ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek, oylamak, mesaj yazmak için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
tetris'te çubuk beklemek
- tetriste iyimserlerin cok sık dustugu stratejik bir hatadir.
risk almaktir, onerilmez.
acikta kalan bosluklari buyuk bir cubugun
kapatacigini dusunup cubuk beklemek
buyuk olasilikla oyunu kaybettirir.
onun yerine bosluk sineye cekilmeli
ve gelecek hamleler dogru oynanmaya calisilmalidir.
ayrica bosluk icin cubuk bekleyenlerde
gercek hayatta da bir takim mental rahatsizliklar olusur.
misal trafikte ilerliyorsunuzdur.
araclar kirmizi isiga dogru sagli sollu bosluklari doldururlar.
ancak sol seritte en az 3-4 araclik bir bosluk kalir.
cok tetris oynayan bunye bu durumdan
korkunc rahatsiz olur ve dua etmeye baslar
allaam nolur otobus gelsin o boslugu doldursun.
sonra mucize gerceklesir.
sol seritten upuzun bir otobus gelir boslugu doldurur.
hayatta da bonus kazanilmis olur.
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- vucudumuzdaki 100 trilyon hucrenin 90 trilyonu bize ait degil.
sanli atalarimizin dna'sini tasiyan, vergisini veren, kurallara uyan, nezih mekanlarda oturan her bir hucremiz basina tam 10 tane yabanci dna'li kacak gocmen bakteri, virus, mantar, parazit hucre dolaniyor arka sokaklarda.
katillere ozel not: bir insani oldururseniz, 1 + 90 trilyon hayati bitirmis oluyorsunuz. yapmayin bir daha.
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- microsoft word'te hazırlanan bir belgenin kaydetmeden çıkılsa dahi çok çok kolay bir şekilde ulaşılabilir olduğu. vay efendim iki saattir uğraşıyodum bütün emeğim gitti, yok müdüre yetiştirmem lazımdı şimdi yalan söylüyorum sanıcak, yok efendim sabaha kadar uğraştım şimdi ödevi yetiştiremiycem derdi aslında yokmuş lan. olum yıl 2013 artık bunlar kalmamış lan. o abidik hal ve hareketler geçmişte kalmış lan. bak şimdi şöyle oluyo;
yazdın yazdın kaydetmeden çıktın. geri getirmek için yapılacak şey, aynı belgeye girmek, sol taraftaki dosya menüsünden bilgi ekranına tıklayıp, ekranda beliren sürümleri yönet simgesinin yanındaki "kaydetmeden kapattığımda" şeklinde beliren dosyanıza tıklamak. ahan da ekran görüntüsü;
http://s12.postimg.org/…/kaydetmeden_ka_att_mda.jpg
laaps diye getiriveriyo valla. sonra farklı kaydet diyip aynen devam ediyosun. bilmiyorum genel olarak bilinen bişiy miydi ama valla ben bulunca hemen paylaşayım didim. kullanın bunu.
edit: office 2010 ve sonrası için geçerlidir.
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- ikinci dünya savaşı yılları... londra, alman bombardımanı altında.
tam bu günlerde george orwell, bbc radyosunda hitler'den söz eden bir program sunuyor. ve kaçınılmaz olarak hitler'in "kavgam" adlı kitabından parçalar aktarıyor.
bbc, kuralları gereği hitler'e telif hakkı ödemek zorunda ama ingiltere ile almanya savaş halinde bulundukları için bütün diplomatik ve ticari ilişkiler kesik.
bbc yöneticileri epey uğraştıktan sonra bir yol buluyor ve hitler'e telif hakkını norveç hükümeti aracılığıyla ödüyorlar.
ingilizlerin disiplini ve is hayatındaki kurallara riayeti herkesçe malum zaten. acaba bu davranışı erdemli bir hareket olarak mı görmek gerek yoksa ingilizler'in bu katı tutumuna mı vermek mi bilemedim.ne olursa olsun ibretlik bir hareket.
dumpster diving
- isveç'te de çok popüler bir faaliyet. çünkü ürünlerin dış görünümü ve ambalaj durumları ile ilgili çok sıkı düzenlemeler var. bu yüzden kullanım tarihi geçmeyen bir çok ürün çöpe atılıyor. özellikle görece zengin muhitlerin marketlerinde bu ambalaj görünümü, dış görünüş, yıpranma gibi konular daha sıkı ele alındığından, çok çok kaliteli ürünleri çöpte bulabiliyorsunuz. baya organize bir faaliyet bu isveç'te ve facebook grupları her detayı tek tek anlatıyor. kriminal olarak da bir cezayı çarptılanı da duymadım. birkaç arkadaşım sadece ekmeği, sütü ve peyniri marketten para ile aldıklarını bile söylüyorlar..
