlar, bu serbest kuarklardı.

    elbette evren, büyük patlama anındaki kadar sıcak kalmadı ve her saniye gittikçe soğudu, enerjisi de düştü. bu sırada kuarklar da birbirleriyle bir araya gelmeye başladılar. 3'er kuarkın bir araya gelmesiyle protonlar ve nötronlar oluşmaya başladı. normalde kuarklar bunlar dışındaki hadronları da oluşturabilir ama en kararlı olan hadronlar bu ikisidir. bu nedenle günümüzde hâlâ varlar ve evrende hidrojenin en fazla görülen element olmasının nedeni de bunlar.

    hadronlar oluşurken, parçacık - anti parçacık çiftleri de oluşmaya başladı. protonun anti parçacığı anti proton, nötronun anti parçacığı ise anti nötrondur. fizikte bir parçacık ile onun anti parçacığının bir araya gelmesi, birbirilerini yok etmeleri ve ortama enerji salmalarıyla sonuçlanır. yalnız burada sayı bakımından parçacıklar lehine bir ağırlık olduğundan, yani anti parçacık sayısı daha az olduğundan, normal parçacıkların büyük bir kısmı, anti parçacığıyla birleşip yok olmadan yaşamına devam edebildi ve evren de bugün bildiğimiz şekliyle günümüze dek ulaşabildi. bu simetri kırılmasının neden gerçekleştiğiyle ilgili çalışmalar sürüyor. çiftlerin bir kısmı yok olurken, geriye kalan normal parçacıklar (yani proton ve nötronlar) birbirleriyle etkileşime girmeye başladı.

    proton ve nötronların etkileşime girmeleri, bazı tepkimeler sayesinde elektron ve anti parçacığı olan pozitronların da oluşumuna imkân verdi ancak bunlar da birbirinin çifti olduğundan, bir kısmı birleşerek yok oldu.

    bu sırada evren soğumaya devam ediyordu. nükleer füzyonun mümkün olduğu aşamaya gelindiğinde proton ve nötronlar ilk füzyon tepkimelerini gerçekleştirmeye başladı. döteryum ilk kez bu aşamada ortaya çıktı ki bu, hidrojenin bir izotopudur.

    ortamda döteryum arttıkça bu kez döteryum - nötron etkileşimleri de başladı. bunun sonucunda da hidrojenin bir diğer izotopu olan trityum doğdu. tüm bunlar olduğunda tahminen evren henüz 200 saniye gibi bir yaştaydı. artık füzyon mümkün olduğu ve ortamda hidrojen de oluştuğu için, helyum, lityum gibi daha ağır sayılan elementler de yavaş yavaş oluşmaya başladı. ilk oluşan element olması nedeniyle hidrojenin oranı oldukça fazlaydı. hemen arkasından da helyum geliyordu ki bu nedenle de galaksilerdeki cisimlerin, özellikle yıldızların çok büyük kısmı (%70'ten fazla) hidrojenden ve (%25 civarında) helyumdan oluşuyor.

    ***

    burada akla şu soru gelebilir: evrendeki hidrojen bitebilir mi?

    yıldızlar enerji elde etmek için öncelikli olarak hidrojeni kullanıyorlar. çekirdeğindeki hidrojeni bitiren yıldız eğer küçük kütleliyse hemen, büyük kütleliyse birkaç füzyon ürünü daha ürettikten sonra ölüyor. bu yıldızlardan geriye kalanlar uzaya dağılıyor ve yeni yıldızları oluşturuyor. bir yıldızın %70-75'i hidrojen olsa da yıldızın tükettiği hidrojen bunun tamamı değil. yeni oluşan yıldızların yine %70'ten fazlası hidrojenden oluşuyor.

    evrende hidrojen üreten farklı mekanizmalar da var ama tabii ki büyük patlama sonrası erken dönemde üretilen kadar bol hidrojeni üretebilen bir şey yok. yıldız oluşum hızı da o aşamaya göre oldukça düşmüş durumda.

    sonuç olarak, her ne kadar üretim az, tüketim ona kıyasla fazla da olsa çok yakın dönem için konuşursak evrendeki hidrojenin tamamen tükenmesi gibi bir ihtimal görünmüyor.

  • yurtdışı akıllı telefon kullanan arkadaşlar. toplanın ufkunuzu iki değil dört katına çıkarıyorum.

    diyelim ki 5 yıl önce bir yurtdışı gezinizde iphone x alıp türkiye'ye döndünüz. vergisini ödeyip btk'ya kaydını yaptırdınız. telefonunuz eskidi ve bozuldu. tesadüf bu ya yine yurtdışına işiniz düştü. bir iphone bayisine ya da yetkili satıcıya gidip eski telefonu verip parasıyla yeni bir telefon alıyorsunuz. yeni yurtdışı iphonenunuzu alırken satıcıdan değişim belgesi rica ediyorsunuz. eğer bu belgeyi alırsanız türkiye'ye döndüğünüzde eski iphonedaki imei yeni telefona aktarılıyor ve sizden yeniden kayıt ücreti alınmıyor. 30 bin cepte, telefon sıfır. bir teşekkür alırım.