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- önsöz: okuyacağınız entry bir deney safhasını anlatmaktadır, deney sonucunda hipotez reddedilmiştir. sonuçlar gerçek değildir ama dünyada yaşayan her canlıya saygı göstermemiz açısından düşündürücü ve bilgilendiricidir.
büyüklerimiz hep bize çiçeklerinle konuş, onları sev derdi. pek inanmasam da onlarla ara ara konuşurdum. lakin okuduğum şu yazı beni hayrete düşürdü. paylaşmaktan büyük mutluluk duyarım.
"amerikalı yalan makinesi uzmanı cleve backster'ın işi dünyanın her yanından gelen polislere ve görevlilere poligraf denen bu aygıtın kullanılmasını ve inceliklerini öğretmekti. 1966 yılında yoğun bir çalışma gününün sonunda backster odasında otururken yalan makinesinin elektrodlarını "deve tabanı" bitkisinin yaprağına bağladı. backster'in amacı bitkiye su verildiğinde yapraklarda bir tepkinin olup olmayacağını öğrenmekti. saksıya biraz su döktü, bir süre bekledi ama bitkide değişikliği gösteren hareketi poligraf cihazında saptayamadı.
galvanometre yalan makinesinin bir parçasıdır. insanda galvanometre göstergesini sıçratacak denli güçlü bir tepki elde etmenin en etkin yolu, onun yaşamını tehdit etmektir. backster de bu düşünceden yola çıkarak vahşi bir saldırı yapmaya karar verdi. elektrodların bağlı olduğu yaprağı yakacaktı. kafasında yakma düşüncesini canlandırmasıyla birlikte yazıcı uçta bir hareket oldu. backster yerinden kıpırdamamıştı. peki ne olmuştu da yazıcının ucu hareket etmişti? acaba bitki aklından geçenleri mi okumuştu?
kibrit almak için odadan dışarı çıkıp geri döndüğünde, grafik kağıdının üzerinde yeni ve ani bir dalgalanmanın kaydedildiğini gördü. daha sonra yaprağı yakacakmış gibi hamle yaptığında hiçbir tepki görmedi. acaba bitki gerçek ve yapmacık amaçları ayırt edebiliyor muydu?
gördükleri bir rastlantı mıydı yoksa gerçek miydi? bu olay sayısız deneylerin başlangıcı olmuştu. benzeri deneyler, farklı poligraf aygıtlarıyla, otuza yakın bitki üzerinde farklı kişilerle yapıldı. hepsinde de benzer gelişmeler gösteren bu deneyler, yaşama başka bir bakış açısıyla bakması gerektiğini söylüyordu.
bir süre sonra bitkilerin bellekleri olup olmadığını düşünmeye başladı ve bu yönde bir deney hazırladı. backster'in öğrencilerinden altısı, yapılacak deney için gönüllü oldular. bir odaya iki saksı çiçek ve bir kura torbası konuldu. denekler teker teker odaya girecekler ve ne yapacaklarını, çektikleri kurada öğreneceklerdi. kağıtlardan birinde, odada bulunan bitkilerden birini kökünden sökmek, ayağının altına alıp çiğnemek ve tümüyle öldürmek biçiminde bir talimat yazılıydı. cinayet tümüyle gizli işlenecekti. yani ne backster ne de öteki öğrenciler suçlunun kim olduğunu bilmeyeceklerdi. bunu yalnızca odada bulunan ikinci bitki bilecekti.
deney tamamlandı. önce backster ve sonra teker teker deneye katılan öğrenciler içeri girdiler. öteki beş öğrenciye hiç tepki vermeyen bitki, gerçek suçlunun her yanına yaklaşışında, yazıcının ibresini çılgın gibi oynatıyordu. demek ki bitkilerin duyguları algılama ötesinde, geçmişi de anımsayan bellekleri vardı."
ben inanıyorum ki eski insanlar böyle deneyler yapmadan da bitkilerin onları duyduğunu ve anladığını biliyorlardı. yoksa amerikan yerlileri niçin ihtiyaç duydukça ormana gidip, kollarını iki yana açıp, sırtlarını çam ağaçlarına yaslayıp , ağacın enerjisiyle kendi güçlerini tazelesinler? ya da neden solomon adasındaki yerliler kesmek istedikleri ağaçları balta ile kesmek yerine etrafında halka olup kötü sözler söyleyip, lanet etsinler? bu yöntemle bir kaç güne kalmadan ağacın yaprakları dökülür, ağaç kuruyup gidermiş. ya da neden anneannemin en sevdiği çiçeği her gün daha bir aşkla şevkle açıyor, odanın ortasında prenses gibi kasılıyor?
ama benim esas derdim bitkilerin bunu hissetmesinden ziyade biz insanoğlunun yaşadıklarımız karşısında neler hissettiğimiz. insan haricindeki canlılar bile bu tür durumlardan ciddi manada etkileniyorsa biz ne durumdayız kim bilir?
edit: işbu entry başkent üniversitesi kültür yayınları dergisi 2004 eylül sayısından aktarılmıştır. bu deney bilimsel metodlara uygun yapılmamış, üstelik sürekliliği de yokmuş yani tekrarlanınca farklı bulgular elde edilmiş. dolayısıyla hipotez reddedilmiş. kaynaklar için şöyle;
[http://www.skepdic.com/plants.html http://www.skepdic.com/plants.html]
[http://sniggle.net/science.php http://sniggle.net/science.php]
[http://www.vegansoapbox.com/what-about-plants/ http://www.vegansoapbox.com/what-about-plants/]
[http://www.newyorker.com/…/23/the-intelligent-plant http://www.newyorker.com/…/23/the-intelligent-plant]
destekleri ve düzeltmeler için, ealtin, lecagot, malmazel nickli arkadaşlara teşekkür ederim.
bir yanlış anlamaya mahal vermişsem, herkesten özür dilerim.
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- ''gelişmiş ülke, fakirlerin bile arabaya bindiği ülke değil, zenginlerin bile otobüse bindiği ülkedir.''
-gustave petro
football manager 2015
- ilginç diyaloglara sahne olan oyun.
td : kamil son zamanlarda performansın çok iyi böyle devam et.
kamil : size katılmıyorum son zamanlarda o kadar da iyi değilim.
td : tamam o zaman gelecek maçlarda senden daha iyi performans bekliyorum.
kamil : maalesef bundan daha iyisini yapamam.
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- 60 kişinin göbek deliklerinden alınan numunelerde 2368 çeşit bakteriye rastlanmış ve bunların 1458 çeşidi daha önce bilinmeyen bakterilermiş.
deneklerin birinden alınan numunede bulunan bir bakteri daha önce sadece japonya'da bir çeşit toprakta görülmüş ve bu amca japonya'ya hiç gitmemiş.
denek denemeye dilimin varmadığı, birkaç senedir yıkanmayan bir herifteki bakteriye ise kutuplardaki buz tabakalarında ve okyanusların derinliklerinde bulunan hidrotermal bacalarda rastlanıyormuş (ben bunun karısına acırım).
bundan sonra oradaki pamukları temizledikten sonra elinizi yıkar mısınız yakar mısınız, orası size kalmış.
kaynak
21 yaşında hala bilgisayar oyunu oynayan ezik
- 33 yaşındayım ve oyun oynamayı çok severim. steam hesabımda da 55 kadar oyun var. bazı oyunlar gerçekten sanattır. film izlemenin nasıl yaşı yoksa, oyun oynamanın da yaşı yoktur.
brexit
- birleşik krallık'ta yaşayan biri olarak son tahlilde kararları özet geçeyim çünkü gördüğüm kadarıyla insanların kafası çok karışmış durumda.
öncelikle yapacağım yorumlar brexit iyi ya da kötü diye algılanmasın, o başlı başına çok uzun ve apayrı bir konu. sonda söyleyeceğimi en önce söyleyeyim neredeyse yapılabilecek en iyi anlaşmalar yapıldı. her ne kadar masanın bir ucunda güneş batmayan imparatorluk olsa da diğer tarafı da eu. ancak bu kadar kazanımla masadan kalkabilirsin.
krallık uzun bir zamandır deniz sahasını eu ile paylaşıyordu ve bu durumdan özellikle ingiliz balıkçılar ve milliyetçiler rahatsızdı. her ne kadar balıkçılık ekonomisi krallığın gelirlerinin çok küçük bir kısmını da oluştursa(%0.01'den az), ingilizler sembolik olarak kara sularının tamamen kendi kontrollerinde olması fikrine çok önem arz ediyorlardı. müzakerelerin başından beri geri adım atmadılar ve istediklerini aldılar. eu'lu balıkçılar, özellikle de hollandalı balıkçılar burada kaybeden taraf oldu. fakat deniz ürünleri eu ve uk arasında serbest pazarda satılmaya devam edecek.
krallık en büyük tavizi kuzey irlanda meselesinde verdi. irlanda cumhuriyeti ve kuzey irlanda arasında sınır(bkz: hard border) olmayacak fakat büyük britanya ve kuzey irlanda arasına gümrük koyulacak. burada masadan eu karlı ayrılan taraf.
boris johnson, kanada tarzı bir ticaret imtiyazımız olacak dedi. gümrük birliği içinde serbest ticaret(yeni kısıtlamalarla) devam edecek. yeni kısıtlamalar belki can sıksa da bundan iyisi pek mümkün değil ve krallık eu ile bir yabancı gibi değil imtiyazlı bir ortak gibi devam edecek.
turistik seyahatlar dışında iki taraf arasında serbest dolaşım bitti. hatta çeşitli denklikler de kaldırıldı(diploma, sertifika, lisanslar vs). bireyler diğer tarafa taşınmak istediklerinde çeşitli yeterlilik ve denklik belgeleri almak durumunda. çeşitli bilgi paylaşımları ve suçlarla mücadelede ortaklık ise aynen devam edecek(ekonomik veriler, kaçakçılıkla mücadele vs).
finans ve sigortacılık kuruluşları krallığın vergilerinin yüzde 10 gibi büyük bir rakamını oluşturuyor. finans kuruluşları artık eu ve krallık arasında serbest olarak çalışamayacak. faaliyet göstermek isteyen kuruluş diğer taraftan lisans almak zorunda. krallık burda büyük yara alıyor, sektör yaklaşık olarak yüzde 10 daralmış durumda ve ileride yüzde 20 lere kadar çıkabilir bu rakam. bu sektörden yaklaşık 10.000 iş pozisyonu ise eu ya kaymış durumda. ama londra hala dünyanın en büyük finans merkezlerinden olmaya devam ediyor. dublin, frankfurt ve luxemburg ise bu konuda brexitin kazananları.
brexit sonrası etkilere baktığımızda ise bu ayrılık iskoçya'nın birleşik krallıktan çıkmasına ön ayak olacakmış gibi görünüyor. daha önce iskoçlar bağımsızlık referandumu yapmıştı fakat halk eu'dan çıkmamak için birleşik krallık'ta kalmayı seçti. şimdi ise birleşik krallık eu dan çıktı. iskoçların çoğunluğunun ayrılığı istememek için bir nedeni kalmadı. eu da açık açık iskoçlara, birleşik krallık'tan ayrılırlarsa kapılarının açık olduğunu belirtti.
iyisiyle kötüsüyle bir tarih bitti ve yeni bir tarih başlıyor. en sevindirici taraflarından birisi ise iki taraf da bu konuyu artık arkasında bırakıp önüne odaklanabilir.
stay hungry stay foolish londra'dan bildirdi efendim.
internet cafe'lerde cs oynanan karanlık dönem
- güzel zamanlardı. güzel dostluklar, arkadaşlıklar edinildi. evde asosyal gibi takılmıyorduk en azından
jahrein
- hahahaahha. gitmiş bilal hancı ile selfie çekmiş onu atmış.
ulan dombik. yine yaptın yapacağını.
yüz elli tane twitin var kafalar ile ilgili. demediğini bırakmadın. her türlü imayı da yaptın açık açık da söyledin. şimdi espri mespri yapıyorsun. gerekeni söyledim de bilmem ne de. dövüşsemiydikmiş konuşmuş anlaşmışlarmışmış.. ulan o zaman 100 tane twit atmadan önce, sallamadan önce arasaydın konuşsaydınız insan gibi. sanki tanışmıyordunuz mk. sizi gidiler sizi.
ulan kılıçdaroğlu böyle bir şey yapsa adamın anasını avradını bırakmazsın. senin bu yaptığın ne? dombik seni.
en güldüğüm de böyle kanaat önderi diye geçiniyorsun ya. bi gülme geliyor inanılmaz yahu.
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
- avrupa'da kupa kazanan ilk ve tek iskandinav kulübü ifk göteborg, isveç'in ve iskandinavya'nın gelmiş-geçmiş en başarılı futbol kulübü olarak gösterilir.
1969 yılın daha önce defalarca kazandıkları isveç şampiyonluğuna bir yenisini daha eklediklerinde, gelecekten habersizdiler. hemen ertesi sezon, 1970'de herkesi şaşırtıcı bir şekilde küme düştüler. geleceği planlama, azim, irade ve çalışkanlığın kusursuz temellerini aslında 1970 yılında küme düştüklerinde atmak zorunda kaldılar. tam 6 sezon, isveç ikinci liginde takıldılar ve 1977'de tekrar birinci ligde oynama hakkı elde ettiler.
sven-göran eriksson, degerfors takımını 3 ligden 2inci lige taşınmasına sadece yardımcı olan, o zamanlara kadar da ne futbolculuğunda ne de teknik direktörülükte adı sanı bilinmeyen bir abimizdi. 1979'da göteborg'un başına getirildi. taktik olarak klasik 4-4-2'yi benimsemiş ve sahanın her yanında şiddetli presi benimsemişti. ilk senesinde isveç kupasını müzesine götürdüler ve ligi ikinci sırada tamamladılar. 1981'de yeniden lig ikinciliği yaşadılar. yükseliş kendisini gösterdiği anda büyük bir kaos kendini gösterdi: iflas! avrupa kupasında eşleştikleri valencia maçı için taraftar derneklerinin bağışları sayesinde ispanya'ya gidebildiler. camia kenetlendi. sven, kulübün ekonomik sıkıntılardaki hıncını daha da çok presten çıkardı. kulüp adeta çılgın attı. 1982 yılında, göteborg hem isveç, hem avrupa futboluna adını kazıdı: isveç şampiyonluğu, isveç kupası, uefa kupası kazanıldı. tabiki bu başarı, hem takım kadrosunun hem de eriksson'un göteborg'dan ayrılışına sebep oldu, takımı batılı kulüpler adeta yağmaladı. gunder bengtsson, kulübün başına getirildi. bengtosson, erikssson'un yardımcısıydı.
kulübün başarısı tek seferlik ve bir daha tekrarlanamaz olarak görülüyordu. taa ki 1987'ye kadar. 1982'deki uefa şampiyonluğu sonrası bir dizi lokal kupalar müzeye götürüldü. bu kez 1987'de hem isveç ligi, hem uefa kupası kazanıldı. kadro ve teknik yapı yeniden dağıldı.
daha sonrasında (1986 ve 1993'te) iki kez avrupa kupası ve şampiyonlar ligi yarı finallerine kadar geldiler. ilginçtir, bu 2 yarı finalin sonu da dev kulüplerin hezimetiyle sonuçlandı. 1986'da steau barça'yı, 1993'te marsilya milan'ı eleyerek kupayı kazandılar.
bugün, üstte kupalar kaldırmış kulüpler için bu tarz başarılar pek mümkün değil maalesef... arkasında çok sebep var; uefa, büyük kulüplerin aç gözlülüğü, konfeksiyon değeri 10€ etmeyen formaya 100€ ödeyen taraftarlar ve daha niceleri...
ispanya
- türkler çok duygusal memleketlidir. çoğu zaman mantıkla değil duygusuyla hareket eder.
mesela hepiniz şu ispanyol arama kurtarma ekibinin "pideli" yorumunu görmüştür.
görsel
ne diyorlardi burada: “bu yiyecekleri bize vermek için adeta yolumuzu kestiler. yemek için para vermemize izin vermiyorlar. bütün halk acil durum ekiplerinin yanında. asıl kahraman onlar. biz sadece size umut olmaya çalışıyoruz.”
o son cümleyi iyi okudunuz mu? asıl kahraman sizsiniz biz sadece umut olmaya geldik.
ıspanyollar ve italyanlar avrupa coğrafyasinda benim en çok sevdiğim memlekettir. italyan arkadaşlarim var ama ispanyol arkadaşım olmamasına rağmen bu milleti ezelden beri çok seviyorum.
deprem nedeniyle ispanyollar neredeyse ordusunu gönderdi. geçen sene ki orman yangını içinde oradan buraya uçak göndermişlerdi.
ulan bir sinefil olarak sinemada eğer herhangi bir filmin ispanya yapımı olduğunu görürsem daha şevkle izliyordum ve ispanyol yapımı filmlerin %99'unu beğeniyorum.
şunlar geçsin söz çok yakın zamanda iade-i ziyaret olarak hem barcelona maratonunuza hem de valencia maratonunuza geleceğim.
"por favor" şeker gibi ülkenin şeker gibi insanları.
vamos ulan.